Hayatımı kabusa çeviren evde, yüksek bir endişe içerisinde olmama rağmen durabiliyordum. Annem ve babam evden taşınmamız gerektiğine ikna olmamıştı. Evi yeni aldığımız için satma işlemlerinin uzun süreceğini ve sonbahar ayında ev bulmanın zor olduğunu söyleyip duruyorlardı. Biliyordum fakat bu evde durmak istemiyordum.
Artık oturma odasına giremiyorum. Annem psikolojimin bozulduğunu düşünerek beni psikoloğa götürmeye çalıştı ve ben de olması gerektiği gibi gitmedim. Ben olmadan psikoloğa giden annem o ne yaptığını bilmez aptal psikoloğun önerisiyle oturma odasının düzenini değiştirmiş. Hah. Sanki oturma odası düzelince sevgili katilim beni bırakacakmış gibi.
Evet artık ona katil diyorum. O mavi gözlerinde gördüğüm tek şey buydu çünkü. Soğuk kanlı bir katil. Odama giren ve dolabımda saklanan, oturma odasında arkama kadar gelmeyi başaran bir katil... Bana bu kadar yaklaşabiliyorsa ölmem an meselesi değil midir?
"... bilemiyorum işte dışarı çık, arkadaş edin, biraz sosyalleş. Evde kalmak istemiyorsun ama sürekli evdesin, bla bla bla"
Yarım saattir bana mutfak konuşması yapan annemin başımın etini yemesi an meselesi. Biraz daha burada durursam başımla götüm yer değiştirecek.
"Pekala," diyerek araya girdim, nihayet. "Madem çok istiyorsun, dışarı çıkıyorum."
Annem yaptığı yemekten başını kaldırdı ve bana bir bakış attı. Bir anlığına gözlerinde tereddüt gördüm ama aldırmadan mutfaktan çıktım.
"Ceketini al, yağmur yağabilir." diye arkamdan seslendi.
Dediğini duyar duymaz girişteki dolaptan kapşonlu ceketimi aldım ve tam şuanda dışarı çıkmazsam başıma bir şey gelecekmiş gibi aceleyle kapıya yürüdüm. Bir yandan ceketimi giyip bir yandan kapıyı açtım ve kendimi dışarı attım. Kapşonumu başıma geçirirken bir hafta önce, eve ilk geldiğimde gördüğüm çocuğu yine aynı yerde görünce şaşırmadım değil. Neydi ismi? Chris? Colton?
"Hey! Yine ben!"
Bana doğru el sallıyor ve heyecanlı bir şekilde gülümsüyordu. Nedense gülümsemesini gördüğümde içim bir tuhaf oluyor ve onunla oynayasım geliyordu. Tıpkı bir oyuncak bebek gibiydi. Pürüzsüz yüzü açık kahve saçları ve mavi tonlarında gözleri vardı. Gerçekten aşırı derecede şirin bir çocuktu.
"Hey! Jones! Benim Cody!"
Ah evet. Cody. Tamda görünüşüne yanaşır bir isim.
"Benim adım Sky." dedim ona doğru ilerlerken.
"Biliyorum." dedi gülümseyerek, yanına geldiğimde. Boyum ondan uzun olduğu için kafasını geriye atarak bakıyordu bana. Gülümseyerek tek gözünü kapattı, elini gözüne siper etti. Rahatsız olduğunu anlayarak onun hizasında çömeldim.
"Burada ne yapıyorsun?"
Yamuk dişlerini gösterecek kadar gülümsedi ve sağ elini kaldırdı. Elindeki kıskacın ucunda sallanan sümüklü böceği gördüğümde anlamıştım.
"Sümükzilla." diye fısıldadı.
Tam ona katılıp katılamayacağımı soracakken sağ tarafımda bir hareketlilik hissettim.
Görüş alanıma bir genç girdiğinde ayağa kalktım. Bu o ilk günkü çocuktu. Cody'nin abisi, ya da yakını? Bilemiyordum ama o günkü çocuk olduğuna emindim. Çünkü yüzü aşırı derecede tanıdıktı.
"Cody! Bu 3 oluyor!"
Aynı ses... Evet bu o çocuktu. Genç desek daha uygun olurdu sanki? Benden en az 3 yaş kadar büyük görünüyordu.
Bizden bir metre kadar ötede durdu ve Cody'ye sinirli bir bakış attı. Gözümün ucuyla Cody'nin yerinde kımıldandığını gördüm. Bir kaç saniye sonrada yavaş adımlarla gencin yanına gitti.
Genç, Cody yanına geldiğinde gözlerini bana çevirdi.
"Sana, onu bir daha burada görürsen eve gitmesini söyle demiştim."
Güçlü sesi bana emir veriyormuş gibiydi ve ben bana emir verilmesinden nefret ederdim. Kusura bakma genç ama damarıma bastın.
"Neden onun oynamasına izin vermiyorsun? Burası benim evimin bahçesi ve ben rahatsız olmuyorum. İstediği kadar oynayabilir. Rahat bırak onu."
Genç adam kaşlarını çattı ve bana doğru bir adım attı.
"Onun buraya gelmesi yasak."
Alaycı bir şekilde güldüm. "Hangi aptal bir çocuğa yasak koyar ki?"
O da yüzüne alaycı bir gülümseme yerleştirdi ve başını hafifçe öne eğdi. "Güven patlaması yaşıyorsun. Ben olsam sözlerime dikkat ederdim."
Kaşlarını çatan bu sefer ben oldum. "Ne diye dikkat edecekmişim? Sen beni tehdit mi ediyorsun?"
Gözlerim bir anlığına Cody'ye kaydı. Üzerindeki mont omuzlarından düşmüştü. Dağınık saçları ve iki eliyle sıkıca tuttuğu kıskaçla çok farklı gözüküyordu. Şey gibi... Korkmuş gibi.
Bir anlığına kafasını iki yana salladığını görür gibi oldum ama bana doğru adım atan genç adam yüzünden dikkatim dağılmıştı.
Genç adam bana gittikçe yaklaşırken doğru şeyi yapıp yapmadığımı düşündüm. Tereddütsüz bir şekilde cevabımdan emindim. Ben doğru şeyi yapmıştım. Sırf bir bahçede sümüklü böcek topluyor diye küçük bir çocuğa kızılmaz ya!
Genç adam iki adım ötemde durduğunda gözlerinin içine baktım. Mavi gözleri Cody'nin abisi olduğunu kanıtlar gibi parlıyordu. Sert, kemikli yüzü şimdi bana daha tanıdık geliyordu.
"Cümleleri seçerken ileride pişman olup olmayacağını iyi düşün. Tanımadığın insanlara bu tür laflar edersen başına çok bela alırsın." dedi tane tane. Sesi bir öncekine göre yumuşaktı ama hala tehditkardı.
"Bu seni ilgilendirmez. Ben hala yaşamakta olan bir bireyim ve kendi kararlarımı kendim verebilirim." dedim aynı ses tonuyla.
Gözlerini kıstı ve bana yan bir bakış attı.
"Yaşadığına emin misin? Şuanda. Tam şuanda? Yaşıyorsun öyle mi?"
İşte bu beklemediğim bir şeydi. Ne demek yaşadığına emin misin? Elbetteki yaşıyorum seni aptal.
Tabii ki de bu sözleri ona söylemedim. İkinci defa aptal demeyi götüm yemiyordu açıkcası.
"Neyden bahsediyorsun?" diye sormakla yetindim.
Bir kaç saniye öylece yüzümü inceledi. Sanki aklımdan geçenleri okuyabilecekmiş gibi bakıyordu ve acayip derecede rahatsız olmuştum.
Gözleri gözlerimle buluştuğunda ifadesiz bir şekilde öylece durdu. Dişlerini sıkmaya başladığını sertleşen çenesinden anlayabilmiştim.
"Öldükten hemen sonra beynin 7 dakika daha aktif olacağına inanılır ve 7 dakika içerisinde bütün hayatını yeniden yaşar gibi olursun. Bir nevi rüya gibi. Çünkü rüyada zaman esnektir. Peki ya şu an o 7 dakikalık zaman içerisindeysen? Şu an gerçekten yaşıyor olduğunu ya da eski anılarını yeniden canlandırdığını nereden bilebilirsin ki?"
Gitgide sıktığı dişleri elmacık kemiklerini ortaya çıkarmıştı. Kaşlarımı çattım. Mavi gözler, sert yüz hatları ve bu anlamlı cümleler...
Bedenim kaskatı kesilirken o ne düşündüğümü biliyormuş gibi gülümsedi.
"Sana iyi günler Skylynn." dedi yumuşak bir sesle ve arkasına bakmadan yürümeye başladı. Cody'nin genç adam ile birleşmiş narin ellerine bakarken tek düşündüğüm genç adamın yüzüydü.
Oydu işte. Katil oydu. Beni günlerdir uyutmayan mavi gözlerin sahibi oydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
▹ SAKAR MELEK ◃
Mistero / Thriller"İnsanların çoğu uyurken ölmenin en iyi ölüm yolu olduğunu söyler. Huzurlu, herhangi bir işkence ya da acı izi olmadan. Büyükannem uykusunda ölenleri meleklerin cennete taşıdığını söylerdi. Ama bazı sakar melekler onları yanlışlıkla düşürebilirdi. U...