Güneşin altın renkli ışıkları Atiyan'a düşmeye başlamıştı. Dar patika yol, gencin attığı her adımda çürümüş dal parçalarının, kurumuş otların ve yaprakların tatlı bir hışırtıyla ezildiği sessiz bir senfoniye dönüşmüştü. Sol tarafındaki yüksek dik kayalıklar sanki Atiyan'ın sınırlarını belirliyormuş gibi yan yana sıralanmışlardı. Bu kayalıklar, Atiyan'ın hiç değişmeyen sert güz ikliminden dolayı her gün yağan yağmurun etkisiyle yapışkan yosunlarla kaplanmışlardı. Yosunlar, kayalıkların arasındaki patikada yürümeyi güçleştirse de genç adam bu coğrafyaya alışkın olduğundan hiç zorlanmadan ilerliyordu.
Sağ tarafı ise krallığın merkezine açılan yüksek bir tepeydi. Yürümeye devam ederken bu tepenin altında süren hazırlıklara göz ucuyla baktı. Yardımcı evrende yaşayan diğer insanlar tarafından keşfedilmemiş ve hiçbir zaman da keşfedilemeyecek bir ada olan Atiyan'ın halkı büyük bir hazırlığın içindeydi. Tahta yeni bir kral geçiyordu. Yalnızca kraliyete yakınlığıyla bilinen asilzadelerin değil, en çok da adaya bizzat adını verdikleri hâlde şu anda ötekileştirilmiş ve yoksullaştırılmış durumda olan Atiyanların beklediği bu yeni isim şimdiye kadar tahta çıkan en genç kral olacaktı. Yarın yirmi ikisine basacak ve doğum gününde krallığını ilan edecekti.
Kurmuş oldukları hükümranlıklarını yüzyıllar önce kaybeden Atiyanlar, adaya yeniden eskisi gibi hakim olabilmek için bir mesihin doğuşunu beklemişlerdi. Kutsal kitapları olan Sankta Livra'da müjdelenen o kutlu çocuk nihayet doğmuş ve kraliyetin içine sızmayı başarmış olan bir Atiyan kadınının öz oğlu olarak yetişmişti.
Bu Atiyan kadını, söz konusu Atiyan ve Sankta Livra ise her şeyi yapabilirdi. Gözünü karartıp torununu alıkoyabilir ve onu kendi oğlu gibi büyütebilirdi. Bahsi geçen kadın tabii ki Exael'di. Exael, Rabbiri'nin kutsal sözlerini tam olarak anlayamadıkları ve gerektiği gibi takip edemedikleri için zamanında krallıklarını kaybederek adanın yerleşim yerinin dışında kalan ıssız bir köşeye sürülmüş olan onlarca Atiyan'dan sadece biriydi. Belli bir yere kadar sıradan bir Atiyan olsa da, bir noktadan sonra onlardan belirgin bir şekilde ayrılıyordu. Çünkü sığınmak için inşa ettikleri bir mabedde gece gündüz Rabbiri'yi anlamak maksadıyla okudukları kutsal kitap Exael'in annesi tarafından yazılmıştı.
Annesi, Rabbiri'nin sözcüsü ve onun ilk takipçisiydi.
Dolayısıyla Exael de Rabbiri'nin ilk müritleri arasındaydı.
Annesinin adaya yerleşen ilk insan olmasından kaynaklanan bir ayrıcalıkla diğer Atiyanlardan ayrı tutulmuş ve bu yüzden onlar gibi mabede hapsedilmemişti. Kraliyetten uzaklaştırılsa da Atiyan'larla görüşmemesi karşılığında bir asilzade olarak halkın arasında barınabilme hakkını elde etmişti. Bundan yirmi üç sene önce Atiyanlardan bütün bağını koparmış olduğuna inandırarak hali hazırda zaten evli ve çocuklu olan kral Albert'i kandırmış, akabinde de adadaki hiçbir kadına benzemeyen sarışın güzelliğiyle kralın karısını boşamasına sebep olmuştu. Onunla evlenir evlenmez de karnında ana evrendeki Azazel'in bebeğini taşıdığı hâlde kraldan hamile kaldığı yalanını uydurmuştu. Axel'i Albert'in kucağına bıraktığında ise kral olan kocasının halkına yenilmez bir kralın doğduğu çağrısını yapacağını zaten önceden biliyordu. Zira yaşanmış ve yaşanmamış her olay Rabbiri tarafından annesinin kulaklarına fısıldanmıştı. İşte bu sayede de ortaya kronolojik bir sırası olmayan olaylar topluluğundan oluşan karmaşık bir Sankta Livra çıkmıştı.
Kayalıklar yerlerini sık ağaçlara bıraktığında ağaçların geniş yaprakları arasından sızan güneş ışınları okyanusun hafif esintisiyle titreyen zarif dallar üzerinde ışık oyunları oynuyordu. Axel, karşısına çıkan ağaç dalını kaldırıp altından geçerken kafasını sağ tarafta kalan meydana çevirdi. Süvariler etrafta dolaşıyor, alt tabakadan seçilmiş olan işçiler ise temizlik yapıyorlar ve meydanı yarınki büyük tören için hazırlıyorlardı. Axel, babaannesi Exael ve eşi kral Albert'in prangalarından kurtulacağına inandığı için sabırsızlanıyordu. Ne yaparsa yapsın kral olduğu takdirde artık kimseye hesap vermesi gerekmeyecekti. Aslında şimdi de hesap vermiyor, umursamazca davranışlarıyla Exael'i çıldırtıyordu. Exael onun kraliyet dışından hiç kimseyle, hele ki Atiyanların arasından herhangi biriyle görüşmesini katiyen istemiyordu. Ama Axel babaannesini dinlemiyordu. Adanın sınırlarında dolaşmak, oradan dış dünyayı gözetlemek ve adanın eski sahipleriyle iletişim kurmak ona kendisini özgür hissettiriyordu. Bir gün buradaki görevini tamamlayıp dışarıya çıkabileceğine dair güçlü bir umut veriyordu. Umut ana evrendeki babasını nasıl tahta taşıdıysa, kendini de buradan kurtarabilecek tek ışıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVR-İ AZAZEL
Fantasía"Emrime uymayarak, Adem'in önünde eğilmekten seni alıkoyan nedir?" "Ben ateşten yaratılmış, diğer yarattıklarının içinde en üstünü olan Azazel!," dedi kibirle gülerek. "Bir balçığın önünde mi eğileceğim?!" "İnsan yaratılmışların en üstünüdür." diye...