Bölüm 16: Ayrılık

47 10 4
                                    

Arkadaşlar kitapta bir düzenleme yapacağım. Seviye sistemini kaldırıyorum. Bu saatten sonra güç seviyeye göre olmayacak. Kişinin yeteneğine bağlı olacak. Klasik orta çağ durumu ama tek fark yine enerjinin olması. Fakat enerji de herkeste eşit olacak. Yeni doğan bir bebekteki enerji ile yüz yıl yaşamış bir kişinin enerjisinin aynı olması şeklinde. İlahi varlıkların ise (melekler, şeytan vs.) enerjisi normal insanlardan biraz daha fazla olacak. Mesela bir insan en fazla aralıksız beş saat durmadan savaşabilirken bu durum ilahi varlıklarda sekiz ile on saat arası değişebilir. Seviye sistemini kendi kitaplarımda uygulayamadığım, uyguladığım zamanlarda ise tam oturtamadığım için kaldırdım ve böylesi bence daha iyi. İlginiz için teşekkür ediyor ve size iyi okumalar diliyorum.

****

Dylan teklifi iyice düşündü. Eğer kabul ederse oldukça büyük faydalar elde edebilecekti. Ama kafasına bir şey takılmıştı. Ordudan bir birliğin komutası mı? Bunu asla kabul edemezdi. Elbette sebepleri vardı. İlk olarak hala zayıftı, yeterince güçlü değildi. İkinci olarak da yaşı küçüktü. Kimse 12-13 yaşlarındaki bir çocuktan emir almak istemezdi.

"Üzgünüm efendim... Her ne kadar harika bir teklif olsa da bunu kabul edemem. Bir birliğin komutasını alacak kadar güçlü değilim. Yaşım da büyük bir etki yaratıyor ve eğer beni bir birliğin başına verirseniz askerleriniz çok rahatsız olacaktır. Ayrıca benim daha farklı hedeflerim var. " dedi Dylan. Haklıydı, hemde her yönden haklıydı. Askerlerin yerinde kendisi de olsa böyle bir şeyi kabul etmezdi. Bir çocuktan emir almak mı? Şaka gibiydi!

Aldrich Castillon bir süre düşündü. Bal renkli gözleri masasına sabitlenmişti. Dylan ise sessizce şehir lordunun cevap vermesini bekliyordu.

Odada bir süre sessizlik hakim olurken bir iç çekme sesi duyuldu. Ses Aldrich'den gelmişti. Çaresiz bir şekilde Dylan'a bakmıştı. "Pekala, madem öyle seni zorlamayacağım. Ama yinede senin yanımda olmanı isterim. Sana bunu kabul ettireceğimi de sanmıyorum. Karar senin istediğini yapmakta özgürsün. Teklifim her zaman geçerli olacak. Gelecekte ne zaman istersen bunu kabul edebilirsin." dedi şehir lordu. Pes etmişti çünkü Dylan'ın, ne yaparsa yapsın kabul etmeyeceğini fark etmişti. "izninzle efendim ben ayrılıyorum. Uzun süreli bir eğitime çıkmalıyım. Dostlarıma haber vermem gerek"dedi genç adam ve bir selam verip hızlıca şehir lordunun malikanesinden ayrıldı. Aerania'nın sokaklarında çevik hareketlerle koşarak akademinin olduğu bölgeye geldi. Madalyonunu görevlilere teslim ettikten sonra kaldıkları yere kadar koştu.

Vardığında kapıyı hızlıca açarak içeri girdi. Eve girdiğinde diğerlerinin tam hazırlanıp çıkmak üzere olduklarını fark etti. Üç kişi bir anda içeri giren Dylan'a önce şaşkınlıkla baktılar. Uzun bir süredir Dylan ortada yoktu ve ona bir şey olduğu düşüncesiyle sürekli endişelenmişlerdi ama şimdi sapasağlam bir şekilde karşılarında durmaktaydı.

Evelyn kendini hızlıca toparladıktan sonra kaşlarını çatarak karşısındaki gence baktı ve azarlar bir ses tonuyla konuştu. " Nerelerdesin!? Senin için ne kadar endişelendiğimizin farkında mısın?" Genç kızın ani çıkışıyla bir anda dondu genç adam. Böyle bir tepki beklemediği anlaşılıyordu. "Uhh... Meraklandırdığım için özür dilerim ancak Zindan'da oldukça garip bir yere rastladım ve bakın neler buldum." dedi Dylan kendini toparlayarak. Hemen ardından sağ kolunu kaldırdı ve beyaz kurt dövmesini gösterdi. Üç kişinin bakışları dövmeye döndüğünde hepsi anlamsızca baktılar. Dylan ise üçüne bakıp bir iç çekti ve seslendi "Kuars. Dışarı çık." sözlerini bitirdikten sonra kolundaki dövmeden beyaz bir ışık fırlayarak Dylan'ın tam önüne indi ve beyaz kürklere sahip bir kurt ortaya çıktı.

Üçlünün ifadeleri hızlıca değişirken Dylan yüzüne keyifli bir ifade yerleştirmişti. "Sen bir ruh hayvanı mı elde ettin?" diye sordu Evelyn. Dylan kafasıyla onayladıktan sonra başından geçen her olayı eksiksiz bir şekilde açıklamıştı. Anlatmasını bitirdiğinde güneş neredeyse batmak üzereydi ve oldukça yorulmuştu. En son akşam yemeği yedikten sonra hepsi odalarına yatmaya gittiler.

Bir kaç ay hızlı bir şekilde geçmiş ve dört arkadaş her gün Zindan'da avlanarak kendilerini geliştirmişler ve fazla fazla tecrübe elde etmişlerdi. Bir gün aynı şekilde Zindan'da avlandıktan sonra her birisi akademideki evlerine girmişti. Lisa ve Evelyn beraber akşam yemeği hazırladıktan sonra dört arkadaş birlikte oturup neşeyle yemeklerini yemişler ve sohbet etmişlerdi. Yemek bittikten sonra Dylan sandalyesini geri çekti ve ayağa kalkarak üç arkadaşına seslendi. "Dostlarım. Birlikte çok güzel zaman geçirdik ve birlikte eğlendik ancak benim yerine getirmem gereken oldukça büyük ve zorlu bir görevim var bu yüzden akademide daha fazla duramayacağım. Tecrübelerimi artırmak adına uzun soluklu bir maceraya atılmak istiyorum. Yarın, şafakla birlikte ayrılacağım. Her ne kadar sizi bırakmak istemesemde bunu yapmak zorundayım. Umarım beni anlar ve fazla üstelemezsiniz..."

Dylan'ın konuşması ortama büyük bir sessizliğin çökmesine sebep oldu. Üç kişinin yüzündeki gülümseme kayboldu. Sonsuza kadar beraber yan yana kalamayacaklarını biliyorlardı ama aralarından birisinin de bu kadar çabuk ayrılacağını düşünmüyorlardı anlaşılan. Kendini ilk toparlayan Khan olmuştu. Yüzüne sıcak bir gülümseme yerleştirerek konuşmaya başladı. "Sırtında çok ağır bir yük olduğunu biliyorum kardeşim. Yapman gereken neyse onu yapmalısın. Bir sözün vardı değil mi? O zaman onu kesinlikle tutmalısın. Ben küçükken babam bana hep bir söz verdiysem onu kesinlikle tutmam gerektiğini, bunun oldukça önemli olduğunu söylerdi. Bizi fazla düşünmene gerek yok çünkü bizde yakında ayrılmayı planlıyorduk. Yarın hep beraber ayrılırız. Artık kendi yolumuzda yürümemiz lazım değil mi?" Dört arkadaş o gün gece yarısına kadar birlikte oturdular ve sohbet ettiler.

Gece yarısından sonra artık herkes odalarına çekilmişti. Tüm eve sessizlik hakimdi. Dylan yatağının üzerinde uzanıyordu. Kollarını kaldırmış ve boynunun altına yerleştirmişti. Kırmızı gözleri tavana dikiliydi. Birkaç dakika sonra yatağından doğrulup odasında bulunan pencerenin yanına ilerledi. O gece parlak bir dolunay vardı. Tıpkı Freya ile tanıştıkları günün öncesinde olduğu gibiydi. Cam kenarına geldiğinde ayın ışığı silüetini aydınlatmaya başladı. Beyaz saçları ay ışığını yansıtırken kusursuz beyazlıkta renk saçıyordu etrafa. Kafasını kaldırıp gökyüzüne, ay ile beraber yeryüzünü aydınlatan sonsuz yıldızın o muhteşem uyumuna baktı.

Dylan pencere kenarında düşüncelere dalmışken zihninde tanıdık bir ses yankılandı. "Uzun zaman oldu Dylan." Zihninde duyduğu ses ile birlikte düşüncelerinden kurtulan Dylan'ın gözleri büyümüştü. Bu sesi ilk duyduğu gün bütün hayatı bir anda değişmişti. Freya, on muhafız meleğin lideri, ona yeni bir hayat veren kişiydi. "Freya? G-Gerçekten de sen misin?" dedi genç adam hızlıca. O anki heyecanı tarif edilemezdi. Zarif bir kahkaha zihninde yankılandı "Evet. Evet benim. Sonunda gücümü toparladım. Artık sana rahat rahat yardım edebilirim." Dylan sevinçle Freya ile sohbet etmeye başladı. Bu birkaç aylık zamanda başına ne geldiği, neler kazandığı, kimlerle tanıştığıyla ilgili her şeyi anlattı. "Ve en sonunda bu gün hepimiz kendi yolumuza gideceğiz... Gerçi Evelyn ile her daim yollarımız kesişecek ama olsun. Uzun süreli bir maceraya atılmak istiyorum. Başka yerleri gezip değişik insanlarla tanışmak istiyorum. Bu yolculuğumun ana nedeni de diğer sekiz seçilmişi de bulmak. Hepimiz bir araya gelince de... İşte o zaman gerçek mücadelemize başlayacağız..."

****

1029 Kelime

Kurguda epey bir tıkanıklık yaşadım. Birkaç kere yazmayı denesemde hepsi saçma yerlere çımıyordu ve bende bu yüzden zaman atlaması yapmaya karar verdim. Dört arkadaşın ayrılışından beş yıl sonrasından kitaba devam edeceğim.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Cennet'in Düşüşü(Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin