Ben geldimmmm!
Başı sakin sonu olaylı bir bölüm oldu. Umarım beğenirsinizzz!
Yazım hataları ve anlatım bozukluklarını yorum olarak düşmeyi unutmayınnn!
Keyifli okumalar :)))
______.______
Küçükken her çocuk gibi pek çok şey hayal etmiştim. Büyüdüğümde gideceğim üniversite, satın alacağım kıyafetlere kadar. Öğretmen olacaktım mesela. Her küçük çocuğun bir dönem istediği o mesleği ben de istediğim için kendimi bazen normal hissediyordum. Beni mutlu ediyordu. İnsanları inceliyordum. Normal olanları. Sonra onları taklit ediyordum. Ama bilirsiniz, taklit etmek bir müddet sonra sizin ne kadar sahte olduğunuzu kanıtlar. Üstelik kendinize. Bu da bizzat benliğinden tiksinmenize, kendinize acımanıza neden olur.
"Evet çocuklar! Hadi, kraliçemizden gelen hediyeleri açalım!" Kraliçe olarak Karan dışında bir başkası tarafından ilk defa çağırılıyordum. Bu herhangi bir şey yapmadan elde ettiğim bir başarı sayıldığından kendimle gurur duymadım. Karan, bana ismimle hitap edilmesini beklememem gerektiğini, hep ismim dışında herhangi bir hitap şekliyle çağırılacağımı söylemişti. Tabi bu, beni tanımayanlar için geçerliydi. Yöneticilere isim sormak kabalık olarak kabul ediliyordu sanırım.
"Kraliçemiz!" Çocuklar bağrışıp etrafta koşuşturduklarında, yüzüme patlayan flaşları umursamadan ufak, zarif bir kahkaha patlattım. Elimle ağzımı kapatmayı ihmal etmedim zira otuz iki diş gülmek şu anki konumuma pek uygun bir davranış değildi. Yüzümde flaşlar patlasa bile, haberlere yüzüm sansürlenmiş olarak çıkacaktım. Ancak ne olursa olsun karşımdaki bu görevli kadın etrafta konuşacak ve çevremdeki gazeteciler hakkımda yazılar yazacaktı. İlk izlenim çok önemliydi.
Her ne kadar şu an etrafımda beni eleştirenler olsa bile.
Düğünümüz çok ses getirmişti. Son birkaç saattir hakkımda işitmediğim laf kalmamıştı. Olumlu anlamda değildi pek tabii bu laflar. Bunca sefalet ve savaşın bizden aldıklarının yasının arasında mükemmel bir düğünle ve taç giyme töreniyle kendimi halka takdim etmem pek hoş karşılanmamıştı ki haklılardı da. Kim acısı varken bir başkasının kutlama yapmasını isterdi ki? Üstelik sizim acınızın üzerine yapılan bir kutlamaysa.
Kimse.
Öğretmenleri, çocukları bir masa etrafında topladı ve mavi hediye paketlileri erkeklere, kırmızı hediye paketlileri de kızlara verdi. Her birinin gözleri gülüyordu ve bu beni çok mutlu ediyordu.
Bu çocuklar, Karan'ın yokluğunda ölenlerin çocuklarıydı. Her biri yurtlarda kalıyorlardı. Karan ilk günümde, buradan başlamamı uygun görmüştü. İlk günden böyle şeylerle kendimi göstermemin eleştiri alacağını da belirtmiş, umurumda olmadığından sözlerine yanıt vermemem sonucu arabayı sürmeye devam etmişti. Zira burada olsam da olmasam da eleştiri alacaktım belli ki. En azından birkaç çocuk sevindirmiş olurdum. Zararım yoktu yani.
Aksine, kârım vardı.
Karan, beni bırakır bırakmaz basıp gitmişti. Üste çıkmaya çalışıyordu. Bana kendimi sorgulatmaya çalışıyordu ve bir yerde, başarıyordu da. Böyle davranmak zorunda değildim. Ama kendimi korumalıydım. Onunla barışsaydım kendinde bana bu tür ağır bir darbeyi ikinci defa vurma hakkı görecekti. Evliliklerde en nefret ettiğim şey buydu. Karşılıklı saygı yoksa, evlilik de yoktu.
Bizim evliliğimiz çıkar ilişkisine dayalı olmasına rağmen daha ilk günden, bu kuralın bizim evliliğimiz için de geçerli olduğunu fark ettirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL ARAF
FantasyKendini yalnız hisseden tüm küçük kız çocuklarına... *** İki farklı evrenden, birbirine uzanan paramparça eller... Kadının evreni ve adamın evreni. Adama tutundu kadın. Nereden bilebilirdi ki onu yok edenin karanlık olduğunu... Adamın sigarasından...