Ölürken ruhu kim alır?

51 13 24
                                    

“De ki: “Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek, sonra Rabbinize döndürülmüş olacaksınız.” ( Secde Suresi, 11), Burada vekil kılınan ölüm meleğinden söz ediliyor. Yani herkesin ölüm meleği bir tanedir. Herkese tek melek vekil kılınmakta  ve o melek  bizzat canı almaktadır. Bu yüzden buradaki ölüm meleği ifadesi tekildir. “ Öyleyse melekler, yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak?”  (47 Muhammed Suresi, 27) Burada canları alınan birçok inkârcıdan söz edilmektedir. Onların canlarını alanda birçok melek vardır. Her biri için vekil kılınmış ölüm meleği farklı olduğu için çoğul bir ifade burada kullanılmıştır.

Kısa bir açıklama:
Azrail (a.s.) Cenâb-ı Hakk'ın emrindeki öteki melekler gibidir. Dört büyük melekten birisidir. O yalnızca kendisine verilen emri yerine getirir ve eceli tamam olmuş kulların ruhlarını alıp, bu ruhu isteyene götürür. Onun emrinde de bazı melekler vardır. Bu melekler de kendilerine Allah'u Teâlâ tarafından ulaştırılan emirleri yerine getirirler.

En'am suresi, ayet 61;  "O, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve size koruyucular gönderir, sonunda sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksiklik yapmadan, onun canını alırlar."

Ayetin Açıklaması: Ve O, kullarının üstünde tek güçlüdür. O, yokluğu varlık ile, varlığı yok etmek ve bozmakla ve her şeyi zıddıyle, aydınlığı karanlık, karanlığı aydınlık, geceyi gündüz, gündüzü gece, sıcağı soğuk, soğuğu sıcak ile kahreder. Ve üzerinize koruyucular gönderir.

Onlar, sizi ve amellerinizi muhafaza ve kontrol ederler. Ki bunlar: "Onların her birini önünden ve arkasından izleyen melekler vardır, onu Allah'ın emriyle korurlar." (Ra'd, 13/11);

"(İnsan), hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zabteden (bir melek) bulunmasın." (Kâf, 50/18);
 
"Muhakkak ki üzerinizde koruyucu (melek)lar vardır. Şerefli yazıcılar. Her yaptığınızı bilirler." (İnfitâr, 82/10-12) âyetlerinde açıklanan meleklerdir ki, din lisanında "hafeza (koruyucu) melekler" denilir.

Nihayet herhangi birinize ölüm geldiği, ölümün sebepleri eriştiği zaman, onu da tarafımızdan elçilerimiz öldürür, emrimizle ruhunu alırlar. Tefsircilerin bir kısmı, bu "Resuller"in, bu ölüm meleklerinin, yine "koruyucu melekler"den ibaret olduğuna kâni olmuşlar ve "hafeza"yı "ölüm meleği"nin yardımcılarından saymışlardır. Fakat çoğunluk, ölüm elçileri olan ölüm meleği ve yardımcılarının, koruyucu elçilerinden başka olduğunu söylemişlerdir.

Özet olarak her yönüyle ilâhî hükmün altındasınız. Hayatınız, ölümünüz Allah'ın emri ile ve Allah'ın koruma ve kontrol ve ölüm elçileri, görevlileri elinde cereyan eder. Ve bu elçiler kusur etmezler. Ne korumada, ne ölümde zerre kadar bir kusur etmez, vazifelerini yapar, Allah'ın emrini geciktirmeden yerine getirirler.  (bk. Elmalılı Tefsiri)

Şer-kötülük Allah’tan mı gelir?

  “Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: “Bu, Allah’tandır” derler; onlara bir kötülük dokunsa: “Bu sendendir” derler. De ki: “Tümü Allah’tandır.” Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiç bir sözü anlamaya çalışmıyorlar? Sana iyilikten her ne gelirse Allah’tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid olarak Allah yeter.” (Nisa Suresi, 78/79)

   78. ayette tümü Allah katındandır derken, 79. ayete ise kötülüklerin kendinden olduğu bildirilmektedir. Bu iki mealde mana aynı gibi gözükürken, orijinal arapçasında  birbirinden farklı olarak geçen bir kelime vardır. 78. ayete tümü Allah’tandır derken burada Arapça “ indi” (عند) (tarafından) kelimesi geçer. Fakat 79 ayette bu kelime geçmez. Bu kelime önemli bir anlam farkı ortaya çıkartır. 
Her şey Allah tarafından (indi Allah) dır. Her şey sonuçta Allah’ın dilemesi ve takdiriyledir. Başlara gelen kötülükler ise kendi elleriyle kazanılması sonucundadır. 
Örneğin bir insan elini ateşe soksa eli yanar. Elinin yanması Allah’ın yarattığı kanunlar gereğidir. Fakat elini yakan buna elini sokandır. Sorumluluk elini sokan insandandır ama onun elini yakan bu doğa kanunlarını yaratan Allah’tır.

Ahirette insanların aralarında konuşma olacak mı?

   “Kimi kimine dönüp sorarlar.” ( Tur Suresi, 25), “Kimi kimine yönelmiş olarak birbirlerine soruyorlar.” ( Saffat Suresi, 27), “Böylece Sur’a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da.” ( Mü’minun Suresi, 101)

  Görüldüğü gibi Cennet halkı birbiriyle konuşmasından ilk iki ayette söz edilirken,  Müminun suresinin 101 . ayetinde ise insanların soyları hakkında soruşturulmadığı söylenir. Yani bu ayette insanlar kendi aralarında konuşamazlar diye bir açıklama yoktur. Ayrıca Tur 25 de bulunulan ve konuşmanın olduğu yer cennettir. Oysaki Mü’minun 101 de henüz cennete girilmemiş sadece sura üfürülmüştür. Sur’a üfürüldükten sonra artık dünyada önemli olarak kabul edilen birçok değerin hiçbir anlamı kalmayacaktır. Hangi ırktan olduğu, yada ne kadar varlık sahibi olunduğu hiç kimse için bir anlam ifade etmez.

Hüküm gününde inkâr edenlerin kitapları hangi tarafından verilir?

“Kimin de kitabı ardından verilirse” ( İnşikak Suresi, 10), “Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: “Bana keşke kitabım verilmeseydi.” (  Hakka Suresi, 25),  İnşikak suresinin 10. ayetinde kitabı ardından verilenlerden söz edilmektedir. Burada cehennem ehlinin kitabının arkalarından uzatıldığı anlaşılmaktadır. Hakka suresinin 25. ayetinde ise kitabın cehennem ehlinin sol ellerine verileceği söylenmiştir. Bu iki ayet arasında hiç bir çelişki yoktur. 
Birinde kitabın uzatıldığı yön yani arkalarından uzatılmasından söz edilmiştir, diğerinde ise kitabın cehennem ehlinin sol ellerine verilmesinden söz edilmektedir. Yani cehennem ehlinin kitabı arkalarından uzatılarak sol ellerine verilecektir. 
Çelişki bir yana iki ayette söylenen ifadeler birbirini tamamlamaktadır.

Kuran saf Arapçadır. Ancak neden kuran içerisindeki bazı kelimeler Arapça kökenli değildir?  

   “ Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kuran olarak indirdik.” (Yusuf:2)

 Kuran apaçık Arapça bir kitaptır. Yani Arap dilini bilen herkes Kuran’da söylenenleri anlarlar. Kuran’da Arap diline daha önceden başka dillerden geçmiş kelimeler olabilir ama bunlar da zaten Arapçadır. Arapça dilinde olan kelimelerdir. Burada dil bilimi düşünülmeden, sadece bir iddiada bulunmak için ortaya atılmış bir suçlama vardır. Bu özellik sadece Arap dilinde değil her dilde vardır. Her dile başka dillerde kelimeler geçer ve bu dile yerleşir. Aynı şey Türkçede de geçerlidir. Örneğin “ Kemal final imtihanında kopya çektiği için fakülte konseyi kararıyla üniversiteden uzaklaştırıldı”. Bu cümle Türkçe bir cümledir. Her okuyan bu cümleyi anlar fakat bu cümledeki kelimelerin tamamına yakını başka dillerden Türkçeye geçmiş kelimelerdir. Kelimelerin başka dillerden geçmiş olması bu cümlenin Türkçe olmadığı anlamına gelmez. Aksine bu cümle içindeki kelimelerin hemen hemen hepsi yabancı dillerden geçmiş kelimeler olsa da,  herkesin anlayabileceği açık bir Türkçedir. Kuran’da bu şekilde anlaşılır bir Arapça ile yazılmış bir kitaptır. Ayetlerde de Kuran’ın bu yönü açıkça vurgulanmaktadır.

KUR'ANDA ÇELİŞKİ YOKTURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin