Kou ile telefonda konuşurken annem bininci kere aradığı için konuşmamızı kesmek durumunda kalmıştık.
Kadının içine doğmuştu sanki. Tabiki olanları anlatmadım. Ama onda da hep bir huzursuzluk vardı.
Annemle konuşurken mutfak penceresinden dışarıyı izliyordum. Alper'in arabasını park ederken gördüm.
Sırıtıyor muyum?
Elbette!
Telefonu kapatıp kapıya doğru uçtum. Köşeyi dönerken az kalsın kayıyordum. Tam kapıyı açacakken vestiyerdeki aynadan kendime baktım.
Beyaz lakos tişört ve kot kapri giymiştim. Saçlarımı da tepede toplamıştım. Kafamdaki morluğun çekiciliğini azaltması niyetiyle göz makyajı yapmıştım. Kendimi kontrol ettikten sonra kapı çalmadan kapıyı açtım. Bir kaç saniye sonra da asansörün kapısı açıldı ve ağır çekimde Alper sahnelere geri döndü.
Kapıda bekleyen beni görünce aynı gülümseme onda da büyüdü. İmalı imalı bakarak yaklaştı ve sandaletlerini çıkardı.
"Çok özledin di mi?"Sorusunu duymazdan geldim. İçeri girdikten sonra Alper kapıyı kapatırken elindeki poşetleri almak istedim vermedi.
"Hoşgeldin."
Hala imalı gülümsemesi yüzündeydi.
"Hoşbulduk."Bir an sarılmak istedim, sonra vazgeçtim. Kapıda görünce hemen imalı bakışları gönderdi. Bir de sarılsam kim bilir ne derdi?
Ben kendi iç savaşımla boğuşurken Alper bana doğru yaklaştı. Belimden hafifçe kendine çektikten sonra yanağıma bir saniyelik bir öpücük bıraktı. Bu hareketi o kadar hızlı oldu ki ben ne olduğunu anlayamadım.
Alper elinde poşetlerle mutfağa doğru ilerlerken ben de arkasından gitmeyi akıl edebildim. Poşetleri tezgaha koyduktan sonra ocaktaki yemeklere bakındı.
"Valla kapıyı açar açmaz mis gibi yemek kokusu geldi Miray."
Ocakla arasına geçtim.
"Tahmin et bakalım ne yaptım?"Benim ani hamlemden sonra bir adım geri gitti. Gözleri tavanda çenesini sıvazlayarak düşünüyormuş gibi yaptı.
"Hmm.. Yoğun bir kızartma kokusu var, bir de baskın bir domates kokusu. Sanki bir de sarımsak.."Yanakları sıcaktan kızarmıştı, ayrıca yandığı bugün daha çok belli oluyordu. Bir kaç gündür eve gitmediği için sakalları da her zamankinden daha uzun duruyordu.
Bir anda bana bakınca yakalanmış gibi hissettim. Çaktırmamaya çalışsam da ağzım açık onu izlediğimi anlamıştı. Gözlerindeki gülümsemeden anlaşılıyordu."Karnıyarık, domates çorbası," tezgaha bakındıktan sonra kaselerdeki cacığı ve hemen yanında örtüye sarılı pilav tenceresini gördü. Kaşlarını kaldırarak onaylayan bakışlarla bana döndü.
"Cacık.. Herhalde şu sarıp sarmaladığında-""Pilav."
Elimi tuttu ve he zamanki gibi parmağımı okşadı.
"Birlikte yapardık güzelim, neden dinlenmedin?""A-aa! Ataerkil toplumda yaşıyoruz, ben görevimi yaptım."
Keyifle gülümsedikten sonra alnımın yarık olmayan tarafına küçük bir öpücük bıraktı.
Alper'in bu küçük öpücüklerine tam anlamıyla öpücük bile denilemezdi. Öpücük denmesi için baya baya hakkını vermesi gerekiyordu, buna göre. Eliyle hafifçe alnıma dokunuyormuş gibiydi. Ama bu dokunma işlemini dudağıyla yaptığı için öpücük demek durumunda kalıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Rehberi | Tamamlandı
Romanceİnsan aşkı bulduğunu nasıl anlar? Aşk neye benzer? Genel geçer bir tanımı var mıdır? En önemlisi gerekli midir? 6 yıldır Japonya'da yaşayan Miray'ın üniversite, tezler ve araştırmalar üzerine kurulu akademik dünyasında aşka ihtiyacı yoktu. Aşk onun...