Bir kez daha ben geldiiim. Nasılsınız bakalım?
Uzun olmamakla birlikte, güzel bir bölüm daha yazdım ve bu bölümü huzurlarınıza sunmaya geldiim.
Keyifli okumalaar!
______.______
Kendimi bildim bileli, doğum günlerim bana hiçbir şey ifade etmezdi. Sadece babam için yüzümde eğreti duran yalancıktan bir gülümseme, genelde annemin sosyal medyasını süslemek için önüme konmuş süslü ama bana en az doğum günüm kadar hiçbir şey ifade etmeyen ve genelde pembe olan o pasta, üstümde hiç sevmediğim çok rahatsız olan ve yine pembe olan, her sene değişen, abartılı elbiselerim ile mumları üfler, yalancıktan kameralara gülümser, anneme bana sürpriz yapmış da çok mutlu olmuşum gibi zıplayarak teşekkür eder, doğum günlerime çağırdığı sözde arkadaşlarına Oscar'lık performans sergilerdim. Tüm bunları yaşım oldukça küçükken düşünmüş ve uygulanıştım. Yetişkin bir insanı bile hayrete düşürecek tavırlarım, benim özel gücüm değildi. Bana dayatılmış olgunluk düşüncesiydi. Evet, erken olgunlaşmıştım. Hayır, erken olgunlaşmak zorunda bırakılmıştım.
Doğum günlerim benim için bir oyunculuk performansı sayılırdı yani. Yalancıktan düzenlenmiş bir partinin kurbanı olurdum. Herkes mutlu olduğumu düşünürdü.
Ve her doğum günü partimden sonraki akşamda, dayak yerdim. Babam doğum günlerime hiç yetişemezdi. Yetişmek mi istemezdi bilinmez ama annem ve ablamla hep yalnız kalırdık. Onlarla yalnız kalmak beni öylesine korkuturdu ki ne isteseler yapardım. Bir annenin çok da önemli olmayan olaylara sinirlenip sinirini el kadar çoğundan çıkartması benim için hep soru işareti olarak kalacaktı. Bunu özellikle neden doğum günlerimden sonraki akşam yaptığını da bilmezdim ama bana bir keresinde, "Hiç doğmamalıydın! Sen benim en büyük lanetim olarak kalacaksın!" demişti. Amacı neydi, neden beni dövüyor ve sonra güçlendiğimi düşünüyordu bilmiyordum. Bilebileceğimi de düşünmüyordum çünkü bunların mantıklı bir açıklaması olamazdı. Acı verici ve bir o kadar da saçmaydı. Sebepsiz ve katlanılmazdı.
Bir sebebi olmalıydı. Çok kafa patlatmıştım ama hayır, bir sebebi yoktu. Bu annemin psikopatlığıydı ve psikopatça hareketlerin izahı olmazdı.
"Efendim, Karan Bey sizi bekliyor." Karan'la daha dün telefonla konuşmuştum. Bu kadar hızlı hazırlanacağına ihtimal vermemiştim tabi. Yüzümde saniyelik bir şaşkınlık belirdi ancak hemen yok oldu.
"Anladım. Hazırlanıp döneceğim. Burada bekler misin lütfen?" Onay aldığımda içinde bulunduğum mekandan, iki gündür uyuduğum odaya yöneldim. Yatağın üstündeki hırkamı elime alıp etrafa bakındım. Buraya ait değildim ve buradaki hiçbir şey de bana ait değildi. Ait olduğum tek yer, babamın mezarıydı.
Ve babamın mezarının yanındaki mezarım.
Ancak burada ölsem, cansız bedenim oraya ulaşamazdı bile sanırım. Bu yüzden kadının söylediklerini harfi harfine düşünmüş ve bir sonuca varmaya çalışmıştım. Sonuç fazla şaşırtıcı değildi.
Kimseye güvenemezdim. Bu kadına da güvenmeyecektim ve hareketlerini gözlemleyecektim. Elbet bir açık verecekti. Anlaşmamızı bozabilecek bir açık. Ve açığını, onu güçsüz gördüğüm anda yüzüne çarpacak, hem ondan kurtulacaktım hem de babamı kurtaracaktım.
Bir şekilde yapacaktım.
Odadan çıkıp uzun koridoru son kez geçtim ve neredeyse koridorun sonuna gelmiştim ki Sinem'le göz göze geldik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL ARAF
FantasyKendini yalnız hisseden tüm küçük kız çocuklarına... *** İki farklı evrenden, birbirine uzanan paramparça eller... Kadının evreni ve adamın evreni. Adama tutundu kadın. Nereden bilebilirdi ki onu yok edenin karanlık olduğunu... Adamın sigarasından...