Kırık yaşındayım ve üç kere aşık oldum.
İkisi aynı kadınaydı.
Ben aşık olduğumda seyre dalarım, kendi sebebime. Bu aslında kendini öldürüp intihar süsü vermek kadar çelişkili bir cümle ama zaten ben de pek mantıklı bir adam değilim.
Psikolojiyi yakından takip ettiğimi az çok anlamışsınızdır. Psikolojide beni en çok şaşırtan şey nedir peki biliyor musunuz?
Bilim adamlarıyla tıp dünyasının kesiştiği noktada pırlanta gibi parlayan bir bilgi.
Aşk, obsesif kompulsif bozukluktur.
Gerçekten hayatınızda bundan daha kaliteli bir hakaret duydunuz mu çok çok sevgili okuyucularım?
Siz birine gerçekten değer verip aşık oluyorsunuz ama beyaz önlüklü çok saygın biri buna bir hastalık tanısı koyuyor. Tamam, o zamanlar Deniz'e takıntılı olabilirdim ama aslına bakarsanız bunun Deniz'le de alakası yoktu. Ben zaten takıntılı bir adamım ve yakamı paçamı köküne kadar bu illete batırmışım.
Ben sadece Deniz'e aşık kalamıyorum ki. Önünden geçip giderken gördüğüm bir takım elbiseye de takıntılık yapabiliyorum. Hepimizin içinin rahat etmesi için takım elbiseye bakarken obsesifliğimin tuttuğunu söyleyelim. Yoksa kumaş parçasına aşık olduğumu itiraf etmek zorunda kalacağım.
Peki siz hiç korkularınıza aşık oldunuz mu?
Sizi uyutmayacak kadar içinize işleyip bir kitle gibi parçanız olduğunda ya da o her aklınıza geldiğinde kalbinizin hızlandığı ve gereğinden fazla heyecan yaptığınız oldu mu?
Otuz beş yaşımın doğum günü ertesi hiç alakam olmamasına rağmen maç kanalı açıp boş boş ekrana bakarken midemde kelebeklerin uçuştuğunu fark etmiştim. Sonra ki hatırladığım şey "ölüyorum" diye paniklediğim oldu. Kalp krizi geçirdiğime emindim ama ölmedim.
Yine korkularıma aşık olmuşum dostlarım ama bu sefer haberim yokmuş. Bu korkular beni öyle heyacanlandırmışlar ki tansiyonum fırlamış. Uzun süre tansiyon aleti ile gezmek zorunda kalmıştım çünkü bu sarsıntılar tansiyonumun her an fırlamasına neden olmuştu. Doktorlar ısrarla beni psikiyatriye yönlendirse de asla gitmiyordum. Çünkü yıllar önce tövbe ettim. Sanırım başta ki cümleyi düzeltmem lazım: Kırık yaşındayım ve saymayacağım kadar aşık oldum. Üçü kadınlaraydı. İkisi ise aynı kadına.
Deniz'e bağlanmam ise bu kadar korkunç ve hastalıklı olmuştu işte. Bu sizin kulağınıza nasıl geliyor bilmiyorum ama benim kulağıma kaya gibi sert ve ağır geliyor. Bir de şunu dinleyin, Deniz sadece beğeniyor. Evet, öyleydi. Benimkinin yanında pamuk gibi hafif kalıyordu ama o zamanlar dilenciydim ben. Deniz'in kalbinin önünde yatıyordum. Bir parça ilgiye dileniyordum.
Kısa günün karı, Deniz bugün de bana ilgi gösterdi.
Ne kadar zavallı ve bir o kadar bedbaht bir cümle değil mi?
İşte benim bir kısmım bundan ibaretti. Kırk yaşındayım ve hala... Devamını da siz getirin, artık ahbap olduk.
Deniz'le o gece pembe zambak desenli bir yatakta yattık. Ne o dokundu bana, ne de ben ona. O desensiz bir gecelik giyerken benim neden takım elbiseyle yatağa girdiğimi sorgulamadı bile.
Dokunmadık birbirimize. Her zaman ki pis huyum, kendi yatağım değilse gözüme bir damla olsun uyku uğramaz olur bana. Oysa ki yanımda ki Deniz derin bir uykudaydı.
Nefes alırken göğsü değil de karnı şişiyordu. Ne kadar huzurlu, diye geçirdim içimden. Ve size şunu söyleyebilirim ki her sabah da olacağı gibi topuklarına basarak yürüyor. Bir buz pistinde gibi hareket ederken göğüsleri hayata meydan okurcasına adımlarını takip ediyor ve yürüyor Deniz. O bensiz de yürüyor.