15

1.3K 104 23
                                    

bambam'le konuşmamı sonlandırdıktan sonra komodinin üzerindeki bilgisayarımı götürüp yatağın üzerine koydum. bilgisayarın açılmasını beklerken üzerimdeki beyaz bornozdan kurtuldum. kahverengi ayıcıklı pijamalarımı üzerime geçinerek yatağa uzandım. yorganı üzerime çekerek bilgisayarı dizimin üzerine koydum ve nextlif'i açtım.

dizi izleyecektim.

tatili dizi izleyerek değerlendirmeyi seviyordum. hem en sevdiğim dizinin ikinci sezonu çıkmıştı; the end of the f***ing world.

komodinin üzerindeki sütlü kahveyi de elime alarak dizimi izlemeye koyuldum. arada kahvemden yudum alıyor, keyfime bakıyordum.

şu an ki huzurumu hiçkimse bozamazdı.

taa ki, kapı zili çalınana kadar. bir kaç dakika kapını çalan her kimse gitmesini bekledim. annem olmadığına emindim çünkü bu vakitleri hep işte olurdu. kızlar olsaydı ararlardı.

muhtemelen faturacı olmalıydı. birkaç dakika daha bekledim gitmesi için.

ama zili çalmaktan vazgeçmiyordu.

sonunda bilgisayarımı üzerimden atıp ayağa kalktım. “ehh!” diye bir ses çıkarmıştım ağzımdan.

üzerimde pijamaların olmasını umursamayarak komodinin üzerindeki tokayı alıp ıslak saçlarımı gelişi güzel ördüm. ıslak saçlarım yüzünden boynum ağrımıştı. ayağıma da açık kahverengi peluş terliğimi giyerek odamdan çıktım. kahverengiye aşıktım.

merdivenleri inerken her kim ise zili basmaktan asla ama asla vazgeçmiyordu. “geldim geldim!” diye bağırdım o esnada.

kapının ardında kim olmasına bakmadan direkt kapıyı açtım. ve onun olduğunu beklemiyordum.

sıçtım. taehyung gelmişti. üzerimde ayıcıklı pijamalarım vardı ve saçlarım 10 yaşındakı bir kız çocuğu gibi keçi örülüydü. gerçekten sıçmıştım.

kapıyı açmamla kapatmam bir olmuştu. kapının ardında kim olduğuna delikten bakmam gerekiyordu. salaksın lisa.

elimi yumruk yaparak dişlerimi sıktım. gerçekten onu hiç beklemiyordum.

10 saniye gibi bi süre sonunda kapıyı üstüne bağladığımı anladım. ve hemen kapıyı açarak yüzüne gülümsedim.

hâlâ üzerimde ayıcıklı pijamalarım vardı.

soru sorarmışcasına bir surat ifadesi vardı. “bir sorun mu var?”

suratına manyak gibi sırıtıyordum. utandığımı belli etmemeliydim. “hı?” gülümsedim. bedenimi kapının ardında gizletiyordum. sadece başım gözüküyordu.

uzun ve salakça bakışmamızın -aslında ben ona salak gibi bakıyordum, o hiçbir şey anlamamış gibiydi- ardından konuşmaya başladı. elindeki dünkü açık kahverengi kürk kabanımı gösterdi. “dün, kabanın ben de kalmış. bunu vermeye geldim.” bana uzattı.

bir kaç saniye yine afallasamda sonunda kabanımı alabildim. salak ben, onu karlı havada dışarıda tutuyordum. ama bu pijamalı halimle beni görmesini de istemem.

kaşlarını çatarak güldü. “e o zaman..” örüklü saçlarımı gördü. gülmemeye çalışarak cümlesine devam etti. “ben gideyim,”

“hava soğuk içeri geçsene.” dedim bi anda. bunu dememi beklemiyordum ama soğuktan donuyordu ve bi kahve içirmeden gönderemezdim.

arkasını döndü, pijamalarımdan ötrü olsa gerek ona utanarak bakıyordum ve o da bana karşılık garipçe bakıyordu. dudağını kıvırdı. “peki.” ve içeri girdi.

toi et moi ❦ taelice [düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin