6- Siyah Gül Yaprağı

30 1 0
                                    

Merhabalar, hikayeye dönmek beni sabırsızlaştırdı. Klavyenin başından ayrılamıyorum ve gözlerim isyan bayrağını çekmek üzere. Altıncı bölümle karşınızdayım. Bölüm şarkısı ve bölümde geçen şarkılar oldukça farklı. Son kısımı mutlaka o kısma ait şarkıyla okumanızı öneriyorum. Umarım seversiniz desteklerinizi bekliyorum! Hepinizi kocaman öpüyorum :*

Sade - Is it A Crime 

Teoman - Güzel Bir Gün Ölmek İçin

Duman - Vals

Tamino -Habibi 

***



Siyah Gül Yaprağı

15 yaşında genç bir kızdım. Sokaklarda yaşıyor, çöp konteynırlarının ardında gizlenerek yaşıyordum. Kendi tehlikemin farkında değildim, insanların tehlikesinden oldukça korkuyordum. Öyle sessizdim, öyle yalnızdım ki bulduğum her karanlık köşe benim için güvenli bir sığınak haline gelmişti. O gece Ay ışığının sessiz aydınlığının altına, sokak lambalarının turuncusu yüzüme yansırken on beş yaşımda üçüncü cinayetimin kanının kokusunu ruhuma henüz bulaştırmamışken tanımıştım karşımdaki adamı.

Öyle suçlu hissediyordum ki kendimi, benden korkmalarını bekledim her şeyden önce. Onlar ise yerde kanlar içinde yatan adamı benim öldürdüğüme inanmak istemiyor gibiydiler. Yavaşça beni ürkütmemeye çalışarak adımladılar yanıma. Adını bilmediğim yabancı adam sarıya çalan gözlerini gözlerime dikmişti. Korkumu görüyordu, benden korkmuyordu. Yüzünde çekingen bir tebessümle üzerindeki karanlık sokağa hiç yakışmayan takım elbisesiyle yürüyordu.

"Sana zarar vermeyeceğim" dedi. Ses tonu bana bilmediğim güven duygusunu aşılamaya çalışıyor gibiydi. Ben gücüm bedenimi terk etmiş gibi tökezleyerek kirli duvara sığınmıştım. Aldığım canın hemen yanına çöküp, ürkek gözlerle onları izlemeye devam ettim. Adam yanıma ulaşıp kolumu yavaşça kavradı. İrkilerek kolumu çekmeye çalıştım. Adam sakince elini çekti ve ellerini havaya kaldırdı. "Güzelim benden sana zarar gelmez" dedi tekrar.

İnanmak istemiyordum, on beş yaşımdaydım ve gözlerine baktığım herkese bir şekilde zarar vermiştim ve yahut onlar bana zarar vermişti. Korkuyordum, bedenim çok zayıftı. Karşımdaki adam ise dağ gibi yıkılmaz görünüyor, dağ gibi yıkılmaz bakıyordu. Buna rağmen yavaşça açıldı dilim. Çok küçüktüm, ses tonum bile yabancıydı bana. Ses tonum bile acizliğimi haykırıyordu. Suçsuz olduğumu duymak istiyordum. Beyaz tenime bulaşan kan kokusundan arındırılmak istiyordum.

Sessizce fısıldadım. "Bana saldırdı"

Adam yavaşça kafasını salladı. "Tamam" dedi. Onu öldürmem normalmiş gibi davranıyor beni karanlık sokakta ikna etmeye çalışıyordu. Masum olduğumu bildiğini göstermeye çalışıyordu. "Seni anlıyorum, sadece kendini savundun" dedi. Ses tonundaki kararlılık benim gözlerime bulaşmış gibi başımı salladım. Omuzlarımı dikleştirdim "Sadece kendimi savundum" dedim. Hissettiğim kararlığına rağmen kısık çıkmıştı sesim. İnanmak ister gibi başımı salladım.

"Nasıl yaptın bunu?" dedi.

Sesim içime kaçmış gibi yeniden sindim kirli duvara. Kirli duvarlar evimdi uzun bir zamandır. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Aya baktım yeniden. Suçu Ay'a atsam, kimse bana inanmazdı. Ay veriyordu bu gücü bana. Aya baktığımda, ay ışıdığında, ay ışığının altında tüm katliamlarım gerçekleşiyordu. Bunu söylesem nasıl inandırırdım ki kendimi?

"Bilmiyorum, hatırlamıyorum" dedim sessizce. Gözlerim karanlık sokaktaki yıpranmış asfalta döndü. Verecekleri tepkiden korkuyordum, cezalandırılmaktan ve canavar olduğumu düşünmelerinden öyle korkuyordum ki. Ne diyeceğimi bilemiyor gibi ellerimi kucağımda kavuşturdum ve çekinerek baktım adamın yüzüne. Adam ise arkasında henüz oldukça genç görünen bir başka adama bakıyordu. Gözlerim o adamı bulduğunda ne yapacaklarını bilemiyor gibi bakıştıklarını gördüm. Genç adamın elinde o zamanlar iyi bilmediğim gümüş renkte bir tabanca duruyordu. Tabancanın ucu odaksızca yeri gösteriyordu.

Nemesis.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin