16

2.3K 138 68
                                    

keşke yazar olsaydım.

veya şair.

eski zamanlarda yaşayan bir yazar olsaydım keşke.

eğer bir yazar olsaydım; tüm kırık cümlelerimi ona yazardım. belki o  anlamazdı cümlelerimi. kanlı mürekkebimin ağladığını anlamazdı hiç ama o anlamasa bile ben yazmaya devam ederdim.

yuvarlak okuma gözlüklerimi işaret parmağımla yukarı kaldırdım. saçlarım topluydu. üzerimde beyaz kısa kol, altımda ise siyah eşofman vardı. dışarı da sabahtan beri devam eden yağmur yağıyordu. yağmur eşliğinde loş ışıkla odamda kitap okuyordum.

evde kimse yoktu.

yalnızdım ve bu yalnızlığımı kitap okumakla değerlendirmek istiyordum.

dün, o'na kırılmıştım.

aslında belki de kırılmamıştım, ama incinmiştim. onun böylesine yaralı olmasına incinmiştim. keşke hep mutlu olsa diyordum. ama bu pek mümkün değildi, çünki her insan kırılır, incinir, ağlar, gömülür.

“öyle zaman olur ki, odada yalnızken bile yok oluverir insan, ama bunun nedenleri çoktur. kişi yaşarken bile ölebilir.”

kitabın kapağına baktım. “Milena'ya Mektuplar, Franz Kafka.”

kitabı yatağıma attım ve sandalyemde ayaklarımı kendime çektim. kollarımı ayaklarıma bağladım ve tam karşımdakı bomboş duvara baktım.

bu gece depresif bir gece geçirmek istemiyordum. ayağa kalktım ve boydan aynanın karşısına geçtim. bugün böyle olmak istemiyordum. üzerimdeki tişörtü çıkartıp gardırobumu açtım. uzun kol siyah tişört ve siyah tayt çıkarttım. soğuk olmaması için de kalın bir eşofman üstü aldım.

onları giyindikten sonra saçlarımı at kuyruğu yaptım. kulaklıklarımı da kulağıma geçirdikten sonra aynada bir kez daha kendime baktım.

bu gece sadece koşmak istiyordum. sonsuza kadar.

yukarı katın ışıklarını kapattıktan sonra aşağı indim ve spor ayakkabımı giyindim.
dışarı da deli gibi yağmur yağıyordu. dışarı çıktığım anda sırılsıklam olacağımı biliyordum ama bunu umursamıyordum.

evin kapısını anahtarla bağladıktan sonra dışarı çıkıp koşmaya başladım.

her yerim ilk 10 saniyede bile sırılsıklam olmuştu. ama dediğim gibi; bunu umursamıyordum.

nereye koştuğumu bilmiyordum ama koşuyordum. sonsuza kadar.

uzun bir koşuş sürecimin ardından çocuk parkına gelmiştim. hiç kimse yoktu, tabii bu saatte ve bu havada hiçkimsenin olmaması normaldi. üzerinde oyuncakların olduğu kum tamamıyla çamur olmuştu.

durdum. nefes nefese kalmıştım. yağmurun beni ıslattığını zihnimin derin kalıplarına hapis olduğum için hissetmemiştim bile. ellerimi dizime koyarak aşağı eğildim ve biraz soluklanmak istedim.

o sırada, kafamı yana çevirdiğimde birisinin tam çocuk parkının önündeki bankta oturduğunu gördüm. arkadan görüldüğü üzere tüm kıyafetleri nem olmuş, aynı zamanda saçları da sırılsıklam olmuştu. bu havada hangi akıllı çocuk parkına gelir ve nemli bankta oturur ki? tabii ki bunu anca taehyung yapardı.

hafifçe yüzünü yana çevirmesi ile o kişinin tahmin ettiğim gibi taehyung olduğunu anladım. bu saatte çocuk parkında ne arıyordu bu çocuk?

kulaklıklarımı kulağımdan çıkararak cebime koydum. zaten kulaklıklarım da ıslak olmuştu, bozulacağına emindim.

yavaş adımlarla yanına gelirken beni umursamadan tam karşıdakı oyuncak arabalara bakıyordu. burukça gülümsemiş gibiydi, gözleri gülümsüyordu.

toi et moi ❦ taelice [düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin