Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba! İyi okumalar!
Mine ve Yiğit'in kulağıma derinden gelen seslerinin ben hızlıca kafeden çıkıp giderken sırtıma çarpıp geri döndüğünü duyumsadım. Hızlıca koşarken ona yetişmek için daha fazlasını yapmam gerektiğini biliyordum. Bu sırada arkamdan Yiğit'in ayak sesi olduğunu tahmin ettiğim sesleri duymaya devam ediyordum. Kalbim bir kartalın kanat çırpışı kadar şiddetli çarpıyordu. Kafenin köşesinde biten kaldırıma geldiğimde bir saniye durup sokağın ne tarafta kaldığını kestirmeye çalıştım. Önümdeki yolda durmakta olan arabaların arasından hızlıca geçtim ve karşıdaki binanın önüne geldiğimde sokağın içine daldım. Şimdi ben de o figuranlardan biri olmuştum. Adam neredeyse 200 adım önümde, sokağın sonuna varmak üzere, koşuyordu. Peşinden koşarken postallarımın çıkardığı sesle bir kahvenin önünde oturan üç dört yaşlı adam ben geçerken dönüp baktı. İnsanları yarıp sesim fısıltıya dönüşerek özür dilerken bazılarının ters ters baktığını, bazılarının da ettiği küfürleri duyar gibiydim.
Yabancı, sonunda sokağın sonuna vardı, sağa döndü. Az sonra ben de gittiği yerden saparak koşmaya devam ederken elbise arkamdan rüzgarla beraber savruluyor, at kuyruğu yaptığım saçlarım isyan ederek kendini tokadan kurtarıyordu. Yabancının kaçmaya başlamasıyla bir yanlış anlaşılmadan çok uzak olduğunu düşündüğüm olayla hızlı bir şekilde nefes alıp verirken onu yakaladığımda soracaklarımı düşünüyordum. Bir yandan da Şafak'ın haklı olabileceği düşüncesi zihnimde filiz vermişti. Fakat onunla uzun zamandır görüşmüyorduk zaten, peki bu neyin nesiydi?
O yorulmak nedir bilmeden koşarken oldukça kondisyonlu olduğunu düşünerek kendimin ne kadar yorulduğunu fark ettim. Arkasından onu takip ederken "genç biri olmalı" diye düşündüm; en fazla 30'unda olmalıydı. İri bir adamdı. Şimdi şapkasının sarıp sarmaladığı kafasının şapkanın saklayamadığı alt kısmında kalan saçlarını da görmüştüm. Kısa, siyah saçları vardı. Üzerindeki deri ceketin yakaları her adım atışında arkadan da görebileceğim bir şekilde hafifçe sarsılıyordu.
Bu sokağın da sonuna yaklaşırken sadece sola dönüş olduğunu görerek sola yanaştım. Adam arasından geçtiği insanları ite kaka gidiyor, kendine yol yapıyordu. Yorulmaya başlamış olacaktı ki aramızdaki mesafe şimdi yüz adımla sınırlanmıştı. Bunu bir motivasyon kaynağı olarak görüp sola döndüm. Bu sokak oldukça kısaydı. Ve... Çıkmaz sokaktı. Şimdi ne yapacağını merak ederken daha yeni gelen bir duygu ve farkındalık içimde bir huzursuzluk oluşturdu. Gerçekten, yakaladığımda ne yapacaktım? Amacım sadece niyetini öğrenmekti, yani konuşmak istiyordum fakat karşımdaki kişinin nasıl bir tepki vereceğini nereden bilebilirdim? Hafif bir endişeyle, koşarken elim otomatik olarak çantama, kafeden çıkarken aldığım ve bu kadar sivri uçlu olmasına teşekkür ettiğim çatalı aramaya gitti. Düşmemiş olmasını umut ederken yarım saniyelik bir arayışın ardından elime 4 sivri uçla biten bir cismin gelmesiyle az da olsa rahatlamıştım.
Sokağın sonuna yüz adım kadar kalmıştı ve ben tempomu düşürürken adam da şaşıracağım bir şekilde resmen yürümeye başlamıştı. Sokak bomboştu, öyle kahveler, kafeler, kitapçılar yoktu. Binaların arka taraflarının baktığı bir kısımdı sadece ve çöp konteynırları vardı, sokağın bitiminde de bir buçuk insan boyunda bir duvar.
Artık kaçamayacağını ikimizin de anladığını düşünerek ve sesimin titremesine engel olmaya çalışarak seslendim: "Dur artık!"
Adam yürürken birden aklına bir şey gelmiş gibi, duvarın önünde gerçekten de durdu. Tereddüt ederek biraz daha yaklaşırken sırtı dönük olduğu için yüzünü görmeye çalışıyordum. Nefesimi düzenlemeye çalışırken adam yavaşça parmaklarını oynattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tan Ağarırken
Teen Fiction"Size en yakın olan kitabın 50. sayfasını açın ve 3. cümlesini okuyun.' Gözüme ilk takılanı yapmak üzere, bana en yakın kitap için etrafıma bakındım ve sağımda duran siyah kitaba elimi attım. Çok eski bir kitaptı ve sayfaları sararmıştı. Omuz silke...