Tanrı kendi kaldırabileceğinden daha ağır bir taş yaratabilir mi?

30 4 11
                                    

Tanrı kendi kaldırabileceğinden daha ağır bir taş yaratabilir mi?

     Bizde bir soru soralım: Bir Giritli “bütün Giritliler yalancıdır” dese, bu Giritli doğrumu söylüyor yoksa yalan mı?   ‘Su her şeyi ıslatır, suyu kim ıslatmıştır?’ … Eveeeet, bazen mantık tıkanır. Acaba amaçta bu mu…gelelim cevaba: Bir kere bu soru tam bir laf oyunu, demagojidir: “Allah’ın gücü” ve “yaratmak” kavramları birlikte sunulmuş iki sıfatın yarışına girişilmiştir. Kendi kaldıramayacağı bir taştan bahsedersek; güçsüz, yaratamayacağını ifade edersek; yaratıcılık sıfatı zedelenen bir tanrıdan bahsetmiş oluruz.Buna göre soru, bir cevap almaktan çok zihin bulandırmaya yönelik bir oyundur.Bu soru mantıksızdır çünkü;Yaratılması düşünülen varlığın şu anda mevcut olmadığı kabul edilmektedir. Hayal edilen varlığın yaratılması, Allah’tan beklenmekte, böylece Allah’ın yaratıcı olduğu, o hayalî varlığın ise yaratılan olacağı kabul edilmektedir. O hayalî varlığın yaratılması, Allah’tan istendiği gibi, onun büyüklüğü, gücü, dirayet ve azameti de Allah’tan istenmektedir. Kısaca Allah’ın nihayetsiz büyük, yegâne yaratıcı, ezelî ve ebedî mutlak kâdir olduğu; sonradan yaratılan taşın ise yaratılmaya muhtaç, aciz, zelil, miskin olduğu sonucu çıktığı hâlde, tam tersine o hayalî varlığın Allah tarafından kaldırılıp kaldırılamayacağı sorulmaktadır.Soru ile yapılmak istenen kıyas, çelişkili hükümlere dayandırılmıştır.Meselâ “Sonsuzdan daha büyük bir sayı yazılabilir mi?” sorusu, böyle çelişkili bir varsayıma dayanır. Bu sebeple hiçbir ilmî değere sahip değildir. Çünkü sonsuzdan büyük bir sayı olamaz ki, böyle bir soru sorulabilsin. Aynen bunun gibi: Farz edelim ki siz dünyada en usta elektrik lambası üreten bir mühendissiniz. Bu hususta en gelişmiş ve mücehhez fabrikaların da sahibisiniz. Size “Madem bu alanın en usta mühendisisiniz ve en gelişmiş fabrikalar da elinizdedir, o halde bize öyle bir ampul üretin ki aynı anda hem yansın, ışık versin, hem de sönük ve karanlık olsun” deseler, bunu yapabilir misiniz? Böyle bir öneriye vereceğiniz cevap, hiç şüphesiz “hayır” olacaktır. Ama bu sizin acizliğiniz, güçsüzlüğünüzden dolayı değil, esasen böyle bir şeyin imkânsızlığından dolayıdır. Zira aynı anda hem aydın, hem de karanlık olan bir nesnenin varlığını tasavvur etmek mümkün değildir. Veya : Dünyanın en güçlü insanını düşünün ki, eline aldığı bir ağırlığı metrelerce uzağa fırlatabiliyor. Aynı adamın eline bir kuş tüyünü verin ve “Madem bu kadar güçlüsünüz, o halde şu kuş tüyünü de o taşı fırlattığınız yere fırlatın” derseniz, bunu yapabilir mi? Elbette ki hayır. Ama bu, onun aciz veya güçsüz olduğundan değil, kuş tüyündeki fırlatılma kabiliyetsizliğindendir.

Gaybı kimler bilebilir?

   Gayb, duygu organları ile veya hesap ile, tecrübe ile anlaşılmayan şey demektir. Mesela geleceği bilmek gibi.. Bu da çelişkili bir konudur. Kur’an’a göre gaybı yalnız Allah bilir, peygamberlerine bildirebilir, O’nun ve bildirdiği peygamberlerinin dışında kimse bilemez. Tabi bazı ayetler bunu söyleyen ayetleri etkisiz kılar: Ali-İmran=179, Cinn=26-27. Şu ana kadar bir çelişki yok. Peygamberlerinden istediğine bildirebiliyormuş gaybı. Kur’an’a Göre Peygamberler Erkektir: Enbiya= 7, Yusuf= 109, Nahl= 43 Ayetlere bakıldığında, peygamberlerin erkek oldukları ve Allah’ın gaybı istediği peygamberine bildirdiği, onların dışında da kimseye bildirmediğini anlıyoruz. Ama durum bundan farklıdır:  Kasas=7: “Mûsa’nın annesine şunu vahyettik: “Emzir onu! Onun aleyhinde bir korku hissedince de nehire bırakıver onu. Korkma, üzülme! Kuşkun olmasın ki, biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu resullerden biri yapacağız.” Musa’nın annesine vahyediyor, gaybı bildiriyor (bir kadına). Ali-İmran=45:”Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır.” Meryem’e(bir kadına) İsa’nın doğacağını, geleceği, gaybı bildiriyor. Görüldüğü gibi o ayetler, gaybı peygamberden başkasına bildirmiyor derken, bu ayetlerde Allah peygamber olmayanlara gaybı bildiriyor.Yine görülen o ki Kur’an Tanrı sözü değil, Muhammed’in uydurması.

  Vahiy, Gizli konuşma, işaret etme, emretme, ilham etme, ima etme, fısıldama, mektup yazma, elçi gönderme, acele etme, seslenme vb gibi anlamları vardır. ( el-Cevherî, es-Sihah; ibn Manzûr, Lisânü’l-Arab, “VHY” maddesi) Ayrıca Terim anlamı olarak “Yüce Allah’ın vasıtasız olarak veya değişik vasıtalarla emirlerini peygamberlerine bildirmesine” de vahiy denir. Hz Meryem’e Allah’ın vahiy etmesi  demek Allah’ın ilham etmesi anlamında kullanılmıştır. Yoksa Allah arıya da vahiy etmiştir: “Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin…” (Nahl,  68-69 ) Buradaki vahiy ise emretme-görevlendirme anlamındadır.Kuran tüm peygamberlerin erkek olduğunu bildirir, terim anlamı olarak bildiğimiz vahiy ( Allah’ın emir yasaklarını bildirmesi ) anlamında kullanılır. Ama ( Erkek olan  ) peygamberler dışındakiler için kullanılan vahiy kelimesi ise yukarıdaki kelime anlamlarında uygun olanı ile açıklanmalıdır. Kelime oyunu veya direk cehalet örneği ile Kuran’da hata aramak sadece çamur atanın elini kirletir, çünkü Kuran güneş gibidir, çamur atmakla kirletilemez, atanın eli – Yüzü, ruhu- kirlenir sadece. Anti parantez Peygamber erkeklerden seçilmiştir çünkü iftira, hakaret, savaş, öldürülme vs gibi kesin muhatap olunacak bu zor görev kadınlara yüklenilmemiştir. Hele ki hamilelik veya özel haller gibi ayrıcalıkları da hesaba katarsak bu Allah’ın kadınlar hakkındaki, aktüel ifadesi ile pozitif ayırımcılık yaptığı rahatlıkla anlaşılabilir. Başka şekilde düşünmek sadece önyargılı olmak ve  dar düşünceye sahip olmakla açıklanabilir. Bu dinsiz deist ya cahil; bilmiyor, bilmediği konuda sallıyor, ya da biliyor saklıyor; önyargılı ve düşman. Ama manevi- ilmî olarak önder birçok kadın da vardır tabii ki:

Rabiatül adeviyye: Manevi önder , Amra: Hz. Aişe tarafından yetiştirilmiş büyük bir hadis bilgini, Nefise bintu Hasan: İmam Şafii’ye öğretmenlik yapacak kadar bilgin, Ümmü’l-Hayr Rabia: Hat ustası ve hadis alimesi, Zeyneb bintu Selma: Medine’nin büyük fıkıh alimesi, Zeyneb bintu Abdirrahman: Zemahşeri isimli Türk kökenli tefsircinin hocası, Abide: İmam Malik’ten hadis rivayet eden alime, Kerime: Buhari’nin hadislerini Mekke’de rivayet eden muhaddise, şair sahabe kadınları Hz. Fatma, Hz. Şeyma, Hz. Hansa, Hz. Atike, Hz. Naciye vs liste uzar gider.

Kur'an'da Ay tanrısının ismi mi geçiyor?

İslam öncesi müşriklerde Ay Tanrısı çok popülerdi. Farklı kabilelerce farklı isimler verilebiliyordu. Bir ismi de Sin'di. Ateistlerin iddiasına göre bu isim Kur'an'da geçmektedir. Onlar Kur'an'da Yasin suresinin olduğunu ve İslamcıların bu ve benzerlerine "yalnız Allah tarafından bilinen kelimeler" dediğini söylüyor, ama aslında sure başlığı olan Yasin'in "Ey Sin" anlamına geldiğini savunuyorlar. Yani ateistlerin iddialarına göre Kur'an'da Sin'e sesleniş vardır, Yasin suresi Sin'e hitaben yazılmıştır.

Bu iddialara cevabımız şöyledir.

Bir çok kabile içinden ve farklı isimlerden birini bulup, sonra da Kur'an'da bırakın bir cümleyi, bir harften (sin harfinden س) haraketle böyle bir iddiada bulunmak doğru değildir. Bu ne hayalperestlik ve bu ne hata arama güdüsü? Mesela aynı mantıkla Şura suresi 2. ayette geçen Sin'e (س) bakalım: "Ayn-Sin-Kaf" ne anlama geliyor acaba? Arapçada çeviri sondan başlanır ya, sondan başlayalım. Kaf - Kafdağı, Sin - ateist iddiaya göre Ay Tanrısı demek, Ayn - arapça göz demek; Toplayalım hepsini, "Kaf dağındaki Ay Tanrısının gözü" oldu. Nasıl mantıklı oldu mu? Peki başka bir soru soralım. Neden başka ayetlerde bu tanrı Sin'den bahsedilmiyor? Öyle ya, madem ki İslam'da yeri var, neden başka ayetlerde karşımıza çıkmıyor, sadece bir yerde bahsi geçiyor? Yoksa hiç ilgisi olmadığı için mi? Evet doğru bildiniz, hiçbir ilgisi olmadığı için. Kur'an'ı bütün olarak değil de, ayetleri hecelere, harflere bölerek bir yerlere ulaşma gayreti içinde olmaları, zaten ateistlerin içinde bulunduğu zafiyet ve çaresizliğin de göstergesi olmakta değil midir? Bu ve benzeri iddialar tamamen asılsızdır. Kur'an'da tanrı Sin diye bir kavram yoktur.

KUR'ANDA ÇELİŞKİ YOKTURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin