İyi okumalar!
*
"Sen ki mavinin göğüyken, ben denizdim; anca bir parça alabilmiştim senden. Rengimi senden almama rağmen, bir o kadar uzaktık birbirimize. Mavi'm. Ve ben sana ulaşamayan her ton.''
Gözlerimi kırpıştırarak notu tekrar okudum. Altında bir adres yazılıydı. Adresin tanıdık olması dikkatimi çekmişti, bizim yayla evimizin olduğu ilçedeydi bu yer, altında ise tekrar bir not:
''Beni burada bul. Lütfen kimseye bahsetme. Ölmeme izin verme. -Can.''
Notu kitabın sayfasına ellerimin hafifçe titremesine mani olamayarak hızlıca geri koydum ve ilk sayfayı açtım. ''Mavi'ye.'' yazıyordu. Üzerinde ne bir fiyat etiketi, ne de başka bir şey vardı. Hızlıca satın almak için kasaya gittim ve kitap hevesli bir şekilde mat beyaz poşete girmeden önce en arka sayfası bir şekilde açık kaldı ve ince bir puntoyla yazılmış olan yazıyı o zaman gördüm:
"Omnes vulnerant ultima necat."
Kaşlarımı çatarak bana tanıdık gelen bu cümlenin ne anlama geldiğini anlamaya çalışırken hemen altında Türkçe açıklamasını görmemle göz bebeklerim bir üst satırdan aşağıdakine düşüverdi:
"Hepsi yaralar, sonuncusu öldürür."
Gergin bir şekilde etrafıma bakınırken gözlerim az önce içeride neşe saçan müşterileri aradı. Ne o post-it'i yapıştıran çocuktan, ne de küçük kız ve babasından eser vardı.
Gitmişlerdi.
İsmail Amca, poşete kitabı koyarken gerginliğimi fark etmiş olacak ki, sordu:
''Bir şey mi oldu Mavi?''
Gözlerimi kapıdan ona çevirdim ve gülümsemek için kendimi zorladım.
''Yok İsmail Amca, iyiyim. Biraz yorgunum ondandır.''
Pek inanmamış gibi görünse de kafasını ''peki'' der gibi salladı ve poşeti uzattı. Kapıdan çıkarken çınlayan zillerin sesi, bu sefer neşeli olmaktan çok uzaktı. Serin gecede insanların ayakkabılarının çıkardığı sesleri dinlerken eve olabildiğince çabuk ulaşmaya çalıştım.
*
Dişlerimi fırçalalayıp yüzümü yıkarken kitabın arasındaki notu düşünüyordum:
"Mavi, beni burada bul. Ölmeme izin verme. –Can.''
"Omnes vulnerant ultima necat..." son anda kitabın en arka sayfasında gördüğüm bana tanıdık gelen yazıyı kendi kendime mırıldanırken en kısa yol olarak internetten tam olarak ne ifade ettiğini anlamak için sözcükleri olduğu gibi tuşladım.
Yenilenen ekranda çıkan sayfa, bu cümlenin Latince olduğunu, ve eskiden saatlerin kadranında kullanıldığını bildiriyordu. Yine ufak çaplı bir araştırma sonucunda öğrendiğim kadarıyla manasının zamanın her şeyi yıpratan, eskiten, yaşlandıran ve sonunda da yok eden gücünü anlatmak için kullanıldığını öğrendim ve bu bende istemsiz bir şekilde hafif bir ürpertiye sebep oldu.
Odama gittim ve başucumdaki el yapımı boncuklu abajuru açarak kitabı çıkardım. Kitabın üzerinde bir isim vardı ama silinmişti. İçini karıştırdım ve bir şiir kitabı olduğunu anladım.
Can, arkadaşımdı. Fakat bir senedir onu hiç görmemiş, ailesinden ve çevreden de ortadan kaybolduğuyla alakalı söylentiler duymuştum. Hatta bunun üzerine bir soruşturma bile başlatılmış, herkes gibi ben de sorguya alınmıştım. Onlara bildiğim ve aramızda geçen her şeyi anlatmıştım. Okuldan arkadaştık ve bana karşı bazı hisler beslediğini söylemişti, fakat bu hisler karşılıksızdı. Aslında başlarda çok iyi arkadaştık, hatta bir keresinde her zamanki buluşmalarımızdan birinde, beni sevdiğini söylemesinden önce söylediği şeyi çok iyi hatırlıyordum:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tan Ağarırken
Fiksi Remaja"Size en yakın olan kitabın 50. sayfasını açın ve 3. cümlesini okuyun.' Gözüme ilk takılanı yapmak üzere, bana en yakın kitap için etrafıma bakındım ve sağımda duran siyah kitaba elimi attım. Çok eski bir kitaptı ve sayfaları sararmıştı. Omuz silke...