Bölüm-11-

201 1 0
                                    

O geceyi nasil atlatabildim, bilmiyorum. Ertesi sabah, saat sekizde, beni Innsbruck'a sürüklediler; artık karşı koyacak gücüm kalmamıştı.

Çocuğum dün gece öldü-ve şimdi, gerçekten yaşamaya devam etmek zorunda kalırsam eğer, yine yanliz olacağım. Yarin o yabancı, karalar içindeki  kaba saba adamlar gelecekler ve bir tabut getirecekler, benim zavallı, benim biricik çocuğumu onun icine yatiracaklar, ama bir tabutun üstündeki çiçeklerin ne anlami olabilir ki? Beni teselli edecekler ve birtakım sözcükler söylecekler, sözcükler, sözcükler; fakat ne yardımı dokunabilir ki sözcüklerin bana? Biliyorum, ondan sonra yine yanlız olacağım. Ve insanların arasında yanlız olmaktan saha korkunc bir sey yoktur. Bunu o zaman öğrendim, o zamanlar, o sonsuz gibi gelen ve Innsbruck'ta geçen iki yılda, on altı yaşımdan on sekiz yaşıma kadarki, ailemin icinde bir tutuklu, toplumdışı kılınmış biri gibi yaşadığım yıllar içerisinde  öğrendim. Cok sakin ve az konuşan bir adam olan üvey babam bana karşı  iyiydi, annem, sakin bilmediği bir haksızlığın kefaretini ödermişcesine, bütün isteklerimi karşılamaya hazır  görünüyordu, genç insanlar bana yaklaşmaya çalışıyordu, fakat ben onların hepsini tutkulu bir direnişle geri ceviriyordum. Senden uzaktayken mutlu, halimden memnun yaşamak istemiyordum, kendine kendime acılardan ve yanlızlıktan oluşma, karanlık bir dünyaya gömmüştüm. Bana aldıkları yeni ve renkli giysileri giymiyordum, konserlere, tiyatrolara gitmeyi veya neşeli gruplarla yapılan gezilere katılmayı reddediyorumdum. Neredeyse sokağa bile çıkmıyordum: Iki yıl yaşadığım o küçük sehirde on sokağı bile tanımadığıma inanabilir misin sevgilim? Matemdeydim ve matem tutmak istiyordum, seni görmekten yoksun oluşuma, kedimi mahkum ettiğim bütün öteki yoksunlukların esrikliğini ekliyordum. Ve ayrıca, dikkatimin sadece sende yaşamaya ilişkin tutkumdan başkaca bir şeye kaymasını istemiyordum. Yanliz başıma evde oturuyordum, saatlerce, günlerce ve seni düşünmekten baska hicbir sey yapmıyordum, sana ait yüzlerce küçük anıyı, her karşılaşmayı, her bekleyişi kendim için yeniliyordum, bu küçük olaylari birer tiyatro oyunu gibi kendime oynuyordum. Ve işte o yüzden, yani bir zamanlara ait her saniyeyi kendime sayısız defa tekrar ettiğimden, bütün çocukluğum belleğimde iylesine yakıcı bir ani olarak kaldi ki, o geçmişe karışan yıllara ait her dakikayı sanki daha dün kanımda dolaşmış gibi sicak ve canlı hissedebiliyordum.

Ben, bütün o zaman boyunca yanlızca  sende yaşadım. Bütün kitaplarını satın aldim; adının gazetede çıktığı günler benim için hep birer bayram günüydü. Kitaplarındaki her satırı ezbere bildiğime, onları bu kadar sık okumuş olduğuma inanabilir misin? Gecelerden birinde birisi kalkıp beni uykudan uyandırsa ve o kitaplardan rastgele bir satırı okusa, bugün bile, yani aradan on üç yıl geçtikten sonra bile sanki bir rüya görüyormuşçasına ona devamını getirebilirim; senin her sözcüğün benim icin bir İncil ve bir dua yerine geçti. Bütün dünya, benim için yanlızca seninle ilintili olduğunu ölçüde varlık kazandı: Viyana gazatelerinde konserlerinde, prömoyerleri sadece olanlardan hangisinin seni ilgilendirebilecegi düşüncesiyle izledim ve vakit aksam oldugunda sana uzaktan eslik ettim: İşte simdi salona giriyor, simdi yerine oturuyor. Seni yanlızca bir defa  bir konserde gördüğüm için, bin defa bunun hayalini kurdum.

Fakat neden anlatıyorum bütün bunları? Terk edilmiş bir çocuğun bu delice, kendi kendisini yiyip bitiren, böylesine trajik bir umarsizlıktaki saplantısını? Bunlari asla sezmemiş, asla bilmemiş birine neden anlatiyorum? Ama o zamanlar gercekten de hala bir cocuk muydum ben? On yedi-on sekiz yaşıma gelmiştim -gencler, sokaklarda dönüp bana bakmaya başlamışlardı, fakat böyle yapmakla beni sadece öfkelendiriyorlardı. Çünkü senden başka birini düşünerek  aşık olmak, hatta yanlızca aşkla bir oyun oynmak, bana son derece açıklanamaz, son derece düşünülemez bir biçimde yabancıydı, dahasi şeytana uyup bunları düşünmek  bile benim icin bir cinayetten farksız olurdu. Sana olan tutkum hep ayni kaldi, sadece bedenimle birlikte o da farklılaştı, daha bir uyanmış olan duygularımla birlikte daha kasıp kavurucu, daha bir bedensel ve kadınsı hal aldı. Ve bir zamanlarki çocuğun, senin kapının zilini çalan çocuğun o bulanık ve eğitilmemiş irsdesiyle sezemeyecegi sey, benim icin artik tek bir  düşünceye dönüşmüştü: kendimi sana armağan etmek, senin olmak.

Bilinmeyen Bir Kadının MektubuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin