karakolda jungkook'u beklerken sabah olmuştu bile. saat sabah 5 gibiydi. hava biraz aydınlık, biraz karanlıktı. gökyüzü aklım gibi karmakarışıktı.
bizimkiler kol kola uyurken aralarında taehyung'un olmadığını fark ettim. jennie ve jisoo eve gitmişti. yarınki okul projesi için çalışmaları gerekiyordu. rosé ise gitmemek için inat etmişti ve en sonda onu yalnız bırakmamak için onunla birlikte kaldım. aynı zamanda jimin ve taehyung da.
rosé'nin başını omzumdan çekerek ayağa kalktım. jimin de uyuyordu. sadece taehyung yoktu. nerede olduğunu merak ediyordum.
başım feci bir şekilde ağrıyordu. sanırım yine hasta oluyordum çünki burnum da akıyordu. kış aylarında çabuk hasta olmam sıkıyor beni artık.
başımın ağrımasını umursamayarak aşağıya su almak için indim. aşağı inerken etrafı taehyung var mı diye inceliyordum ama daha karşıma çıkmamıştı.
kantin sessiz ama paramparça duyguları olan insanlarla doluydu. bir tarafta birisi sessiz çığlıklarla ağlarken bir tarafta birisi yorgun gözlerle elinde kahve bardağı ile bekliyordu. birisini bekliyordu.
şu acı ortamı hiç sevmiyordum. insanlar acı çekiyor, herkes acı çekiyor. hiç kimse iyi değil. iyi veya kötü olsun, tüm insanlar. hiçbiri iyi değil. kimisi iş, kimisi aşk, kimisi aile hayatından acı çekiyor. kimisi ise maruz kaldığı kalıplardan.
bu dünyada sevgi ve iyilikler hüküm sürmeli, acı ve kötülükler değil.
kantinin kapısından taehyung'un köşe bi yerlerde oturduğunu fark ettim. elindeki kahve bardağını donuyormuş gibi sıkı sıkı tutuyordu. kısa bi iç çekerek sade kahve aldım ve en köşedeki, mavi koltuğa doğru ilerledim.
bana kızacak diye korkuyordum bi yandan, bi yandan ise barışmak istiyordum. üç gündür benimle konuşmuyor. onunla konuşmadığım her saniye kalbim paramparça oluyordu.
"erken uyanmışsın." diye tam karşısındakı koltuğa oturdum. rahat gözüküyordum ama kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi hissediyorum.
"hıhı. uyku tutmadı." diye fısıltıdan farksız sesiyle cevap verdi. hâlâ daha yüzüme bakmıyordu, elindeki kahvenin içine bakıyordu nedensizce.
dudağımı yaladım. "tüm gece uyumadın mı?"
onunla konuşurken tüm her şey donuyor, sözler akmıyor gibi hissediyordum. ne söyleyeceğimi, ne diyeceğimi bilmiyordum. şu anda da aynı durumun içindeyim.
"hayır," yine sessizce cevap verirken en sonunda bakışlarını yüzüme çıkardı. bakışlarımı yüzümde gezdirirken bi anlık makyajım mı bozulmuş diye düşünmeden edemedim. "peki sen? uyudun mu hiç?"
"e-evet," ha'siktir! kekeledim. en nefret ettiğim şey bu, kekelemek. heyecandan oluyor tabii. "rosé'nin uyumasını beklerken ben de gitmişim öyle."
gitmişim ne ya? kendine gel lalisa. hep taehyung'la konuşurken heyecanlanıyorsun. ne zaman bitecek bu alışkanlığın?
"hmm," diye bi ses çıkardı o sırada. ben hâlâ kafamdakı ses ile tartışıyordum.
"bi şey sorayım."
kafamı salladığım anda cümlesine devam etti. "sen de mi jungkook'u suçlu çıkaranın claire olduğunu düşünüyorsun?"
bi anda böyle bir soru sorurken donup kaldım. evet dersem kötü hissedecek. hayır dersem de yalan demiş olurum. zaten cevabımın evet olduğunu biliyor, bunu bide benden duymak istiyor ama kırılacak. sert bakışlarını gözlerime dikmişti. benden cevap bekliyordu, ben ise donup kalmıştım.
"ıı-ı," diye cevap vermeye çalışırken kantinin kapısından bağıra bağıra içeri giren rosé'ye kaydı gözüm. endişeli bakışlarımı bize taraf gelen rosé'ye dikerken taehyung'unda dikkatini çekmişti. rosé yanımıza ulaştığında "serbest bırakıldı! serbest bırakıldı!" diye heyecanla bağırdı.
ayağa kalkarak sevincinden az kalsın uçacak rosé'yi kucakladım. "oh, iyi ki."
taehyung ise sadece gülümsüyordu. en yakın arkadaşının serbest bırakılmasına seviniyor olması gerek. ama gülümserken yüzünde hüzün vardı. o da biliyordu, suçlu claire'ydi.
"ee, nasıl oldu da serbest bırakıldı?"
diye sordum rosé'ye. gözleri dolmuş bir halde, yanıma oturdu. "polis kızın ölmesine sebep olan bıçaktakı kan izlerinin jungkook'a ait olmadığını kanıtladı. kızın evine giren jungkook da değilmiş ayak izlerini incelediler! zaten biliyordum onun suçsuz olduğunu. jungkook çom masum, kime zarar verebilir ki.""peki suçlu kim?" diye sordu taehyung. kafasındakı cevapsız sorulara cevap almak istediği yüzünden okunuyordu. ah be taehyung. o kızı sevmeyi bıraksan, artık bize inansan keşke.
rosé cevap vermedi. o sırada jimin ve jungkook geldi aramıza. "suçlu kim daha bilinmiyor. jungkook sorgudayken ona birkaç sorular sormuştu polisler," dedi jimin.
taehyung jungkook'un geldiğini gördüğünde ona kocaman sarıldı. sarılma seansı bittikten sonra jungkook olayı anlatmaya başladı.
"olay şu, markete gittiğim gece eve dönerken kısa yol diye ara sokaklardan geçmiştim. o sırada kırmızı duvarlı bi evden kadın çığlık sesleri geldiğini fark ettim. ilk önce eve girmek istemedim, özel sorunları vardır diye. ama sonra kapının açık olduğunu fark ettim. evde hırsız olduğu düşüncesi ile polisi aradım ve biraz bekledim. o sırada kızın çığlık sesleri kesilmişti. ses kesilmesi ile merakıma yenik düşüp eve girdim. kız yerde kanlar içinde yatmıştı. ışık açıktı ama... ben içeri girdiğimde ışığı kimse kapattı. evden çıkmak istedim, zaten kapı tam arkamdaydı ama kapı aniden kapandı. kimse ayağımdan tuttu ve... beni kendine doğru çekti. onu görmesemde vurmaya çalışıyordum ama kaçıyordu. etraf çok karanlıktı."
olayı anlatırken jungkook'un titrediğini fark ettim. çocuk baya korkmuş olmalıydı. herkes onu dikkatlice dinlerken dudağını yalayarak olaya devam etti.
"ona ayaklarımla vurmaya çalışıyordum ama her defasında kaçıyordu. en sonunda durdum ve o da durdu. polis hâlâ gelmemişti. bana bi şeyler söylemeye başladı. tam duyamıyordum çünki sesi fısıltıdan farksızdı. ama bir kaç cümleyi duymuştum. "seni ve arkadaşlarını mahv edeceğim." dedi. tam polisler geldiği sırada bir yerden atlayarak kaçtı. gözüm karanlığa alıştığı için ise azıcık da olsa görebiliyordum. pencelerden kaçmıştı. polisler geldiğinde işığı açtılar, elimin kana bulaştığımı gördüm. elim yaralanmamıştı ama kandı. o her kimse bana vururken elime de dokunmuştu. elimi kan o yapmıştı biliyordum. polisler beni suçlu sandı ama ben hiçbir şey yapmamıştım. kıza yardım etmek istiyordum sadece."
hepimizin ağzı şokla açılmıştı. jungkook korkudan titriyordu. korku filmi gibi bi olaydı bu. o kişinin claire olduğunu düşünüyordum ama... bu kadar psikopatca bir şeyi yapar mı ki?
"peki onun yüzünü hiç mi görmedin? birisine benzemiyor muydu?" diye sordu rosé.
"etraf kapkaranlıktı hiç bir şey görmemiştim." hayıflandı jungkook.
"o kişinin kim olduğuna dair aklında biri yok mu? kim olabilirki o alçak kişi? sen hiçkimseye bir şey yapmadın, neden senin başına geliyor bu olaylar." her zamanki gibi duygusala bağladı rosé.
jungkook gülümsedi. "artık iyiyim rosé, merak etme."
düşünüyordum, düşünüyordum. böyle psikopatca bir şeyi kim yapar diye düşünüyordum. aklıma claire'den başka birisi gelmiyordu.
"seni ve arkadaşlarını mahvedeceğim." diyor. kim? kim olabilirki bu adam?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
toi et moi ❦ taelice [düzenleniyor]
Fanfiction❝Beni hiç sevmedin mi, Taehyung?❞ [ Kim Taehyung x Lalisa Manoban ] toi et moi, fransızca 'sen ve ben' demek.