thirty two

3.7K 380 149
                                    

|Seni buldum, seni gördüm. Biliyordum, tanrı ışığını sana bahşetmişti. Hissedebiliyordum, ateşimizi.|

*

Jungkook'un ağzından

Ellerimin arasında duran maskemi soğuk banka bırakırken karşımdaki enkaza baktım. Sevdiğim, her gün dağıldığım kadına. Yüzünde hayal kırıklığı ya da pişmanlığı aradım bir süre. Bilemiyordum, farketmiş miydi? Anlamış mıydı? Şaşırmıştan daha çok özlemle bakan dolu gözlerinin başka açıklaması olabilir miydi? Delice etrafına savurduğu ellerinin bana çarpmaması için çabalaması da dahil miydi buna? Yüzümü göstermiştim. Çok fazla korkuyordum, sarılmak istiyordum ve onu hissedebilmek. Sözünü tutacak mıydı?
"Yani, yani sen Jungkook'sun. Ben seni öptüm, sana sarıldım, sana saklandım. Nasıl her gün önümden geçerken buna kulak asmazsın?"

Bankta, uzakta oturan bedenini bana yaklaştırdığında bacaklarımızın birbirine değdiğini farketmiştim. Elleri titrekçe yüzümü bulurken, dokunmakla dokunmamak arasında hayali tenini hissetmiştim. Parmak uçları yanaklarımda, uçuşan perçemleri saçlarımdaydı. Kalbime iyi değildi. Gözleri gözlerime böylesine bakarken hiçbir şey yararıma değildi. Rüzgara karışan kokusu, dişlediği dolgun dudakları. Hepsi midemde baskıya sebebiyet veriyordu. O kadar doluydum ki, hiç düşünmeden bağırmak istiyordum etrafa. Sessizdim, cevap verememiştim. "Bu kadar yakınken sana, neden kaçtın benden? Çevren yüzünden mi, görünüşün yüzünden mi? Anlamıyorsun, hiçbiri umrumda değil bunların. Sadece sen ve ben varken, neden takılayım ki?"

Elmas gözlerinden akan birkaç küçük damla yanağından kayarken boğazıma dolanan yumruğu yok etmek adına yutkunmuştum. Hala yüzümde bekleyen elleri, bulduğu yeri okşarken istemsizce yanağımı yaslamıştım eline. "Kendine acı çektirdin. Sana kızgın olmamın sebebi bu."

Cümlelerine verebileceğim en iyi cevabı verip başımı sallarken, tenimdeki avuç içlerine öpücüklerimi kondurmuştum. Sanırım yapabileceğim tek şey buydu. Sözlerimi sarfetsem, ona anlatmaya çalışsam dinlerdi beni ama kırgınlığı geçer miydi? "Rosé, bunun benim için ne ifade ettiğini anlatmaya kalksam beceremem. Ne desen haklısın, ne yapsan yeridir. Ama beni de anla, yapamadım. Böyle başlamışken gelemedim yanına. Görüyor musun yüzümü? Hakettiğim buydu."

Gözlerimiz birbirine takip ederken burnunu çekmiş, başıyla onay vermişti. Hala tepkisini tam olarak anlayamam yardımcı olmuyordu. Jeon Jungkook olduğumu gördüğünde bana bağırmasını, çekip gitmesini beklemiştim. Fakat o bütün bunları yıkarak yanımda kalmaya devam etmişti. Baş parmağı dudağımın kenarında kurumamış yaraya dokundu. Ateş gibi yanıyordu, belirlediği yolda ilerlerken. Enseme dolanan parmakları saçlarıma uzanmış, yüzlerimizi birbirine yaklaştırarak gördüğü yarayı öpmüştü.

Bu birincisiydi, beni bitiren. Üst kirpiklerim heyecanla alt kirpiklerimi bulurken çenemde bitmişti soluğu. Sonra kollarının boynuma sarılışıyla mest olmuştum. Bu hareketinin ardından ellerim hızla beline sarınmış, daha çok yakınlaştırmıştım kendime. Sonra kelimelerimiz dillerimiz olmuştu. Başım öne giderek alt dudağına ulaştığında derince nefesimi çekmiştim. Fırtınayı getiriyordum, onu istiyordum. Karşılığı geciktirmeyen dudakları üst dudağımı bulduğunda cehennemi sahiplendim. Sonrası kaos gibi çembere atmıştı bizi. Dudaklarımız ay ışığının altında şehvetle dans ederken, saç diplerime kadar titrediğimi hissetmiştim. Nazikçe çarpan yumuşak dokunuşlarıyla sarılan bedenlerimiz yükselmişti. Saçlarımı çekiştiren parmakları, belinde sıkıca tutanan ben. Kader olmuş dillerimiz, birbirine yazılmış öpücüklerimiz. Soluk soluğa, üst üste bıraktığım buselerim ve delirten kokusu. Yeterince yakındık değil mi? Tutacaktı ellerimden. Dudaklarımız ayrılırken bile. "Bunun bir rüya olmaması için, inandığın tanrıya dua edebilir miyim Roséanne?"

apple banni, rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin