"Eee... Isaac'in babasını Uluyan Kurt Klanı'ndan nasıl kurtardın?" diye sordu Isabel. Normal şartlar altında böyle bir klan elindeki mahkûmu asla vermezdi. Eğer Dylan o adamı almak istiyorduysa klanın tümüyle savaşması gerekiyordu. Ancak Dylan, Isaac'in babasını hızlıca kurtarmış ve getirmişti. Bu da diğerlerini oldukça meraklandırmıştı.
Dylan tam ağzını açıp konuşacağı sırada Reinhard lafa girdi hemen. "En baştan anlatayım..."
*****
Dylan ve Reinhard gruptan ayrıldıktan sonra cübbelerinin kapüşonlarını kapatmış ve şehrin geniş ana sokağını takip ederek yamacın üst kısımlarına kurulu klan malikânesine doğru yol aldılar.
Birkaç dakikalık yürüyüşten sonra nihayet klan malikânesinin kapısına varmışlardı. Malikânenin kapısında nöbet tutan iki muhafız beyaz kapüşonları örtülü beyaz cübbeli iki kişinin geldiğini görünce hızlıca mızraklarına davrandılar. "Burası Uluyan Kurt Klanı'nın mülküdür! Niçin geldiğinizi belirtin!" diye yüksek sesle konuşmuştu muhafızlardan birisi. "Genç efendinizin geçen gün tutuklattığı adam... Benim için önemli birisiydi. Ben de onu almaya geldim." diyerek cevap verdi Dylan. Sesindeki soğukluk ve kapüşonundan ötürü görünmeyen yüzü muhafızların yutkunmasına neden olmuştu. Uluyan Kurt Klanı'nın Demirdağ Şehri'nde büyük bir nüfuzu vardı. Dolayısıyla bu muhafızların korkmasını gerektirecek neredeyse hiçbir şey de yoktu bu şehirde. Ancak şimdi karşılarında dikilen beyaz cübbeli kişiler istemsiz olarak titremelerine neden oldu.
Daha yeni konuşmayan muhafız başını arkadaşına çevirdi. İkisi bir süre bakıştıktan sonra başlarını salladıktan sonra konuşmamış muhafız beyaz cübbe giymiş ikiliye doğru döndü. "Lütfen burada bekleyin. Genç efendiye haber verip geliyorum." dedi hızlıca ve arkasını dönüp bahçe kapısından içeri girdi.. Sesinde kibirden eser yoktu. Dylan kollarını göğsünde birleştirdikten sonra belli belirsiz bir homurtu çıkarıp bir etraftaki ağaçlardan birisine sırtını yasladı.
Çok sürmemişti beklemeleri. Hemen hemen beş dakika sonra kapıda üç kişi belirmişti. Orta yaşlı bir adam, hemen hemen kendi yaşlarında görünen bir genç ve yanlarında da daha yeni içeri giden muhafız vardı. "Efendim. Genç efendiyi arayan kişiler bunlar." dedi muhafız yanındaki orta yaşlı adama. Dylan muhafızın sesini işitmesiyle kapattığı gözlerini açmış ve yeni gelen iki kişiyi baştan aşağı süzmüştü. Genç efendi olduğunu düşündüğü kişi kendisiyle aynı yaşlardaydı. Zayıf bir vücut yapısı bulunuyordu. Soluk sarı saçları ve koyu mavi gözleriyle sıradan bir görünüşü vardı. Gencin hemen yanında, ondan bir cetvel boyu daha uzun, vücudu oldukça yapılı bir adam vardı. Fazla koyu olmayan bir tene sahipti. Sarı saçları oldukça parlak ve canlı görünüyordu. Açık kahverengi gözleri ise tüm vücuduyla resmen orantılıydı. Oğluna göre daha iyi göründüğüne şüphe yoktu.
Üçlü yavaş adımlarıyla Dylan'ın önüne kadar geldiler. O sırada Dylan'da yaslandığı ağaçtan ayrılmış, vücudunu dikleştirerek karşısındaki kişilere bakıyordu. "Ben Uluyan Kurt Klanı Klan Lideri Xander Uluyankurt. Klanım ile bir derdin mi var genç adam?" diye sordu orta yaşlı adam.. Kalın sesi yankılanırken baskısını yaymıştı hafiften. Etraftaki muhafızlar ve klanın genç efendisi dâhi baskıdan etkilenmişti. Adam etrafına göz gezdirdikten sonra bakışlarını Dylan ve Reinhard'a çevirince şaşırmadan edemedi. Kendi oğlu ve muhafızları baskısından etkilenirken bu kişiler sanki hiçbir şey olmamış gibi dikiliyorlardı.
Dylan elini cübbesine atıp seri bir hamleyle cübbeyi üzerinden çıkarıp Reinhard'a doğru attı. Fazla uzun olmayan, güneşin altında inci misali parlayan beyaz saçları esmeye başlayan hafif rüzgarda yavaş yavaş dalgalanıyordu. Gözleri ankanın alevlerini andırırcasına kızıl ve tehditkârdı. Xander Dylan'ın gözlerine baktığında kısa süreli bir şok geçirdi ancak kendini hızlıca toparlayabilmeyi başarmıştı. "Yanlış bilmiyorsam oğlun dün bir arkadaşımın babasını yakalatmış... Onu almaya geldim." diye konuştu. Ses tonu hiç de dost canlısı çıkmamıştı. Xander başını çevirip oğluna baktığında gencin çoktan titrediğini ve hafiften terlediğini görmüştü. Daha sonra tekrar Dylan'a döndüğünde yüzünde mahcup bir ifade vardı. Durgun bir sesle konuşmaya başladı. "Eğer bu bir yanlış anlaşılma olsa bile onu size veremem genç adam... O kişi her kimse klanımın bir mahkûmudur ve bir mahkûmu öylece size teslim etmem demek bütün klanımın itibarı..." ancak daha sözünü bitirmemişti ki Dylan'ın eline büyük bir mızrak aldığını fark etti.
Longinus'un Mızrağı Dylan'ın eline temas ettiği anda bütün klan bölgesini büyük bir baskı altına aldı. Dylan'ın vücudundaki enerji köpürürcesine taşmaya başlarken elindeki mızrağın etrafında ise çoktan kırmızı ve mor yıldırım ejderhaları dönmeye başlamışlardı. Büyük baskının altında herkes ezilirken Dylan adım adım Zander'e yaklaşıyordu. Orta yaşlı adamın gözleri her adımda daha da büyürken üzerine çöken baskı da aynı oranda artıyordu. Dylan adamın hemen önünde durduğunda Xander artık ayakta duramaz hale gelmiş ve tek dizinin üzerinde yere çökmüştü. Elini uzatıp orta yaşlı adamın çenesini kavrayarak yüzünü kendi yüzüne çevirdi. Xander karşısındaki gencin kızıl gözlerinde adeta cehennemî yaşıyordu... "Sana onu almaya geldim dedim! Bana bahane üretip durma yoksa buradan sadece sen sağ çıkarsın ona göre!" diye tısladı. Xander kemiklerini kıracak kadar üstüne binen baskıya rağmen ağzını açmaya çalıştı. "T-Ta- mam... Bırakacağım... Yeter ki... Klanıma... Dokunma..." sesi oldukça kısık çıkmıştı ve Dylan hariç kimse duymamıştı. Genç adamın yüzünde küstahça bir gülümseme belirirken baskısını kaldırdı. Devasa baskının kalkması ile herkes derin bir nefes almıştı. Hayatlarında hiç böyle bir şey ile karşılaşmamışlardı.
"Adamı getirin..." diye seslendi Xander. Hâlâ derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Kapının önünde duran bir muhafız emri ikiletmeden içeri koştu. Muhafızın sırtına bir süre baktıktan sonra tekrar Dylan'a döndü. Tüm cesaretini toplayarak "Genç kardeşim... Kabalığımı affet ama... O mızrağın ne olduğunu sorabilir miyim?" diye konuştu. Cümlesini bitirdikten sonra kendi cesaretine bile şaşırmıştı. Dylan o sırada Reinhard'dan cübbesini almış ve üzerine geçirmişti. Elini kapüşonuna atıp kapatmadan önce her zamanki umursamaz bakışlarıyla Zander'e baktı ve ardından duygusuz bir ses tonuyla orta yaşlı adamın sorusunu cevapladı. "Sizin gibi ölümlülerin bunu bilmesine gerek yok..."
"Ö-Ölümlüler mi?" diye konuşmuştu kendi kendine. Ölümlüler derken neyi kast etmişti? Bu genç adamın sakladığı daha neler vardı? Aklına bir sürü soru gelmişti ancak soracak cesareti kendinde bulamıyordu... Eğer sorarsa genç adamın onu gözünü bile kırpmadan öldüreceğine adı kadar emindi...
Dylan kapüşonunu geçireceği sırada muhafızın kapıdan Isaac'in babasıyla çıktığını fark etti. Muhafız ve adam hızla Dylan'ın önüne geldiler. Muhafız başını yavaşça eğdikten sonra "İşte istediğiniz kişi efendim..." dedi. Isaac'in babası muhafızın bu tavırlarına oldukça şaşırmıştı. Klanının liderinin önünde, ondan daha genç olan bir gencin önünde başını eğerek selam mı vermişti? Bu genç kimdi de böyle bir saygı görüyordu? Adam merakla Dylan2a baktığı sırada genç adam gülümseyerek onun önüne geldi. "Sizi arıyordum efendim. Oğlunuz sizin başınızın belada olduğunu söylemişti... Ben de sizi oradan çıkartmaya geldim." diyerek adama elini uzatmıştı. Isaac'in babası bir süre durakladıktan sonra kendisine uzatılan eli tuttu ve "Oğlum mu söyledi? O iyi mi? Lütfen oğlumun iyi olduğunu söyleyin..." dedi. Gözleri çoktan dolmaya başlamıştı. Dylan elini geri çekerken yüzündeki gülümsemeyi koruyarak "Merak etmeyin. Oğlunuzun sağlığı yerinde. Şimdi sizi onun yanına götüreceğiz." dedi.
*****
"... ve şimdi buradayız." diyerek sözünü bitirdi Reinhard. Herkes olanları öğrendiğinde Dylan'a bakmaya başlamıştı. Üzerine yönelen bakışlara 'ne var?' dercesine bakan genç adam daha sonra duvar kenarındaki yatağa gidip üzerini bile değiştirmeden uzandı. Mathias onun bu haline karşı sadece iç çekmişti. "Hah... Hiç değişmeyeceksin..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennet'in Düşüşü(Düzenlenecek)
FantasíaŞeytan Cennet'ten kovulduktan sonra Cehennem'de oldukça güçlü bir ordu kurdu. En büyük ordunun bile yanında küçük kalacağı bu devasa orduda efsanelere konu olmuş milyonlarca yaratık bulunuyordu. Yaratıkların yanı sıra öldükten sonra Cehennem'e gönde...