Gördüklerinizin yalnızca yarısına inanın, duyduklarınızın hiçbirine.
- Edgar Allan Poe
İyi okumalar.
~○\●~
Kazandım. Hem de üç kere. İlk elde bana bakıp durmaktan kaybetmiş ama bunu tabii ki dile getirmemişti.
İkincide beni yenmek için öylesine oynamış, üçüncüde ise deli gibi hırs yapmış ve buna rağmen yenilmişti.
Üçten sonra da artık ben oynamamıştım. Sadece ziyarete gelmiştim ve kesinlikle onu umutlandırmak istemiyordum.
O kabalığına hayret edip bir şey içmek ister miyim diye sorunca:
"Artık gitsem iyi olacak. Dışarıda güneşte fazla bile kalmış olan ve muhtemelen artık benden nefret eden bir şoförüm var. Çok bile kaldım." Sonunda çocuğa adam akıllı bir açıklama yapabilmiştim çünkü her seferinde batırıyordum. Bu sefer o da sorun etmedi, aslında keyfi bayağıdır yerindeydi. "Peki seni geçireyim," dedi ayağa kalkmama yardım ederken. Çantamı alıp kalktım ve biz odadan çıkarken odasının bir köşesinde ki kitaplığı fark ettim, tabii bir rafındaki eşofman altını da. Yine de kendimi tutamayıp: "Okuyor musun?" Diye sordum oraya dönerek.
Önce ne dediğimi anlamayıp boş baktı ama sonra anlayıp kitaplığa dönünce gözleri büyüyüp saniyesinde ileri atıldı ve raftan sarkan eşofmanı alıp arkasına sakladı.
"Evet bir şeyler okuyorum," dedi gergince gülümseyerek. Bakacaktım ama tereddüt ettim. "Bakabilirsin," diyerek beni ikilemden kurtardı. Aralarında benim de okuduğum birkaç kitapla beraber sağlam bir fantastik okuyucusuydu. Onu bir kitabın sonunu söylemekle tehdit ettikten sonra aşağı indik. Tam merdivenlerin sonuna geldiğimizde Bartu'nun annesi Füsun teyzeyle karşılaştık, bana gülümseyerek sarıldı.
"Umarım oğlum sen odasının o halini gördükten sonra toparlamaya karar verir tatlım," dedi ellerini omzuma koyarak. Sonraki üç saniyede Bartu'nun renk değişimini izledim. Yüzü, boynu, kulakları... arkadaki pembe vazoyla mükemmel bir uyum sağlamıştı. Sustu ama kötü hissettiği barizdi. Ufak bir jest yapmaya karar verdim.
"Bazen insan dağınık olmaya ihtiyaç duyar çünkü rahattır," dedim gülümseyerek, "bazen benim odam öyle bir hal alıyor ki Bartu gelse duramaz inanın." Sonda biraz patavatsız davranmış olabilirim ama annesinin imalı bakışlarıyla eş zamanda havalanan kaşlarını saymazsak, Bartu rahatlamış -kızarmasına ne yazık ki bir çözümüm yoktu- görünüyordu.
Vedalaşıp arabaya bindiğimde Bartu'nun benden gizlice dağınıklık için özür dilemesine gülüyordum.
Eve dönerken açmayı unuttuğum telefonumu açtım.
45 yeni mesaj
Tam açıp bakacakken telefonum çaldı.
Nil arıyordu. Açtım, zaten sinirimi çıkarmam gerekiyordu.
"Ne oldu?" Sertti ama normalde de pek nazik açmazdım.
Nil özür cümleleri sıralayınca telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Heyecanlanınca fazla bağırıyordu ve kolumun hali yüzünden muhtemelen kendini diğer suçlarından daha suçlu hissediyordu. Ama ben sinirliydim. Belki de onun o sarhoş hali yüzünden oyalanmasam, o serserilerle karşılaşmaz ve Bartu'da ben de bu hale gelmezdik.
Aklıma gelince sinirlerim zıpladı.
"Dün gece saldırıya uğradım," dedim sözünü bölerek. Önce ses gelmedi, sonra: "Evde misin?" Diye sordu. Sesi çatallıydı. Söylediğime pişman olmuştum. "Şimdi gidiyorum," dedim, gelecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Karanlık Gece
Novela Juvenil"Bu bir gün olacaktı." Dönmesini bekledi. Doğrulup dönünce, "Bunu sen de biliyordun." dedi. Ya o, ya ben, diye düşündü. İki kişi olmaz. Adam sadece kendisine doğrultulmuş silahlara baktı. Oyalanamazdı, "Üzgünüm." dedi genç adam horozu indirirken. ...