arabadan inerek taehyung'u beklemeden içeri girdim. etraf dün süslediğimizden daha güzeldi. sanırım herkes gelmişti.
“merhabalar,” diyerek geniş ve sahte gülümsememi yüzüme taktım. jennie tanımadığım bir erkekle konuşurken beni farketti. “ah, geldin mi!” diyerek yanıma geldi ve sarıldı. “taehyung nerede?”
“geliyor.” dedim yüzümdeki sahte gülümsememi bozmayarak.
o sırada içeri taehyung girdi. selamlaşma faslını bitirdikten sonra jennie bizi içeri götürdü. tanımadığım bir kaç kişi vardı. jennie beni onlarla tanışdırdığında liseden arkadaşları olduğunu anladım.
biri mina, diğeri jongin'di.
jennie onlarla konuşmaya devam ederken gözlerim rosé ve jisoo'yu aradı.
rosé jungkook ve jimin'le kahkaha eşliğinde sohbet ederken, jisoo isminin bambam olduğunu bildiğim bir erkekle konuşuyordu.
etrafıma baktım. az önce taehyung yanımdaydı ama şimdi yoktu. arabada sorduğu soruya bakılırsa, sanırım irene'nin yanına gitmişti.
irene'nin geleceğini biliyordum zaten.
taehyung'u boşvererek jisoo ve bambam'ın yanına ilerledim. “gençler? nabersiniz?”
“hiç öyle konuşuyorduk lalis, sen?” dedi jisoo elindeki şarabı yudumlarken.
“ben de öyle, şimdi geldim.” kafalarını salladılar. elimi bambam'e doğru işare yaptım. “sen bambam'dın değil mi? geçen kütüphane'de konuşmuştuk.”
gülümsedi. “evet, evet. ben o'yum.”
“hah, iyi.” dedim.
onlar da konuşmalarına devam ederken sıkılıp yukarı çıktım. jennie'nin evi büyük ve güzeldi. yukarıda kolidorun sonunda geniş bir balkon vardı. balkona doğru ilerledim. havanın soğuk olmasını umursamayarak ellerimi demirin üzerine koydum ve havanı içime çektim.
partileri hiç sevmiyordum.
sıkıcı oluyordu partiler. sadece müzik, dans ve içkiler. çok sıkıcı.
telefonumu elime alarak saate baktım. hemen yeni yıla girmek istiyordum. şu lanet olası yıl bitmeli artık.
gökyüzüne bakarak kendimi oyalamaya çalışırken merdivenlerden ayakkabı seslerini duydum. kim olduğunu merak etmiyordum o yüzden arkama bakmadım. bir kaç adım sonra yanıma ulaştı. kollarını benim aynı şekilde demire yasladı ve yandan yüzüme baktı.
“bambam?”
kafamı hafifçe ona doğru çevirdim. “sen sormadan söyleyeyim, aşağıdayken sıkıldım ve yukarı çıkmaya karar verdim. seni görünce de yanına geldim.” gülümsedi.
ona karşı ben de gülümsedim. “peki,”
“ee?” bana baktı. “kitabı bitirdin mi?”
hangi kitabı kast ettiğini düşündüm. kütüphanede ilk karşılaşmamızda elimde tuttuğum kitaptan bahsediyordu. kürk mantolu madonna.
“kürk mantolu madonna kitabından bahsediyor olmalısın. evet bitirdim.” gülümsedim. “çok güzeldi.”
başını arkaya doğru attı. “kesinlikle. öyle.”
bir süre gecenin güzelliğini balkondan izledik. buradan tüm şehir gözüküyordu. daha çok sarı ve beyaz olmakla renkli ışıklar, araba sesleri ve buradan karınca gibi gözüken insanlar.
hepsi garip.
beklemediğim anda sağ kolunu demire yaslayarak bana döndü. diğer kolunu ise cebine koymuştu bambam. ani haraketinden olsa gerek istemsizce bakışlarımı ona çevirdim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
toi et moi ❦ taelice [düzenleniyor]
Fiksi Penggemar❝Beni hiç sevmedin mi, Taehyung?❞ [ Kim Taehyung x Lalisa Manoban ] toi et moi, fransızca 'sen ve ben' demek.