Bölüm 3: (CENAZE)

388 74 41
                                    

Hadi sizinle beraber bir oyun oynayalım. Bir daha ki bölümde neler olacağını tahmin etmeye çalışın. Bir daha ki bölüm doğru tahmin eden için gelecek:)

Kafamda ki siyah şal hiç hatırlamak istemeyeceğim bir anın geriye bıraktığı büyük hatırasıydı. Gökyüzü birazdan neyi var neyi yok boşaltacak gibiydi. Etrafta ki kalabalık fazla olmasına rağmen dökülen gözyaşlarının sesi duyulabiliyordu. Herkes bir köşeye oturmuş üzüntüyle etraflarına bakınıp, oluşan kasvetli havaya göz gezdiriyorlardı.

Yengem de avluda ki sedirlere oturmuş ağlarken, bir yanında Feza bir yanında Arif abi ona destek oluyorlardı. Açık kalmaktan yorulmuş gözlerimi etraftan çekip, aklımın bana gitmemi söylediği yöne doğru gitmek için harekete geçtim. Yavaş hareketlerle tırmandığım konağın merdivenleri bana yine kötü anılar biriktiriyordu. Bu konakta ki kötü anılarım iyi anılarımın sayısını epeyce geçmişti. Ayaklarım olduğu yerde durmak isterken zorlukla hareket ettiriyordum.

Bir kez daha kaybetmiştim,

Kalbimin en derinlerine aldığım insanı..

Ellerimle merdivenin kenarlarından destek alarak çıktım yukarı. Nereye gideceğim belliydi ama buna katlanmak ölümle eşdeğerdi. Dünkü açtığım gibi açtım kapıyı, sadece daha sessiz ve daha yavaş. Kapı aralanırken etrafta dolaşan gözlerim daha dün bu yatakta yatıp kafamı okşayan kişiyi aradı.

Gördüğüm boşluk, bundan sonra göreceğim şeydi. Boş duran yatağa yavaşça uzanıp dizlerimi karnıma çektim. Gözlerimi kapatıp sessizce gözyaşlarımı dökerken, açık olan kapıdan içeri giren adım sesleri kulağımı doldurdu. Yatağın yanında hissettiğim bedenle gözlerimi yavaşça açtım. İlyas amca yavaşça yatağın kenarına oturmuş üzüntüden çökmüş gözleriyle bana bakıyordu.

Elini saçıma götürüp 'geçecek' dedi. Ağlamam daha da şiddetlenirken doğrulup dedem gibi gördüğüm adamın boynuna sarıldım. O da benim kadar üzgündü ama aramızda ki tek fark onun benden daha dayanıklı olmasıydı. Gözlerim kapıya takılırken, hemen eşiğin orada bizi izleyen Alkın'ı fark etmem uzun sürmemişti.

Koyu mavi gözleri bize odaklanmış, ifadesiz suratıyla bizi izliyordu. Oldukça soğuktu. Onun bu hali sinirlerimi bozarken, dedemin ona aynı kendi torunu gibi davranması ve onun bu kadar soğuk olması daha da sinirlenmeme sebep olmuştu. Kaşlarımı çatıp onun gözlerinin içine bakarken neden ona bu denli ısınamadığımı şimdi anlamıştım.

Gözlerimdeki kızgınlığın sebebini anlamış olacak ki bir süre daha gözlerime bakıp kapının oradan ayrıldı. İlyas amcadan ayrılıp gözlerimi sildim ve 'izin verirsen, biraz uzanmak istiyorum İlyas amca' dedim yanlış anlamamasını umarak. Anlayışla kafasını sallayıp yataktan kalktı, kapıya doğru ilerledi. Kapıdan çıkmadan önce bana doğru dönüp 'ben her zaman yanındayım' dedi ve kapıyı kapatıp uzaklaştı.

Kafamı yastığa geri koyup ağlamaktan ağrıyan gözlerimi kapatıp yine aynı şeyi yapmaya çalıştım.

Hiçbir şey düşünmemek.

Aşağıdan duyulan bağrışma sesleriyle, ağrıyan gözlerimi zorlukla açmaya çalıştım. Bağrışmalar duvarları inletecek türdendi. Dedemin ölümünden sonra konakta ki kasvetli hava bitmemiş hatta bir çığ gibi büyüyerek tekrar etrafı sarmıştı. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp halsizce ayağı kalktım. İlk adımımda sendeleyerek duvara doğru tutunsam da, kendimi toparlayıp yavaşça yürümeye başladım. Kapıyı açmamla güneş gözlerime ilişmişti.

Gözlerimi güneşten kurtarmak istercesine sağ elimi anlıma koydum. Karşıda duran Nilüfer abla el hareketleriyle içeri girmemi söylerken olanları anlamamış durduğum yerde kalakalmıştım. Bir konağın merdivenine bir bana bakarken hızlıca yanıma geldi ve kendisiyle beraber beni de odanın içine soktu. Kaşlarımı çatıp ne yaptığını anlamaya çalıştım ve bir açıklama bekler gibi suratına baktım.

'Kızım aşağıda herkes birbirine girdi. Sakın odadan çıkayım deme ha, sana da bulaşmasınlar.' Dedi beklediğim açıklamayı vererek. 'Kim kiminle tartışıyor abla? Cenazeden sonra ne kavgası bu?' diyip camın önüne doğru gittim ve perdeyi hafifçe sıvayarak dışarı bakmaya çalıştım. Yanıma gelen Nilüfer amca 'az önce Ceyhun Hancızade geldi ve alay eder gibi konuşup gitti. Recep amcan küplere bindi, konaktaki herkesle kavga ediyor şimdi de' diyip en azından herkes sakinleşene kadar odadan çıkmamam gerektiğini söyleyip, çıktı odadan.

Elimi başıma götürüp, oturdum yatağa. Daha ilk günden hissedilen yalnızlık uzun süre peşimi bırakmamaya yeminli gibiydi. Kapımın aniden açılmasıyla içeri giren Hatice yengem hızlıca yanıma gelerek beklemediğim bir şekilde aniden bana tokat attı. Gözleri kızarmıştı. Gözlerimi şaşkınca açarak elimi yanağıma götürdüm ve hiçbir kabahatim olmamasına rağmen neden bana tokat attığının sebebini sorgulamaya başladım.

'Ne oluyor yenge?' diye sordum sesimdeki şaşkınlığı gizleyemeyerek. 'Başımıza sardığın insanlar yetmiyormuş gibi bizi birbirimizle kavga ettirip burada rahatça oturamazsın!' diye bağırıp saçlarıma yapıştı. Yengemin üst üste beklemediğim hareketleri beni şaşkına çeviriyor, elimin kolumun bağlanmasına sebep oluyordu. Sese doğru koşturarak gelen Feza beni annesinin ellerinden kurtarmış 'Ne yaptığını sanıyorsun ana!' diye sertçe bağırmıştı.

Ellerim acıyan saç diplerime gitmiş, birkaç adet saç teli elimde kalmıştı. 'Sanki bilmiyorsun Feza, her şey onun yüz-' diyemeden Feza sertçe araya girdi ve 'Ana!' diye bağırdı. Bağırmasıyla olduğum yerde sıçrarken ilk defa onu böyle görüyordum. Yengem de şaşırmış sinirle bir bana, bir de kendi oğluna bakıyordu. Feza'nın bakışlarından etkilenen yengem son olarak bana nefretle bakmış ve odadan dışarı çıkmıştı.

Olduğum yere çöküp dizlerimi kendime çektim ve kafamı dizime koyarak bacaklarıma ellerimle sarıldım. Bu evde bundan sonra huzur bulamayacak, bırak huzur bulmayı nefes bile alamayacağımı en derinlerime kadar işliyorlardı yavaş yavaş. Yanıma doğru çöken Feza bana destek olmak için elini omzuma koydu ve 'daha erken gelemediğim için özür dilerim' dedi. Onun bu kadar düşünceli olması beni mutlu ederken annesiyle arasını bozması yüreğime huzursuzluk katıyordu.

Kafamı kaldırıp Feza'ya bakarak 'teşekkür ederim' dedim. Gözlerimdeki minnet duygusu Feza'nın gülümsemesine neden olmuştu. Hafif tebessümüne karşılık verirken içeri giren amcam ve Arif abi gülümseyişlerimizi soldurmuş, onlara odaklanmamıza sebep olmuşlardı. Arkada duran yengem elde ettiği kazanma duygusuyla gülümseyerek gözlerini gözlerime kenetlemiş alayla bana bakıyordu.

Feza ayağa kalkarken beni de kaldırıp babasına doğru bakarak 'neler oluyor?' diye sordu. Amcam küstahça oğluna bakarak 'annen haklıymış. Annen varken bu kıza mı destek oluyorsun?' derken Feza bir adım atarak önüme geçmiş 'o senin yeğenin baba' diyerek yeğeni olduğumu babasına hatırlatmıştı.

Babasına inanamayarak kurduğu cümle karşısında amcam kaşlarını çatarak 'o benim yeğenim falan değil. Ne babası benim kardeşim ne kızı benim yeğenim.' Dedi.

'onu burada tutan tek şeyde toprağa karıştı artık'

Gözümden düşen bir damla yaş yanağımda yuvarlanırken Feza babasının dediklerine inanamamış olacak ki 'ne diyorsun baba sen' diye isyan etmişti. Amcamın neden bizden bu kadar nefret ettiğini ne ben biliyordum ne de Feza biliyordu.

Ortamda oluşan sessizlik baş ağrıtırken amcamın 'bunu bu konaktaki herkes biliyor Feza. Asıl önemli olan konu şu..' derken istemsizce gerilmiştim. Amcamın ağzından çıkan tek kelime bile benim gerilmeme yardımcı oluyordu. Ağır ağır söylediği cümlesinin devamıyla gözlerimi şaşkınca açarken başımın dönmesiyle Feza'ya tutundum.

'Yarın Arif ve Revin evleniyorlar'

SEVDİNİZ Mİ?

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin