Bölüm 2

7.8K 443 30
                                    


     30 Nisan 2016 Cumartesi, Saat 11:00

     Boğazı seyrederken İstanbul'u ne kadar özlediğimi fark ettim. İşe geldiğimde henüz hava aydınlanmamıştı bile. Havaalanından direk buraya gelmek zorunda kaldım. Uzun zamandır İstanbul'a gelemediğim için acil halledilmesi gereken dosyalar vardı.

     Antalya'da yeni aldığım ikinci otelimizin sezona yetişmesi için son üç ayımın neredeyse tamamını harcamıştım. Asıl işimiz inşaat sektörü üzerine ama otel fikri de beni heyecanlandırdığı için iki sene önce İstanbul'dan bir otel alıp turizm sektörüne girdim. Bu sektörde de başarılı olunca bu sene Antalya'dan da yeni bir oteli Nesim Holding bünyesine kattık. Antalya'daki oteli sezona yetiştirmek için vaktimin çoğunu orada geçirmek zorunda kaldım. İstanbul'a ise ancak günü birlik gelip döndüm.

     Şu anda ise tek dileğim hemen kalan dosyaları da inceleyip çiftliğe dönmek. Yarın pazar olduğu için pazartesiye kadar kafamı dinleyebilirim. Ufakta olsa bu araya çok ihtiyacım var.

     İstanbul'da tüm aile bir çiftlikte yaşıyoruz. Tek ve net bir aile kuralımız var. Eğer İstanbul'da isek kesinlikle çiftlikte kalınacak. Babam tüm ailenin bir arada yaşaması için yıllar önce bu çiftliği kendi elleri ile yaptı. Her taşında emeği vardır.

     Şimdi annem ve babam yurtdışındalar. Geçen sene babam kalbiyle ilgili bir rahatsızlık yaşadı. Nerdeyse bir senedir İngiltere'de tedavi görüyor. Tabi ki annemde onunla beraber orada yaşıyor. Günden güne iyiye gittiği ile ilgili haberlerini alıyorum. Ama yine de onun hasta olduğunu bilmek beni mahvediyor. Onu üzmemek için elimizden geleni yapıyoruz. Yani ailede babam bir şey istiyorsa ya yapılacak ya da yapılacak. Başka seçenek yok!

     Masamda ki kalan son dosyalar üniversitelerden gelenlerdi. İsimlerinin Nesim Holding ile yan yana gelmesi için her sene böyle bir dosya gönderirlerdi. Gerçi haklarını yemek olmaz. Şirketimize şimdiye kadar çok iyi yetenekleri kattıklarını inkar etmemek gerekir. Bu yüzden her sene en yetenekli yeni mezunların dosyalarına dikkatle bakarım ve çalışmalarını incelerim.

     Yeditepe Üniversitesi'nin dosyasına sıra geldiğinde, kardeşim de bu sene Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nden mezun olacağı için Ege'nin dosyaya girip giremediğini merak ederek daha dikkatli inceledim. İncelerken kızıl saçlı bir güzele takıldı gözlerim. Bakışlarında içime işleyen bir hüzün vardı. Daha dikkatli baktığımda gözlerinin rengini merak ettim. Çok açık renkliydi. Sanki gri gibi. O masum bakışlardan kendimi alamadım bir süre. Peri gibiydi sanki.

     Bilgilerine bakmaya başladım. 1 Mayıs 1993 doğumlu Julia Demiröz.

     "Yarın doğum günüymüş" diye mırıldanarak güldüm.

     Bölüme birinci olarak girip birinci olarak bitirmiş. Tam burs almış. Hmm. Etkilendim. Yeditepe Üniversitesi özel bir okul olsa da öğrencilerini paralarına göre değil daima zeka ve yeteneklerine göre seçmiştir. Bu kadar yoğun istek olan bir üniversiteye de birinci girip birinci çıkması daha çok dikkatimi çekmesini sağladı. Portfolyosunu daha dikkatli incelemeye başladım. Tasarımları bir harikaydı. Hem yetenekli ve zeki hem de çok güzeldi. Bu herkeste olabilecek bir şey değildi. Kendimi sessizce gülerken buldum. Bu kızı işe ve kesinlikle yatağıma alacağım. İş ve özel hayatımı her zaman ayırmak kuralım olsa da bu kız kuralımı çiğnememe değecekti. Keyifle gülümsedim.

     Kadınlar her zaman benim parmağıma takacakları yüzüğün peşinde oldular. Tek dertleri Nesim Holding'in patronunun karısı olmaktı. Bende bu gerçeği çok erken yaşta fark ettiğim için hiç kalp ağrısı çekmedim. İlişkilerimde asla aynı anda iki kadın olmadı, ancak en uzun ilişkimde 2 aydan fazla sürmedi. Kadınlarda aslında sadece samimiyet aradım. Yaşadığımız çevrede bunu bulmak ne yazık ki çok zor. 3 aydır da hayatımda bir kaç tek gecelik ilişki dışında kimse olmadı.

     En son ki sevgilim Sibel isimli bir aile dostumuzun kızıydı. Aslında ona sadece aile dostumuzun kızı olduğu için sevgilim diyorum. Çünkü onunla bir kaç gece takılmaktan öteye giden bir ilişkimiz olmadı. Onunla bir şeyler yaşamamam gerektiğini ilk günden beri biliyordum. Ama kızın kendini bana çıplak bir şekilde sunması kesinlikle benim hatam değildi. Sonuçta hangi erkek olsa bir kız karşısında soyunsa git giyin demezdi. Ve herhangi bir bağlılığımın da olmadığı göz önünde bulundurulunca bende git giyin demedim. O tek gecemizin sabahında pişman olsam da peşimi bırakmadı ara ara benzeri cesur hareketler ile bir şeyler yaşayıp durduk. İki ay önce Antalya'ya kadar peşimden geldiğinde aramızda olanın sadece takılmak olduğunu düşünmediğini anladım ve ona artık aramızda herhangi bir şey olmayacağını net bir şekilde dile getirdim. Tamam, güzel kızdı ama gözlerinde onlarcası ile aynı bakış; dudaklarında sahte gülücükler ile onunla uzun bir ilişkimizin olması imkansızdı. Samimiyetsizlik hayatta asla katlanamadığım şeylerden biridir.

     Tekrar gözlerim kızıl saçlı periye kaydı. İnatçı kalkık bir burnu ve sivri bir çenesi vardı. Gözlerinden gözlerimi alamadım; o gözlerde tarifi olmayan bir hüzün vardı sanki. O gözleri güldürmek istedim.

     Telefonum çaldı. Başımın tatlı belalarından Ege arıyordu. Silkelendim ve telefonu açtım.

     "Abi naber?"

     "İyiyim Ege, ne istiyorsun?"

     "Ayıp ettin ama abi, illa bir şey mi istemem lazım öylesine aramış olamaz mıyım?"

     "Ege uzatma hadi çok yorgunum söyle eve gidip bir an önce dinlenmek istiyorum."

     "Off, Tamam tamam yarın arkadaşlarım çiftliğe gelecekler beraber kahvaltı yapıp at süreceğiz. Tabi senin için de uygunsa."

     "Ege yarın pazar ve 3 aydır ilk kez pazar yapıp kafamı dinlemeyi planlıyordum. Nerden çıktı şimdi bu?"

     Bütün planlarım alt üst olmuştu. Yine bana huzur yoktu. Off!!

     "Abi Lütfen ya! Sen olmadan annemler eve arkadaşlarımın gelmesine laf ediyorlar. Ece'yle kaç yaşına geldik hala ya sen ya da onlardan sürekli izin alıyoruz."

     Maalesef haklıydılar. Ancak şu anda babamın aklının burada kalmaması için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdım.

     "Tamam Ege. Ece'ye de sor bir planı yoksa gelin. Ben eve geçiyorum şimdi, Hatice Sultan'a söylerim hazırlıkları yapar."

     "Aslansın sen canım abim! Çok sağol."

     "Tamam Ege, tamam sakin ol. Hadi akşam görüşürüz."

      Off! Off! Bir de bunlarla uğraşacağız. Dinlenmek için kurduğum tüm hayallerim suya düşmüşken gözlerim, tekrar elimdeki fotoğrafa kaydı. Kızın lüle lüle uzun saçları vardı. Boya mıydı acaba? Boyadır kesin diye geçti aklımdan, böyle bir rengin doğal olabilmesi imkansızdı. Çok canlı kırmızımsı bir turuncuydu. Alevleri hatırlattı. Dünyayı gezmiştim ama böylesi bir rengi daha önce hiç görmemiştim.

     "Ne saçmalıyorum ben!"

     Daldığım düşüncelerden aynı hızla çıkıp toparlandım ve çiftliğe gitmek için yola çıktım. En azından yarına kadar biraz dinlenmeyi hak ediyordum ama değil mi?

     Ofisten çıkmadan fotoğrafı da özgeçmişten çıkarıp ceketimin cebine koydum. Onunla tanışmak için sabırsızlanıyordum. Uzun zamandır ilk kez bir kadın bu kadar heyecanlı hissetmemi sağladı. Bir yandan da kızı kafamda kendi kendime fazla büyüttüğümü düşünüp kızdım. Sonuçta o da bir kadındı. Kısa zamanda bu ilgimde yok olup giderdi. Zaten hep öyle olmadı mı? Ne zaman gerçek, samimi bir şeyler arasam elimde patladı. Yine de bu kızla tanışmak için garip bir istek içimde sabırsızlık hissi veriyor. Pazartesi ilk iş asistanıma görüşme için Julia'yı aramasını söyleyeceğim. Suratımda pis bir sırıtışın olduğunu biliyorum ama kendime engel olamıyorum.

NESİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin