• Dokuzuncu Bölüm •

16.9K 1.2K 194
                                    

Aslan

Dirseklerimi dizlerime yaslayıp başımı öne eğerek başımı ellerimin arasına aldım. Çevremdeki uğultuyu her ne kadar yok etmek istesem de başaramayacağımı biliyordum. Kaç saat olmuştu? Beş mi? Altı mı? Belki dakikalar ama bana bir ömür gibi geldiği kesindi. Zaman kavramım kayıptı. Düşünebildiğim tek şey bir an önce Eylül'ün iyi olduğunu öğrenmek, onun iyi olduğunu görebilmekti.

"O nerede?" diyen Çınar'ın sesini duyduğum gibi başımı kaldırıp koridorun bir ucundan bize doğru gelmekte olan Çınar ve Hüma'yla karşılaştım.

"Hala ameliyatta," dedi Pars.

Çınar, Pars'ın yanına ulaştığında hızlıca onunla tokalaştı. Hüma ve Lina birbirine sarılırken Eylül'ün arkadaşları Eva ve Defne de yanlarına gidip teker teker Hüma'ya sarıldılar.

Eva, yaşlı gözlerle, "Çok korkuyorum!" dedi. "O benim tek ailem!"

Defne, destek vermek ister gibi sırtını sıvazladığı sırada, "O iyi olacak," dedi. "Eylül son derece güçlü bir kadın..."

"İyi olacak mı sahiden?" diye sorarken buldum kendimi. Tüm bakışlar bana çevrildi.

Eva, bana doğru yaklaştı. "Ne o? Çok mu üzüldün? Kıymetini yeni mi anladın?"

"Ona değer verdiğimi hepiniz biliyorsunuz. Bu ne saçma bir tavır böyle?"

"Saçma mı? Madem ona bu kadar değer veriyordun, şimdiye kadar aklın neredeydi? Arkadaşım içeride canıyla cebelleşiyor olabilir," derken ameliyathane kapısını işaret etti. "Şimdiye kadar aklın neredeydi?"

Birden ayağa kalktım. "Hata ediyorsun Eva."

"Hata mı?" Alayla güldü. "Şimdiye dek yaptığın tek şey onu üzmek ama onun için endişeleniyorsun, öyle mi? Korkak herifin tekisin!"

Lina ve Hüma kollarından tutarak Eva'yı geri çekmeye çalıştılar.

"Onu korumaya çalıştığım şey kendimdi!"

"Korumaya çalıştığın tek şey kendinsin!"

"Yeter," diyerek araya girdi Çınar. "Hepimizin acısı büyük Eva ama önümüze gelene çatmıyoruz. Ayrıca o ikisinin arasında olan sadece onları ilgilendirir. Şu an düşünmemiz gereken tek şey Eylül." Bakışlarını bana çevirdi. "Hepimizin yapması gereken şey sakin olup Eylül için dua etmek."

Lina ve Hüma Eva'yı benden uzaklaştırırken yeniden koltuğa oturdum. İçimi kaynatan öfkem dinmek bilmiyordu. Öfkem kendimeydi. Eva yerden göğe haklıydı. Herkes bunun farkındaydı. Ben de dâhil olmak üzere, herkes bunun farkındaydı.

Başımı geriye yatırıp Eylül'ün açık kahverengi gözlerini, kızıl saçlarını ve daima huzur aşılayan gülüşünü düşündüm. Bunları bir daha görememek fikri canımı tarif edemeyeceğim kadar çok yakıyordu. Şakağımda hissettiğim ıslaklıkla hızla başımı kaldırdım. Gözümden süzülen bir damla gözyaşını kimse görmeden hızlıca sildim. Sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdim. İçim içime sığmıyordu.

Birden ayağa kalkıp hızlı adımlarla yürümeye başladım. Bir süre sonra hastaneden çıktığımda gecenin yerini sabaha bırakmak üzere olduğunu gördüm. Elimi saçlarımın arasından geçirdim hırsla. Nefesim kesiliyordu sürekli. En son ne zaman bu kadar korkmuştum? Düşünmek bile istemediğim o gece geldi aklıma. Bugün olduğum adama dönüştüren o gece...

Koşuyordum. Dizlerim titremeye başlamıştı. Çok uzun süredir koşuyordum ama başka çarem yoktu. Bu saatte buradan taksi geçmezdi ve babam bana ceza verebilmek için bi süreliğine arabamı elimden almıştı. Pars ya da Çınar telefonunu açmamıştı. Yapabileceğim tek şey koşmaktı.

Kızıl GüzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin