Merhabalar!
Bu bölümü dolu, hırçın bulutları izlerken yazdım. Kasvetli hava benim için bil ilham kaynağı. Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olur. Olumlu, olumsuz yorumlarınızı bekliyorum. Kelimelerime şahitlik eden herkese teşekkür ediyorum.
Bölüm Şarkıları
Samime Sanay - Eski Bir Şarkı Söyler Denizler
Gary B.B. Coleman - The Sky is Crying
Nina Simone - A'int Got No, I Got Life
Alber Cummings - Lonely Bed
***
Puslu Denizlerde Boğulmak
2010 – Sonbahar
Üşümeye öyle alışmıştı ki solgun tenim, arabanın sıcak koltuklarında büzüşmüş, çok uzun zamandır uyumadığım kadar rahat uyumuştum. Araba durduğunda içinde bulunduğum sıcak uyku bulutunun verdiği huzurdan, korkularımın sarmaladığı bir endişeye düşmüştüm. Gözlerimi kaldırıp önünde durduğumuz kocaman eve baktım. Kaçmak istedim. Aynı duruma düşmekten, acı çekmekten, katil olmaktan ölesiye korkuyordum.
"Hadi güzelim, seni yeni ablanla tanıştırayım" dedi adını henüz bilmediğim adam. Gözleri öyle açık renkliydi ki, sarısı yeşile bulanmış birbirine karışmıştı tüm renkler. Güneş gibi parlıyordu gözleri ve iyi şeylerin vaadini veriyordu. Fakat ben olabildiğince endişeliydim. Beni tanımıyorlardı, neler yaptığımı, neler yapabileceğimi bilmiyorlardı. Üstelik bu adamlar tehlikeliydi de. Bellerinde silahları ve kapının önünde bizi bekleyen takım elbiseli adamlarla, hiç izlemediğim o kötü adam filmlerine benziyorlardı.
Başımı ürkekçe salladım. Elim arabanın koluna gittiğinde küçük bir 'Çıt' sesiyle arabanın kapısı açıldı. Ayağımı dışarı attığımda, kısa bir süreliğine bedenimi terk eden soğuk hava yeniden beni esir aldı. Arabadan inerken, bu arabada yaşamanın ne kadar güzel olabileceğini düşündüm. Adını hala bilmediğim adam yanıma gelip, neredeyse tüm gövdemi kaplayabilecek kadar büyük eliyle omuzlarımı kavradı ve beni kapıya yönlendirdi. Kapının önünde dikilen adamlar bana merakla bakıyor, soru işaretleriyle dolu olan gözlerinde yanımda adama olan saygılarından dolayı herhangi bir kötülük yoktu.
"Hoş geldiniz Abi" dedi adamlardan biri ve hafifçe başını eğdi. "Hoş bulduk Yusuf. Bir süre buradayız. Geç oldu geçin siz evlerinize" dedi yanımdaki adam. Sesinde hem bir güç, hem de karşısındaki adamlara duyduğu samimiyeti belli eden bir tını vardı. Adamlar itiraz edeceklerini belli edercesine kaşlarını çattıklarında yanımdaki adam elini kaldırarak onları durdurdu. "Tehlikeli bir durum yok oğlum. Germeyin beni hadi gidin evinize. Bekleyeniniz vardır" dedi ve kapıya yürüdü. Yürürken beni de beraberinde yürüttü. Arkamdaki adamların Murat denilen adamla konuşmaya başladıklarını duyabiliyordum. Fakat odaklanamayacak kadar güçsüz ve çekingendim.
Önümdeki kocaman çelik kapı aralandığından ardından ne çıkacaktı? Ben bu kapının ardında ne yaşayacaktım ve ne yaşatacaktım? Bu evde ne kadar kalabilirdim ki? Kısa bir acıma duygusuyla beni evine alan adam, yarın benden sıkılıp sokağa attığında ne yapacaktım? Bu evden ayrılmalıydım. Ne bu eve, ne bu adama, ne de sıcak arabanın konforlu koltuğuna alışmamalıydım. Benim yerim sokaklardı, benim yatağım soğuk kaldırımdı, benim dostum yalnızlığımdı, benim babam kara topraktı, benim annem bir avuç yangındı.
Kapı açıldığında ardından orta boylarda, dalgalı kumral saçlı, hafif tombul, güleç yüzlü bir kadın çıktı. Kadın gülerek açtığı kapının ardından beni gördü ve bir an afalladı. Gözleri yeniden Murat'a döndüğünde, tekrar gülümsedi. "Misafir getireceğini söylememiştin Baran" dedi kadın. Sesinde elle tutulur bir şefkat ve Baran dediği adama karşı duyduğu sevgi vardı. Ben başımı eğik, çekingence kadına bakarken "Bu kız bizim misafirimiz değil abla. Artık evimizin kızı. Hadi siz kaynaşın ben de bir çocuklara bakayım" dedi ve beni bırakıp gitti. Bir an elini tutup 'Gitme' demek istedim fakat gözlerimi yere indirip öylece kapının önünde dikilmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nemesis.
RomanceEline bir fırça aldı genç kadın. Maviyle yeşil arasında gidip gelen gözlerini beyaz duvara dikti. İsyankar çiziklerle duvarı karanlığa boyadı. Bir harita çizdi kendine. Farklı medeniyetleri kendi karanlığına bahşetti. Hayatı boyunca hiçbir zaman gör...