• Yirmi Birinci Bölüm •

12.1K 807 44
                                    

Aslan

Düğünler sıkıcıdır. Bu su götürmez bir gerçektir.

"Sıkıldım," diyerek elimdeki kehribar rengi sıvıyla dolu bardağı hafifçe sıktım. "Kadınım nerede?"

"Daha düğün başlamadı bile," dedi Pars. Onun gibi sert mizaçlı bir adam için fazla sevimli görünen bir göz devirme hareketiyle ofladı. "Hem bu senin düğünün."

Söylediklerini umursamadım. "Kadınım nerede?"

"Şu an hazırlanıyor," dedi Eva.

"Peki, bir nedimenin gelinin yanında olması gerekmez mi?" diye sorum.

"Eylül çok yakışıklı olduğun için o ortalıkta görünmeye başlayana dek sana göz kulak olmamı ve sana çevrilen bakışları bloke etmem için görevlendirdi beni."

Alayla güldüm. "Düğünüme gelen birinin beni kesecek hali yok."

"Sen öyle san. Her neyse, artık başlamamız gerekmez mi?"

"Lina'yı arayayım," dedi Pars. Telefonunu kurcalayıp kulağına götürdü ve kısa süre sonra yüzünü buruşturarak telefonu kendinden uzaklaştırdı. "Tanrım! Bağırmayı kes kadın!" Lina'yı kızdırmakta büyük rol oynayan suç aleti telefonu usulca pantolonunun cebine koydu Pars. "Duymuş olmalısınız. Hazır olmak üzerelermiş."

Sıkıntılı bir iç çekişin ardından bardağımı yanımızdan geçmekte olan bir garsonun tepsisine bırakıp hızlı adımlarımı gelin odasına yönlendirdim. "Bu kadar yeter."

Yetmişti canıma artık. Yıllardır ne olduğunu bilmediğim bir sebep için beklemiştim onu. İkna etmem geçen yıllardan daha uzun sürmüş gibiydi durum tam aksi olduğu halde ancak bu düğün tam bir saçmalıktı. Gerek yoktu. Dostlarla küçük bir eğlenceye vardım... Hayır, buna da yoktum. Tek istediğim onu omuzuma atıp buradan götürmekti. Her neresi olursa. Yatak olan her yer olabilirdi.

Gelin odasının kapısını çalmadan açmak isterdim fakat içeride Lina'nın da olduğunu bilmek beni ürkütüyordu şayet uygunsuz bir duruma denk gelirsem Pars kırdığı kaburgalarımın üzerinde tepinmek isteyebilirdi ve Lina'nın gazabına hizmet eden çenesine katlanmak bundan çok daha acı verici olabilirdi. Bu yüzden kapıyı tıklatıp bekledim. Çok geçmeden kapı açıldı ve beni Hüma karşıladı. "Gelini düğünden önce görmek uğursuzluk getirir Aslan."

Tek kaşımı kaldırdım. "Gerçekten mi? Tatlım, sana bir haberim var... Düğündeyiz."

Hüma kıkırdayarak kenara çekildi. "Sadece takılıyordum."

İçeri geçip odanın ortasına doğru ilerlediğimde Eylül'ü görememiştim. Bunun yerine sadece eşyalarla dolu bir otel odası ve Lina vardı.

"Gelinini mi merak ettin?" diye sordu Lina.

"Elbette. O nerede?"

Eylül'ün sesi ulaştı kulaklarıma. "Buradayım."

Sesin geldiği yöne, arkama, kapının biraz yanına doğru döndüm ve... Ah sanırım ölmüştüm.

Saatlerdir kendimi kız arkadaşını baloya götürmek için evinden almaya hazırlanan bir oğlan gibi hissetmiştim. Saçma bir benzer histi ama gerçek buydu. Şimdiyse tek söyleyebileceğim öldüğümdü. Eylül, tüm kırgınlıklarını eteklerinde taşıyor gibiydi. Ne kadar mutlu görünse de kırgınlıkları daima onunlaydı. Gözyaşları daima hazırda bekliyor gibi gözleri ışıl ışıldı. Beklediği çok şey vardı ve belki de Eylül ilk kez birilerinden bir şeyler bekliyordu. Her şeyi tek başına yapmaya alışmış ve kimseye ihtiyacı olmayan bir kadını ne yıkabilirdi ki? Ama işte buradaydı, karşımda ve bekliyordu. Hayatındaki tek zafiyeti olmama izin veriyordu ve tek kelime dahi etmese de duyuyordum sessiz kelimelerini. Onun yüreği mi böyle sert çarpıyordu yoksa benimki mi anlayamıyordum hatta çünkü iki kalp birden taşıyor gibiydim artık. Benim değildi sadece, ben olmuştu aynı zamanda ve ben hiç şüphesiz onunla bir bütündüm.

Kızıl GüzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin