Herkese merhabalaar!
Umarım hepiniz iyisinizdir ve bu süreçte evde kalıyorsunuzdur.
Sizleri hiç bekletmeden kısacık bir aranın ardından yayımlanan yeni bölüme alalım.
İyi okumalar, kendinize iyi bakın! ^^
*
"Seni bunun içine daha fazla sokmayacağım." Kısa bir an burun kemiğini sakince sıktı ve elleri tekrar oldukları yere döndü.
Bir süre dikkatlice ona bakarken ela gözler de bana bakmayı sürdürdü.
Bu ne anlama geliyordu şimdi? İçimdeki Mavi kısa bir an tökezledi, düştü, yavaşça ayağa kalkıp üstünü silkeledi ve sordu. Sözleriyle gözlerimi kısa bir anlığına kapatıp gözlerine diktim.
"Nasıl yani?"
Küçük bir çocuğa laf anlatmak ister gibi duyarlı, sakin bir şekilde konuştu. "Bir süre görüşmemek zorundayız." Zorla konuşuyordu ve konuşurken de gözlerini kaçırması dikkatimi çekmişti.
"Dava bitene kadar."
İç sesim şimdi şaşkınlıkla "Ne?" diye çığlık attı. Şaka yapıyor olmalıydı.
Sakince sadece bakmaya devam edip şaşırarak söylediğine kırıldığımı fark ettim. Kaçırdığı gözlerini masadaki papatyaların üzerine dikmişti, ben ise hafifçe başımı eğip bir açıklama duymak için bekliyor ve gözleriyle temas kurmaya çalışıyordum. İki kalp atışlık sürede ikimiz de konuşmadık.
Başımı yavaşça iki yana salladım.
"Bu çok saçma."
"Mavi." Az önce susan o değilmiş gibi aceleyle fısıldadı. Çok değerli bir şeyi kaybetmek istemezcesine elleriyle yüzümü kavrayıp parmaklarını gözlerimin kenarlarında gezdirdi.
Gözleri aniden pişmanlıkla doldu. "Çok gerizekalı bir adamım ben, böyle pat diye söylememeliydim ama bu sadece bir süre görüşmemek demek. Başka hiçbir şey değil." Her zamanki sakin konuşma tarzının aksine hızlı konuşuyordu ve söylediklerinde samimi görünüyordu.
"Şaka mı yapıyorsun? Davanın bitmesi aylar, belki de yıllar alabilir!" dedim bekleyen göz yaşlarımın biri nihayet kendini aşağı bırakırken. Güzel parmaklardan biri hemen yakaladı onu.
İki kalp atışlık sürede söylediklerinin üzerimdeki tesirini düşünmeye çalıştım. Söyledikleri, üzerimde bir ayrılık konuşması etkisi yaratmıştı.
Birden ayağa kalktı, "Gel benimle." dedi elimden tutarak.
"Nereye?" dedim bakışlarımı ona çevirerek.
"Gel."
Birlikte, az ileride denizin kıyısındaki koruya yürümeye başladık. İstemeye istemeye onun peşi sıra gidiyordum. Şimdi sadece böceklerin ve gece kuşlarının sesiyle dalga sesi bize eşlik ediyordu. Çok sık olmayan ağaçların üzerinde yıldızlar vardı. Bir süre anlamlandıramadığım bir sessizlikle beraber yavaşça yürüdük ve bunun bana ne kadar iyi geldiğini fark ettim.
"Özür dilerim. Bu gerçekten çok zor." Dedi derin bir nefes alıp yüzü gökyüzündeki yıldızları kucaklarken başını arkaya atarak. Serinkanlı biri olan onu, ilk defa böyle görüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tan Ağarırken
Novela Juvenil"Size en yakın olan kitabın 50. sayfasını açın ve 3. cümlesini okuyun.' Gözüme ilk takılanı yapmak üzere, bana en yakın kitap için etrafıma bakındım ve sağımda duran siyah kitaba elimi attım. Çok eski bir kitaptı ve sayfaları sararmıştı. Omuz silke...