Kimseye nasihat verme gibi bayağı huylarım yoktur, ne kadar çok yaşlı bir ihtiyar olsam da ama size şunu söyleyebilirim ki sevgili çocuklar, hiçbir psikolojik hastalık sonradan oluşmaz. Aslında hepsi siz doğduğunuzda ruhunuzda oluşmuş kanserli benlerdir.
Şizofreni, obsesif kompulsif bozukluk, panik atak, yaygın anksiyete ve diğer çeşitleri bla bla bla...
Şu olaydan sonra hayatım değişti ve bu hastalığı yaşadım dediğiniz her şey aslında su yüzüne çıkmak için kuluçkaya yatmış canlılardır ve bu genetik bir durumdur. Aslında hiçbir psikolojik hastalığın tedavi edildiğine inanmıyorum, inanamam. İyi hissettiğiniz her an aslında su yüzüne çıkan hastalığın kafa tasına yapılan baskıdır. Ortadan yok olur, evet ama bu daha da beterdir. Gözünüzün önünde olursa en azından kontrol edebilirsiniz ama yok oldu mu ne zaman çıkacağına Tanrı ya da her neye inanıyorsanız o kadar verir. Kafanız karıştıysa sadece şu söyleyeceğime kulak verin ve size vereceğim bu sırrı lütfen kabul edin.
Psikolojik hastalıklardan tek kurtuluş yolu, kontroldür. Atınızın kayışlarını elinize alın ve güvenle tutun. En azından şaha kalkarsa kıçınız yere değmez. Benim kıçımı soracak olursanız -iyi niyetle sorduğunuzu düşünmek istiyorum- çok yere değdi, sürttü ve darbe aldı.
On iki yaşına girdikten tam iki ay sonra.
Aranızda psikolog varsa bana kızabilir ama üzgünüm. Yardımlarınızı anlıyorum tabii ama siz de kabul etmelisiniz ki sadece kendisini tanımayan insanlara yardımın dokunabiliyor yoksa darbe alan kıçımıza krem sürdüğünüz falan yok. Dinle bak, bir sır daha. Psikologlar sizi bir düşünceye ya da bir olguya yöneltmez sadece kendinize doğru soruları sormanızı sağlar. Bunu meditasyonlarla da pek tabii yapabilirsiniz.
Deniz.
Onu gördüğümde suyun dibine bastırdığım hastalıklarım hızla yukarı çıktı. Umut ve İlknur şaşkın gözlerle bana bakarken gözümü bir an olsun Deniz'den ayırmadım. Sanki başımı çevirdiğim an da yok olacaktı. İkinci düşüncem bundan da garipti. Onu bulduğumda neden şu ana kadar onu aramadığıma şaşırdım.
Kaburgalarıma yediğim dirsek beni yerimden zıplattı. İlknur kedi gözlerini her öfkelendiğinde yaptığı gibi yine kıstı ve öfkeyle suratıma baktı. "Ne yapıyorsun sen?" diye sordu hesap sorar gibi ya da tam olarak yaptığı da buydu. İlknur'la ilgili gördüğüm ama anlamak istemediğim ve özellikle üzerine toprak attığım her şey üzerinde ki tüm toprakla dev gibi karşıma dikilmişti ama sabırlı olun sevgili dostlarım, daha o kısımlara gelmemize çok var.
"Ne?" dedim ikisine de afallamış bir halde bakarak.
Umut bana göz kırptı. "Güzel kız değil mi? Ben de İlknur'u, Nihat'lara gideceğimiz gün almaya geldiğimde gördüm." Umut tekrar sarışın kıza baktı. Başını sallarken bilmiş bir tavırla konuştu. Tipik Umut'tu işte."Vallahi güzel kız."
İlknur öfkeyle burnundan soludu. "Neresi güzel? Çakma sarışın işte," dedi başını eğmişken Deniz'e attığı küçümseyici bakışlarıyla.
Umut pişkin pişkin sırıttı. "Kızım her saçını sarıya boyayan böyle güzel olur mu?"
"Tamam," dedim birden Umut'un sözünü sertçe keserek. İkisi de sudan çıkmış balık gibi şaşkın şaşkın suratıma baktı. "Sabah sabah beynimi siktiniz," dedim ters ters.
İlknur kollarını bağladı. "Savaş abi," dedi uyarırcasına. Normalde seks dışında kadınların yanında küfür etmezdim ama bazen İlknur'un kadın olduğunu unutuyordum.
Umut yandan yandan bana imalı bakışlar attı ve işaret parmağını kurnazca salladı. "Seni seni. Sen hoşlandın bu kızdan o yüzden huysuzsun."