twenty six

3.5K 392 159
                                    

|Kralın savaş yoluna sürdüğü tehlikeli Prens, acıdı mı güzel ellerin? Sevdiğin kızın boynuna vurduğun kılıcın çığlıklarını, duydu mu kulakların? Oluk oluk ateş sızdıran kalbin, düşmedi mi cehennemin buzlarına?|

*

Rosepark: Günaydın.
(08.34) görüldü✔️✔️

Rosepark: Bugün de aynı otobüsle gidiyor muyuz?

Rosepark: Yani saatlerimiz uyuşuyor mu?
(08.35) görüldü ✔️✔️

j.tempestas: Saate bakılırsa uyuşmuyor Rosé.

j.tempestas: Bugün fakülteye uğramayacağım, bir sıkıntı mı vardı?

j.tempestas: Eğer beklersen, hazırlanıp sana eşlik ederim.

j.tempestas: Arka koltukta.

Rosepark: Ah hayır, hayır.

Rosepark: Cidden buna gerek yok.

Rosepark: Ben sadece burdasındır diye sormak istedim.

Rosepark: Lütfen, uyandırdıysam geri uyu. Kendimi kötü hissederim.

j.tempestas: Saçmalama, neden kendini kötü hissedesin?

j.tempestas: Benim uykum derindir, hemen kafamı koyduğum gibi uyurum.

Rosepark: Ah, pekala.

Rosepark: Rüyanda güzel şeyler gör, görüyorsan ise devam et.

j.tempestas: Yani seni görmeliyim, değil mi?

j.tempestas: O zaman çoktan uyudum ben.
(08.40) iletildi.


Jungkook elleri arasında tuttuğu telefonu kapatıp, durağın arkasında bekleyen genç kızı süzdü. Tabi ki saatleri uyuşuyordu, bunu hatırlamıştı. O zaman otobüste karşılaştıklarında da aynı güne denk gelmişti. Büyük ihtimalle bu yüzden yazmak aklına gelmişti fakat oğlan korkmuştu. Dün attığı resimden sonra, bir parça pişmanlık duymuştu. Rosé'nin akıllı bir kız olduğunu biliyordu, onu bulmak istesede bunu başarabilirdi. Yine de kendine verdiği sözü biliyordu; artık kaçmayacak ve akışına bırakacaktı. Üstelik yanına Thyphon olarak giderse sohbet edemeyecekti. Onunla tanışmışlığı vardı, Jungkook olarak eşlik edebilirdi. Fazla samimiyet kurmadan, kendini açığa çıkarmayacak kadar yakınlaşabilirdi. Üstelik ismini dahi söylemişti. O gün kampüste sohbet ettiklerinde, hoş karşılamıştı.

Giydiği ceketin yakalarını düzeltirken derin nefes almış, kurumuş boğazı yüzünden hafif bir öksürük salmıştı dışarıya. Adımları kendinden emin, elleri ceplerine konumlanmıştı adeta. Farkı gözetmesi gerekirdi. Kendini kaptırıp, gerçek onun bilemeyeceği şeyler zırvalayabilirdi. Buna engel olmak adına kendine sınır koymuş; okula vardıkları anda ayrılmaya karar vermişti. Zaten olağan bir durumdu, farklı bölümlerde okuyorlardı. Sakin kalmalıydı, çoktan yanına varmıştı. "Ah, Rosé. Seni burada görmeyi beklemiyordum."

apple banni, rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin