Yine, yeni, yeniden benn!
Başı sıkıntılı, sonu son gibi olmayan (biliyorsunuz benim sonlar meraktan kalp krizi geçirtir xpemxpeöxp) bir bölüm oldu. Olsun. Bölümde Karan var mı? Var. Gerisinin benim için bir önemi yok (Kimse Karan sevgimi sorgulamasın 😁)
Bölüm sonunda görüşürüzz!
Keyifli okumalar...
______.______
Tuhaftı.
Bu Dünya'da her çocuğun aynı şartlar altında büyümemesi yani. Bana göre en güzelini hak ediyorlardı.
Ben ve Karan mesela. Ben herhangi bir doğum günümde sahte gülümsemelerle boğuşurken, o yerde kanlar içinde yatan annesinin açık gözlerini kapatamamış, saatlerce onun yanında, ona sarılmıştı. Bulan olmamıştı.
Onun annesi ona annelik yapmıştı. Benim annemse bende bir askerde olması gereken ne varsa, eksiksiz olmasını istemişti. Beni eğitmişti. Bir hayvanı eğitirmiş gibi.
Ama benim annem ölmemişti. O küçük çocuğun hayallerinde hâlâ canlıydı ve öldüğünde yerini bileceğim bir mezarı olacaktı. Karan'ın annesinin tam tersine yani.
Bu, çocukluklarımızın artıları ve eksileriydi. Ama bu hikayelerin hiçbirinde o çocuklar yaşamaktan, büyüdükleri zamanki gibi vazgeçmemişti. Bir umuda tutunmuş, bir hayale, bir insana ya da yalnızlığına, büyümek için beklemişler, her şeyin güzel olacağını düşünmüşlerdi.
Büyümenin neresi güzeldi ki?
Belki de çocukların hayal güçlerinin yetişkinlere oranla daha büyük olması, bir plandı.
Çocuklar ölmesin diye...
Ama biz ölmüştük. Biz Karan'la, küçük yaşta büyümüş ve büyüdüğümüz için ölmüştük. Gözlerimizi uyumak için her kapattığımızda, içten içe yaşama arzumuz bir katile dönüştü ve bizi asıl öldüren, yaşama arzumuz oldu. Çünkü her çocuk ölümden korkardı. Kalbi mezarlık olan çocuklar bile...
O katille yüzleşemedim. Karan da yüzleşemedi. Cansız bedenimiz aynı toprağın altına girecekti. Ortak kader bu olsa gerekti. Bir mezar taşına tutsak olacaktı Karan'ın sevenleri ve benim mezarıma tek bir gözyaşı dahi damlamayacaktı.
Sanırım bu da yetişkinliğimizin artı ve eksileriydi.
Hiç artı yoktu gerçi...
Sessizlik gittikçe büyüdü aramızda. Boğazımı temizledim. Elimi tutan elini bir müddet çekmedi. Gözlerimi odakladığım bileğinde, tıpkı benim bileğimde olduğu gibi bir rakam yazılıydı.
Bende 5, onda 1 yazıyordu.
Neler öğreneceğimi bilmiyordum ancak ağır şeyler olduğunu tahmin ediyordum. Tamamen benimle ilgili olmayabilirdi. Ancak öyle olabileceği ihtimali nefesimi kesiyordu.
Meryem, bana her şeyi eksiksiz anlatır mıydı?
"Size, ne diye hitap etmeliyim?" dedim elimi çekip. Boğazımı temizledim. Ne düşüneceğimi, ne yapmam gerektiğini, kime cephe almam gerektiğini bilmiyordum. Kestiremiyordum. Aynı zamanda, yorgundum. Gerçekten, yaşayabilmek için savaşmak ve aynı zamanda ölmeyi arzulamak insanı öylesine yoruyordu ki ne yapacağımı, ne hissettiğimi bilmeden nefes alıp veriyordum. Biraz da merak ediyordum.
Tüm gerçekleri.
Ortamı biraz da olsa yatıştırmak için sorduğum soruya verdiği yanıta karşı bana oldukça ters olan bir tepki verdim. "Bana, anne diyebilirsin kızım. Ne de olsa artık akraba sayılırız." Yandan bir bakış atarak yaptığı espiriye, güldüm. O da güldü. Ancak oldukça nazikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL ARAF
FantasyKendini yalnız hisseden tüm küçük kız çocuklarına... *** İki farklı evrenden, birbirine uzanan paramparça eller... Kadının evreni ve adamın evreni. Adama tutundu kadın. Nereden bilebilirdi ki onu yok edenin karanlık olduğunu... Adamın sigarasından...