Tekrar selamlar! Umarım ilk iki bölüm hoşunuza gitmiştir, olumlu- olumsuz düşünce ve yorumlarınızı belirtmeyi lütfen unutmayın ve eğer hoşunuza gittiyse oylamayı da. : )
İyi okumalar!
*
Gözlerim önce ne olduğuna bakmaktan korkarak Şafak'ın gözlerini, sonra da ellerimi buldu. Sıcak bir sıvının parmaklarımın arasından ipek bir kumaş gibi kayıp gittiğini hissederken, acı tüm bedenimi sardı ve kendimi yerde buldum. Kulaklarımın içindeki arı sürüsünden dolayı Şafak'ın haykırdığını sadece tahmin edebildiğim sesiyle üzerime eğildiğini gördüm ve daha sonra titreyerek ellerime bakarken son gördüğüm şey, kıpkırmızı sıvının uğursuz bir yılan gibi bileğime aktığıydı.
Gözlerimi açtığımda, içimde görüntünün bulanıklığından dolayı geri kapatma isteği uyandıran kar beyazı tavanla göz göze geldim.
Nerede olduğumu anlamaya çalışırken, bana az önce gibi gelen bir süre önce yaşadıklarım, bir jenerik gibi gözümün önünden aktı.
"Mavi?"
Şafak ellerini ellerimin üzerine koymuş, kızarmış gözleriyle bana bakıyordu.
"Neredeyiz?" dedim güçlükle konuşarak.
"Hastanede sevgilim."
Sesi sanki uyuyan bir çocuğu uyandırmak istemezcesine temkinli, sakin ve huzurluydu.
İçimden "Ne oluyor ya?" diye bağırmak gelse de bir süre sonra hafızam yerine gelince kendimi sakinleştirerek sordum:
"Beni kim vurdu?" Beni kim vurdu mu? Sorular beynimin ön lobundan hemşire önlüğü giymiş, narkozun etkisindeki hücreler eşliğinde geliyordu sanırım.
Yanağımı hafifçe okşadı. "Bilmiyorum. Polisler birazdan sana birkaç soru soracak. Kendini cevaplayabilecek kadar iyi hissediyor musun?"
Yüzümü buruştursam da başımı evet anlamında aşağı yukarı salladım.
Yüzümün her bir zerresini ezberlemek istiyormuş gibi gözlerini üzerimde gezdirdi.
"Tamam." Diye fısıldadı ve ellerimi dudaklarına götürüp bastırdı.
Ayağa kalkıp dışarı çıktı ve birkaç dakika sonra, sivil polis olduklarını tahmin ettiğim iki kişi odaya girdi.
"Geçmiş olsun." Dedi bıyıklı adam. Gür bıyıkları daha önce bir popüler bilim dergisinde gördüğüm bir süs bitkisini andırıyordu. Sanırım bu da hemşireler yüzünden, diye düşündüm.
"Teşekkürler."
"Size birkaç sorumuz olacak." İşte beklediğim an.
Başımı salladım. Yatağın yanındaki koltuğa iliştiler ve ellerindeki dosyaları karıştırmaya başladılar.
"Vurulduğunuz anda neredeydiniz?" diye sordu kıvırcık saçlı kadın.
"Karlıçam yaylasında, bir evin kapısında. Erkek arkadaşımın eviydi sanırım. Çünkü kapıyı o açtı. Şafak." Dedim sanki kapı şeffafmış ve onlar Şafak'ı görebilirmiş gibi kapıyı işaret ederek. Durdum ve hiçbir şey bilmediğimi fark ederek yüzümü buruşturdum. "Vurulduğum için konuşamadık bile."
"Erkek arkadaşınızın eviymiş." Dedi kıvırcık saçlı kadın elindeki dosyaları karıştırırken tane tane konuşarak.
Notta yazan adresin onun adresi olması beni korkutmuştu. Can'la ne alakası olduğunu anlayamamıştım.
"O eve neden gittiniz?"
Duraksadım. Nottan bahsetmek konusunda tereddütte kalmıştım. Kıvırcık saçlı kadın, ikilemimi fark etmiş olacak ki konuştu:
"Bize bildiğiniz her şeyi anlatmalısınız. Lütfen hiçbir şeyi es geçmeyin ve hatırlamaya çalışın."
İki kalp atışlık sürede, sakinleşmeye çalıştım ve onlara anlattım.
"Bir not buldum. Bir arkadaşım bana ihtiyacı olduğunu, zor durumda olduğunu söylüyordu. Bir adres yazıyordu." Durdum ve ekledim: "Oraya o yüzden gittim. Şafak'ın evi olduğunu bilmiyordum."
"Ne notu?" dedi adam gözlüğünü düzelterek.
''Mavi, beni burada bul. Lütfen kimseye bahsetme. Ölmeme izin verme." Aklıma gelen cümlelerle gözlerimi kırpıştırdım.
"Söylediğim gibi. Bana ihtiyacı olduğunu söyleyen bir not."
"Notu görebilir miyiz?"
Nedense onlara bir şey anlatmak gibi bir isteğim yoktu. Bu düşüncenin üzerini karalayarak "Tabii." Dedim. "Çantamın içinde."
Adam çantayı bana verdi ve notu çıkararak ona uzattım.
"El yazısı değil." Dedi notu eline alırken.
"Sizden yardım isteyen kişi sizi yakından tanıyor gibi görünüyor." Adam küçük kağıdın arkasını çevirdi.
Kadın doğruldu. " Kendisiyle olan ilişkiniz ne düzeyde?"
"Sevdiğim bir arkadaşımdı." Daha fazlasını söyleyip söylememek konusunda tereddütte kalmıştım. "Bana karşı bazı hisleri vardı ama bu karşılıksızdı. Ortadan kaybolalı bir sene oluyor. Ve polisler de bulamadı. Dosyanın kapandığını söylüyorlar."
"Notu nerede buldunuz?"
"Bir sahafta."
"Bu sahafın ismi ne?"
İsmail Amca'yı bu işe karıştırmamalarını dileyerek konuştum:
"Sayfa."
Başını sallayarak sonu gelmez sorularından birkaçını daha sordu:
"Silahı kimin ateşlediğini düşünüyorsunuz? Anlaşamadığınız birileri var mı? Ya da ailenizle bir sıkıntısı olan birileri?"
Bir süre düşündüm. Kimin bizimle ne işi olabilirdi ki? Kendi halinde bir aileydik.
"Hayır."
Başını salladı. "Siciliniz temiz."
"Erkek arkadaşınızla aranızda bir sorun var mı? Yani, Şafak ile. Diğer arkadaşınızı sormuyorum çünkü o dosya tamamlandığı için ayrı olarak bakacağız. O dosyayla alakalı ifadeniz de elimizde var zaten." Kadın not aldığı kalemi elinde çevirdi.
"Hayır." Dedim tereddüt etmeden.
Eşyalarını toparlayıp ayağa kalktılar ve adam konuştu:
"Notu incelemek için almamız gerekiyor." Duraksadı ve notu nereye koyduğunu bulmaya çalıştı.
"Bende." Dedi kadın kapıya yönelerek.
Adam hafifçe başını salladı. "Daha sonra birkaç sorumuz daha olacak ve gideceğiz. Ailenizle ve erkek arkadaşınızla görüştük zaten."
Kadın kolunu tuttuğu kapıyı açarak "Geçmiş olsun." Dedi.
"Bir gelişme olursa." Dedi adam iki kart uzatarak.
Başımı sallayarak kartların üzerindeki isimlere baktım:
Barış Ergezen ve Çiğdem Fırat.
"Tekrar geçmiş olsun."
Adam aralık olan kapıdan çıktı ve ardından kapattı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tan Ağarırken
Teen Fiction"Size en yakın olan kitabın 50. sayfasını açın ve 3. cümlesini okuyun.' Gözüme ilk takılanı yapmak üzere, bana en yakın kitap için etrafıma bakındım ve sağımda duran siyah kitaba elimi attım. Çok eski bir kitaptı ve sayfaları sararmıştı. Omuz silke...