Eveet, 20. bölümle karşınızdayımm.
Bu yaz daha fazla bölüm yayınlamak isterdim ama kurgulaması, yazması, düzeltmesi derken kendimde o zamanı bulamadım maalesef. Bu bölüm kitabımıza ufak bir ara olsun. Sınavım biterse ve tabi İnşallah istediğim yeri kazanırsam, kitabımıza son hız devam etmeyi düşünüyorum. Dualarınızı bekliyorum.
Bölüm sonunda görüşmek üzere!
Keyifli okumalar :)
______.______
Gerçekler, elbet bir gün gün yüzüne çıkar.
Bu söz, ömrüm boyunca altında ezildiğim ve gerçekliğinden binlerce kez şüphe ettiğim bir sözdü. Annemin babamı aldatması gün yüzüne çıkmıştı belki ama bana yaşattıkları benimle mezara girecekti. Babamı öldürmesi mesela. Ben dönemezsem kendi evrenime, bunu kimse bilemeyecekti. Çıkıyor muydu gerçekten tüm gerçekler ortaya? Hiçbiri gizli kalmıyor muydu? Gerçekten mi?
Daha sonra, çok şey bildiğini sanan ben, Karan'ın gerçeklerini öğrendim. İlke ve Karan'ın gerçeklerini. Şaşırdım bir müddet ama bu sözün doğru olabileceğine inanmak istedim. İstersem, her şeyi gün yüzüne çıkartabilirdim değil mi? Hem de her şeyi.
Düşündüm. Daha bilmediğim kaç gerçek olabileceğini. Kaç olay benimle ilgiliydi de benim haberim yoktu? Kaç tanesi?
Belki yüzlerce, belki binlercesi...
En sonunda kendime bir söz verdim. Belki tanıdığım insanların tüm gerçeklerini öğrenmeme ömrüm yetmezdi ama sevdiğim insanların tüm gerçeklerini öğreneceğime dair bir sözdü bu. Ölmeden, onların gerçekte nasıl insanlar olduğunu tamamen anlayacaktım. Çünkü bir yerde insanın gerçekleri, onu tanıtırdı.
Tanımak istediğim çok fazla insan yoktu.
Gerçeklerini öğrenmek istediğim çok fazla insan da yoktu dolayısıyla.
Karan gittiğinden beri İlke benimle tek kelime etmemişti ve saçımı maşalamakla meşguldü. Arada göz göze geliyor, yalancıktan birbirimizi gülümsüyor ve hemen ardından gözlerimizi kaçırıyorduk. Gözlerimi kaçırdığım gibi aklımı da kaçırmak üzereydim. Saçımı yapmak için bu kadar özen gösteriyor olmasa, hemen şimdi onları yolabilirdim.
"Olmadı gibi sanki böyle, düzleştirse miydik?" Aynadan gülümseyen yüzüne baktım ve kafamı olumsuz anlamda salladım. "Bence çok güzel oldu."
"Yok yok, düzleştirelim. Hem, o bordo elbiseye düz saç fena iyi olur." Başımla onayladım. Korka korka yüzünden bir dakika bile eksilmeyen gülümsemesini izliyor, bir şeyler söyleme ihtiyacıyla dolup taşıyordum.
"İlke," dedim. Ama bana bakmadı bile. "İyi misin?" Aynada göz göze geldik. "Örsek mi acaba saçlarını? Yakışır hem sana."
"İlke, korkutma beni."
"Yok yok, bence en iyisi topuz. Şöyle, dağınık bir topuz yapalım." Ayağa kalktım ve ona döndüm.
"İlke," dedim ellerini tutarak. "Gel biraz oturalım." Onu yönlendirmeme izin verdi. Arkamızdaki yatağa oturduk. Ellerini bir an bile bırakmadım. Buz gibiydi.
Nedenini bilmiyordum ama her kötü anında elini tutasım geliyordu ve bunu yaptığımda gözlerinde bir şeylerin eksikliğini görüyordum. Sanki, bana muhtaçmış gibi bakıyordu.
"İyi misin?" Gözlerimin içine baktı. Ancak o zaman gözlerinin dolduğunu fark ettim. Gözyaşları yanaklarından süzüldü ve birden omuzları sallanmaya başladı. Sanki buz gibi olan elleri daha da soğudu. Sarsılan omuzlarını yanında güçsüz bedeni titriyor, arada ağzından ufak hıçkırıklara kaçıyordu. Öylesine bir ağlayış değildi. Fazlasıyla dolmuş olmalıydı. Ardı arkası kesilmeyen gözyaşlarına baktım. Yüzüne yayılan, gözlerime bakmasına engel olan o binbir türlü duygu barındıran gözyaşlarına...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL ARAF
FantasyKendini yalnız hisseden tüm küçük kız çocuklarına... *** İki farklı evrenden, birbirine uzanan paramparça eller... Kadının evreni ve adamın evreni. Adama tutundu kadın. Nereden bilebilirdi ki onu yok edenin karanlık olduğunu... Adamın sigarasından...