✶4.BÖLÜM✶

6.9K 458 152
                                    


Merhabalar, mutlu pazarlar...
Nasılsınız bakalım?

Malum ufacık bir gecikme oldu kusuruma bakmayın.

Destekleriniz için çok teşekkür ederim. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥

Medya: Uras & Elis

★Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım★

Ben gülüşüne öldüm, O ölüşüme güldü. Farklıydık işte...”
                             Özdemir Asaf...
{Elis Demir}

Okul çıkışından sonra soluğu Güneş’in evinde aldık, kendimize yiyecek bir şeyler hazırladıktan sonra odaya geçip pufların üzerine oturduk.
Tam konuşmaya başlayacaktım ki Güneş’in telefonu çaldı, hiç bekletmeden açtı, bende o sırada sandviçimi yemeye koyuldum. Güneş yandan, yandan bana bakarak bir süre daha konuştu en sonunda telefonu yanımıza koyup istekli gözlerini bana dikti.
“Evet,” dedim merakla, “Benimle ne konuşmak istiyorsun? Belli bir şey söyleyeceksin.”

Güneş sanki bu gerçeği daha fazla içinde tutamayacak gibi bir bakış atıp, “Biz Ayaz’la çıkmaya başladık,” dedi son derece mutlu bir tavırla.
İlk an şaşırdım, “Gerçekten mi? Bu süper haber,” dedim sevinçle.
“Ya Elis, bir görsen öyle müthişti ki... Bir kafeyi kapattırmış, önemli bir şey var hemen gel dedi, bir gittim ki ne göreyim, her yer gül yapraklarıyla dolu! Heyecandan ölüyorum sandım.”
Arkadaşıma sıkıca sarıldım, “Tebrik ederim canım benim, bugün Yaman’la dışarıya çıkıp bunu mu konuştunuz?”
Bir anda ciddileşti, “Yok kuzum, Yaman senin okuldan birini sevdiğini öğrenmiş bana kim diye sordu, tabi ben de söylemedim.”
“O öğrenmedi ki ben söyledim, o aptalın bir şeyden anlayacağı yok.”
“Elis,” dedi yumuşacık bir tonla, bakışlarımı ona çevirdim, “Sen, Yaman’ı sevdiğinden emin misin? Ya da dur herkesi sevebilirsin merak ettiğim şey, Yaman’a hissettiğim şeylerin neyi farklı?” diye sordu usulca.
“Ben... Ben bilmiyorum, sevgili yapmaya başladığından beri onu kaybetmek istemiyorum. Kıskanıyorum...”
“Elis, güzel arkadaşım, ben bir şey fark ettim, sen Yaman’ı düşündüğün gibi sevmiyorsun, aşık olmak sadece kıskanmak demek değil ki. Onu gördüğünde kalbin tekliyor mu? Nefesin kesiliyor mu? Heyecanlanıyor musun mesela? Ben Ayaz’ı gördüğümde nefes almayı unutuyorum hele bugün yanına oturdum ya, ölüyorum sandım, kalbim bir an yavaşlamadı, onun kokusu, sesi, sıradaki eli bile heyecanlanmamı sağladı. Söylesene canım, sen bunları Yaman’a karşı hissediyor musun?”
Durdum bir kaç dakika ciddi ciddi düşündüm, tüm bunları gerçekten hissediyorum mu diye. Evet Yaman’ı görünce heyecanlanıyorum ama o benim yanıma oturduğunda derse odaklanabiliyorum.
“Ben... Ben bilmiyorum... Yani evet heyecanlanıyorum, daha bu sabah odama girdi evet heyecanlandım, hatta bir ara panikledim bile ama sakince konuşabildim.”
“Kızım Ayaz benim odama girse ben kesin bayılırdım.”
“Kafamı çok karıştırdın Güneş...”
“Elis, canım, biraz sabret, bak göreceksin birine aşık olduğunda aradaki farkı anlayacaksın sabret...” “İnşallah dediğin gibi olur canım.”
Güzel arkadaşımla bir süre daha sohbet ettikten sonra bir taksiye bindim ve evin yolunu tuttum. On beş dakikanın sonunda taksi eve yakın bir yerde kırmızı ışıkta durunca istemsizce etrafıma bakındım, sonra fark ettim ki, Yaman, canımız sıkıldıkça geldiğimiz kafenin önünde ve elinde tuttuğu pembe balonlarla bir şeyler yapıyor. O an içimi bir sıkıntı kapladı sanırım söz ettiği sürpriz...
Yanında Ayaz, Batu ve Emir’i görünce yanlarına gitmekte bir sıkıntı görmedim, tutan ücreti taksi şoförüne verip taksiden indim, hem Ayaz’ı da tebrik etmiş olurum, diye geçirdim içimden.
Kafenin arka tarafından bahçeye girdim ve ağaçların arasından geçip bizimkilerin yanına gidecektim ki, Ayaz, sıkıntıyla bir nefes verdi o an ayaklarım durdu. Benim bir tanecik arkadaşım sevinçten durduğu yerde duramazken bu neden mutsuz!
Büyük bir meşe ağacının arkasına saklanıp dinlemeye başladım bakalım ne anlatacak? En başından ne olduğunu öğrenmek hepimiz için en iyisi...

Ayaz bakışlarını elindeki balondan çekip, “Yaman, sana bir şey soracağım! Ama dürüst ol tamam mı?” deyince gerildiğimi hissettim.
“Söyle oğlum ne söyleyeceksen, kıvranmana gerek yok. Biz bizeyiz nasılsa?”
“Peki, madem. Yaman, sen Elis’e karşı ne hissediyorsun?” diye sorunca kalakaldım.
Yaman’da mide boşluğuna yumruk yemiş gibi bir yüz ifadesine büründü, “O ne demek lan!?”

“Yani ne bileyim oğlum, kızı bugün oğlanın birinden kıskandın, geldin şimdi sevgiline sürpriz hazırlıyorsun! Sence de biraz garip değil mi?”
“Oğlum sen ne saçmalıyorsun? İlahi! Oğlum bizim Elis’ten bahsediyoruz kardeşim lan o benim kardeşim, kıskanırım gerekirse onun için birilerini bile öldürürüm, ben ailemden kimseyi paylaşamam. Artık bunun içine Damlam da girdi,” deyince kaskatı kesildim.
“Yaman, abi, bak, geri dönülmez bir yere giriyorsun hem de daha bir aydır çıktığın bir kız için. Bak tamam Elis’le birlikte büyüdünüz ama teknik olarak o senin kardeşin değil, ona karşı hislerin varsa ve bunu bastırmak için başka bir kıza yöneliyorsan yapma! Hem belki Elis’inde sana karşı duyguları vardır?” dedi gözlerindeki kederle.

Ayaz bir şeyler biliyor olabilir mi?
Yaman elindeki balonu yere atıp Ayaz’ın tam önüne geçti. “Baksana bana! İyice bak. Bende sevdiği kızı başka kızın kollarında unutacak göz var mı? Sence ben Elis’e aşık olsam bunu ona söyleyemez miyim? Benim lan ben! Elis’e aşık olsam kimseden çekinmem, giderim ve seviyorum dedim bu kadar bitti! Ben öyle oyunlara girecek biri değilim beni tanımıyormuş gibi konuşma,” dedi son derece ciddi ve net bir tavırla.

“Yani, ona karşı özel hislerin yok.”
Son derece rahat bir tavırla, “Yok tabi oldum, benim hayatımın kadını Damla. Damla’yı görünce nefesim kesiliyor lan nefesim! Ama Elis, o benim kardeşim, o ne kadar kabul etmek istemese de öyle,” dedi ve Ayaz’a doğru usulca döndü, “Ayaz, bunları sormanı Elis mi istedi?” diye sorunca başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

Ayaz hemen, “Yok valla abi, sen bugün sınıfta kıza rahat vermedin ya ondan sordum,” dedi.
“Ayaz, Elis’in yerinde kim olsa aynı şeyi yapardım, mesela o it Güneş’in yanına otursaydı da aynısını yapardım. O itle aramızda bir rekabet var ve ben ona çatmak için her şeyi yaparım, bana gözünün üstünde kaş var dese bile yine o kavgayı çıkarırdım,” deyince sanki içim bomboş oldu... Ellerim tutmadı gözlerim görmedi sanki...
“Ha tamam abi ya öyle desene bende aranızda bir şey var sandım.”
“Ayaz, Elis’le veya Güneş’le konuşmadığına emin misin? Sanki bir şeyleri biliyor gibisin,” diye kuşkuyla sordu.
Ayaz bir anda buz kesti, “Yok,” dedi sustu.
“Hadi lan oradan, belli bir şeyler biliyorsun, Güneş mi söyledi yoksa Elis mi?” “Neyi abi ben hiç bir şey anlamadım?”

“Elis’in bana karşı hisleri olduğunu biliyorsun değil mi? Ondan beni sorguya çektin?” diye sorunca nefes alamadım saklandığım koca meşe ağacının arkasında kalakaldım. Nefes bile alamadım, tüm bedenim karıncalanmaya başladı.
“Abi?”
“Mal mıyım oğlum ben, nasıl anlamayım? Ağzımdan Damla lafı çıktığında suratını asıyor, olur olmadık yerde trip atıyor ama o ne yaparsa yapsın, benim gözümde nazlı bir kız kardeş... Yakında o da anlayacak sadece kardeş olduğumuzu. Ona karşı hiç bir zaman art niyet beslemedim ama bana karşı farklı davranmaya başladığını anladığımda iyiden iyiye düşündüm, sevgili olabilir miyiz diye? Oğlum, olmaz lan! Ben Elis’le öpüşemem bu annemi öpmek gibi iğrenç bir şey olur!” dediğinde içimde bir şeylerin bariz bir hızla öldüğünü hissettim.
“O derece kesin duyguların yani?”
“Tabi oğlum kesin. O benim canım, bir tanem, herkesten kendimden bile kıskanırım, gözünden bir damla aksa kalbim ağrır. Ona bir şey olsa korkudan nefes alamam ama Ayaz sizlere de bir şey olsa benim canımdan can gider fakat Damla farklı, ona bir şey olursa ölürüm oğlum ben!” dediğinde her şeyin bir, bir bittiğini hissettim.

Öyle bir haldeyim ki ağlayamadım bile, sanki ona karşı hissettiğim her şeyi iki lafıyla kesip attı. O da beni kıskanıyormuş, insanın yakınını kıskanması normalmiş!
Onun için beni öpmek iğrenç bir şey olurmuş.
Her şeyden daha acısı anlamış, ona karşı hislerimi anlamış... Buna rağmen hiç bir şey yapmamış! Demek ki gerçekten de kardeşi olarak görüyor!
Nefesim acıdan teklese de şaşırtıcı bir şekilde rahatladığımı hissettim, üstümden büyük bir yük kalktı sanki...
Sanki hafifledim...
Onlar bahçeden çıkıp kafeye girdiklerinde, saklandığım ağacın arkasından çıkıp geldiğim gibi sessiz sedasız geri döndüm, kısa bir an düşündüm acaba beni gördü mü diye? Ama bulunduğum yerden beni görmesi olanaksız, emin beni görse kalbimi kırmamak için konuşmazdı bile.

Havanın karanlık olması ve ağacın genişliğinin benim iki katım olması kamufle olmamı sağladı bu sayede onun hakkımdaki duygularını öğrenmiş oldum.
Kafe evin yakınlarında olduğu için geri kalan yolu yürüyerek aştım. Yürümek çok daha iyi hissetmeme sebep oldu.
Üzüldüm ama yıkılmadım, şaşırtıcı bir şekilde rahatlamış gibiyim. Acaba annemin ve Güneş’in dediği doğru olabilir mi ona karşı hislerim sadece onu kaybetmemek için miydi?
Sanırım öyle ben sadece onu kaybetmek istemiyorum, insan kardeşinden vazgeçmez. Beni kardeşi gibi görüyorsa benden vazgeçmez işte bu düşünce içimi rahatlattı sanırım.
O an bir gerçek yüzüme tokat gibi çarptı, ağabeyini sevgilisinden kıskanan biri gibi davrandığımı fark ettim. Bir film vardı, orada da kadın erkek kardeşini sevgilisinden kıskanıp ayırmak için türlü şeyler yapıyordu, Allah’ım ben duygularımı yanlış mı yorumladım?
Sanırım bunu anlamam için hayatımın aşkını bulmam gerekiyor!
Güneşin de dediği gibi aşık olmadan aradaki farkı anlayamam...
Düşünce denizinde yüzerken çoktan eve gelmiştim bile, evin ışıklarının yanmıyor oluşundan evde kimsenin olmadığına kanaat getirip anahtarımla içeri girdim.
Doğruca odama çıkıp çantamı bir yana attığım gibi banyoda aldım soluğu.

Üzerimdekileri çıkarırken bir yanda küvetteki suyun doluşunu izledim. Acıdan yıkılmadığıma şaşırıyorum, onun söylediklerini duyduktan sonra ölüyor gibi hissetmem gerekmez miydi? Şuan histeri krizine girip, hıçkırıklar eşliğinde ağlıyor olmaz gerekmez miydi?
Dolan küvetin suyunu kapattıktan sonra duş jelimi suya sıktım ve köpürmesini sağladım ve küvete girip başımı geriye yasladım.
Küvetteki suyun bedenimi rahatlamasına izin verip tüm düşüncelerimi geriye attım, tüm hislerimi her şeyi unutup beynimde boş bir tuval oluşturdum.

Beni seven, bana değer veren ama beni öpmeyi, annesini öpmekle bir tutan ve bunu iğrenç bulan adamı, tek bir darbeyle gerimde bıraktım.
Madem bana karşı tüm hisleri kardeşlikten ibaret bundan sonra da aynen öyle olacak ve ben gerçek manasıyla kalbimi titreten o adamı bulduğumda, aklımdaki en güzel renklerle, o boş tuvale kalbimin sahibini resmedeceğim.
Uzun ve dinlendirici duşun sonunda bornozumu giyip odama geçtim.
Dolabımdan aldığım pijama takımını ve iç çamaşırlarımı hızlıca giydikten sonra saçlarımı tarayıp kuruttum en sonunda telefonumu da alıp yatağıma oturdum.
Sosyal medya alemine daldım, bir saat kadar oyalandıktan sonra bir film açıp izledim, en sonunda da uyuya kalmışım.

Sabah uyandığımda kendimi gerçekten dinç hissediyordum, acıdan bitap olmam gerekmez miydi?
Sanırım tüm acımı, okul bahçesinde kardeş olduğumuzu vurguladığında yaşadım ve artık üzülmeye yerim bile kalmadı.
Yataktan kalkar kalkmaz banyoya geçip ihtiyaçlarımı giderdim, daha sonra okul formamı giyip saçlarımı tarayıp düzleştirdim, eh ne demişler, beni öldürmeyen acı güçlendirir. Öldürmedi madem güçlendirecek ve ben de kardeş olduğumuzu kabulleneceğim. Ona kardeş nasıl olunurmuş göstereceğim!

Çantamı da alıp aşağı indim, “Günaydın,” dedim güçlü sesimle.
Karşılıklı cevapları aldıktan sonra her zaman ki yerime oturdum. “Ee dün görüşemedik küçük hanım okul nasıldı?”
Babamın sorusuyla bakışlarımı ona çevirip, “İyiydi, her zaman ki gibi öküz yine öküzlük yaptı, sınıfımızda iki yeni öğrenci geldi, erkek olan yanıma oturunca tahmin edeceğiniz gibi, Yaman efendi olay çıkardı ama sonunda hallettik yani bir sorun yok, ” diyerek kısaca özet geçtim.
Babam tek kaşı havada bakıp, “Seni rahatsız ediyor mu?”
“Kim, Uras mı? Yok etmiyor kendi halinde ders dinliyor ama Yaman’la aralarında bir mesele varmış sanırım, bizim ki de o yanıma oturunca yediremedi tüm olay bu.”

Annem yandan bir bakış atıp, “Kızım kızarmış ekmekler mutfakta kaldı getirir misin?” diye sorunca cevap bile vermeden ayağa kalkıp mutfağa geçtim.

Kızarmış ekmekleri tam almış salona geçiyordum ki annem mutfağa girdi, “Ne oldu durgun gibisin?” diye sordu merakla.
“Dün gizlice Yaman’ı dinledim ve onun gözünde gerçek manada bir kız kardeş olduğumu anladım. Kız arkadaşının da onun için gerçekten önemli olduğunu duyunca kendi yoluma bakmaya karar verdim. O kadar şey söyledi ki başka zaman olsa herhalde acıdan ölürüm diye düşünürdüm ama anne biliyor musun ben rahatladığımı hissettim. Evet üzüldüm ama kahrımdan ölmüyorum,” dediğimde kocaman sırıttı.
“Biliyor musun ilk başta senin aşık olduğuna o kadar emindim ki ama şimdi görüyorum ki sen onu sadece seviyorsun hepsi bu. Bunu duyduğuma çok sevindim güzelim benim, üzülmeni kalbinin kırılmasını, hele ki sana karşı benzer duygular beslemeyen biri için kendini heba etmeni asla istemem. Oh be rahatladım,” dedi derin bir nefes koyuverdi.
Anneme kocaman gülüp içeri geçtim, sıcak ekmekleri masaya koyduktan sonra ekmeğime tereyağı sürüp afiyetle yedim.

Tam kahvaltım bitmişti ki zil çaldı, “Ben kaçar gençler,” deyip başta ağabeyim olmak üzere herkesi öpüp çantamıda aldığım gibi evden çıktım.
“Günaydın güzelim,” dedi keyifli sesiyle.
“Günaydın,” dedim onun neşesini yansıtırken. Onu gördüğümde biraz da olsa kızdım, ona karşı hislerimi önemsemeyip, üstünü kapatmaya çalışması aklıma gelince gerildim.
İster istemez bir mesafe koymak istedim ve koyacağımda. Hani bir laf var ya, kırık değildir kırık olsa duramazsın diye, Yaman’da resmen aşık değildir aşık olsa duramaz, düşüncesine bürünüp kafasına estiği gibi davrandı ve beni hiç önemsemedi.
Öyle ki dün Güneş’e kimi sevdiğimi sormasının bile en önemli etkeni, konuşmadan haberimin olacağını bilmesi! Böylece Yaman’ın hiç bir şey bilmediğini düşüneceğim! Vay arkadaş dünkü kıskanç ve sinirli tavırları nasıl iyi oynadı kim bilir beni ne zamandan beri uyutuyor?
Belki de anladığını belli etmediğinde hislerimin kendiliğinden geçeceğini düşündü ama bilmediği bir şey var, ona ilgili davrandığımı fark etmesine rağmen görmezden geldiği için ona karşı içim bom boş oldu. Hemde tek cümlesiyle bitirdi hislerimi ve bunu hiç bir zaman anlayamayacak ve ben yaptığı bu adiliği hiç bir zaman unutmayacağım.

Doğruca arabaya yönelip arka koltuğa oturdum, “Güzelim öne geçsene,” dedi biraz gergin bir tavırla.
“Aman Yaman, on dakika sonra Damla’yı almaya gideceğiz arkaya otur diyeceksin hiç uğraşamam,” diyerek biraz da ilgisiz bir tavırla kemerimi bağladım.
En az bir dakika gözlerini üzerime dikse de bir şey demeyip yolcu koltuğuna geçti, yola koyulduğumuzda elime telefonumu alıp zaman öldürmeye çalıştım.
“Nasılsın?” diye sorunca ister istemez kafamı kaldırdım, dikiz aynasında beni izlediğini gördüm.
“Kötü olmam için bir sebep yok çok şükür, sen nasılsın? Damla’ya sorunlarınızı hallettiniz mi sürpriz hazırlayacaktın?”
“Evet hallettim,” dedi rahatlamış bir ifadeyle. Bu çocuk onu gerçekten seviyor!

Damla’nın evinin önüne gelmeden Yaman’a döndüm, tüm samimiyetimle, “Yaman, ben üzgünüm aranızda sorun olmak istemedim, sadece sana kızgındım hepsi bu, kusura bakma,” dediğimde yüzüne yumruk yemiş gibi kalakaldı.
“Elis, sen özür dileyecek bir şey yapmadın,” dediğinde arabayı çoktan sağ çekmişti bile.
Omuz silkmekle yetindim bana doğru dönüp gözlerimin içine baktı.
“İyiyiz değil mi aramızda bir sorun yok?” diye sordu tedirginlikle.
“İyiyiz tabi sorun yok.
“Güzel,” dedi içi rahatlamış gibi. Önüne dönüp arabayı çalıştırdı kısa zaman sonra Damla’nın evini önüne gelmiştik bile.

Damla ön koltuğu geçtikten sonra, “Günaydın,” dedi bana dönüp el mahkum, “Sana da,” dedim ve telefonuma gömüldüm, zira benimle öpüşmenin iğrenç olacağını savunan adamın, sevgilisinin dudaklarına yapışması izlemek istediğim bir manzara değil.
Yaman kendine gelip de yola koyulduğunda en az beş dakika geçmişti bile. Okul bahçesine geldiğimizde arabadan inip bizimkilerin oturduğu yere doğru ilerledim. İlk işim Güneşe sarılmak oldu ve sonra Ayaz’a döndüm ve ona da sıkıca sarıldım, “Tebrik ederim,” dedim keyifli bir tonla.
“Sağ ol güzellik,” dedikten sonra sevgilisini göğsüne yasladı.
Emir, “Ders başlamasına on beş dakika var çay kahve isteyen,” dedi.
Yaman ve sevdiceği kahve istedi, ben istemediğimi belirttim, Güneş ve Ayaz çayda karar kılınca Batu ve Emir siparişleri almaya kantine gittiler.
Güneş bana dönüp, “Fizik sorularını yaptın mı?” diye sorunca bir iki saniye dondum.
“Allah beni bildiği gibi yapsın! Ben unuttum insafsız otuz beş soru sormuştu değil mi?”
“Kızım ilk ders fizik,” diyerek beni korkutan Ayaz’a ölümcül bakışlar atıp hızla ayaklandım. “Ben kaçar yetiştirebildiğim kadarını yapacağım artık,” der demez koşa koşa sınıfa çıktım.

Neredeyse boş olan sınıfa girer girmez sırama ilerledim, beni gören Uras ayağa kalkıp yol verdi, “Günaydın,” dedim kibar bir tavırla ve yerine geçtim.
“Günaydın,” dedi gözlerini üzerime dikip. Onu görmezden gelmeye çalışıp hızla çantamdan fizikçinin verdiği fotokopileri çıkardım. Ama bilim bakalım ne oldu, bir hafta boyunca tekrar yapmadığım için çoktan formülleri bile unutan ben, şaşkın şaşkın kağıtlara baktım.
“Oha ya! El insaf!” diye söyledim sorulara bakarken. Bu soruları nasıl çözüyorduk!?
Çantamdan defterimi çıkarıp hızla örneklere baktım ama maalesef hiç benzer örnek yok. Zaten hangi hoca defterdeki örneğin benzerini sordu ki? Defterde iki artı iki kaç gibi basit örnekler varken, ödev soruların da resmen integral kadar zor sormuş!
“Of!” dedikten sonra elimdeki kalemi bir kenara bırakıp kaybetmiş olmanın bilinciyle oturdum, artık hocanın yapacağı azarladı afiyetle yiyeceğim.

Uras, kibar bir tavırla, “Müsaade var mı?” diye sorunca tüm dikkatimi ona verdim.
Mavi gözleri gözlerimle buluşunca ister istemez yutkundum, “Efendim?”
“Soruları çözmene yardım edebilirim,” dedi hafif bir gülüşle.
Bunu duyunca çölde su bulmuş kadar sevindim, “Lütfen yardım et yoksa iki hafta okul sonunda cezaya kalırım,” dedim yalvaran bir tavırla. “O zaman seni kurtarmak boynumun borcu,” dedi etkileyici bir tonla ve fotokopileri önüne çekip çözmeye başladı, yazısının güzelliğine mı yoksa soru çözme hızına mı şaşırayım bilemedim.
Uras, kısacık zamanda el çabukluğuyla soruları bitirip fotokopileri önüme koydu.
Ağzı açık ayran budalası gibi baktım! “Ben çok teşekkür ederim...” dedim şaşkınlıkla.
“Rica ederim Elis,” dedi hafif bir tebessümle.
“Hayatım boyunca hiç bu kadar hızlı soru çözemedim, bravo...”
Dişlerini gösterecek kadar içten bir gülüş attı, tam da o anda tesadüf bu ya, bizimkiler sınıfa geldi, ve bizi tam da o halde gördüler...
Ne yalan söyleyeyim şaşkınlıktan zil sesini bile duymadım...


★★★★Bölüm nasıldı?Sizce Yaman duygularında ciddi mi?Elis, ne yapmalı? 
Yaman’ın peşinden koşmaya devam mı etsin yoksa yeni aşklara yelken mi açsın?Düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için çok önemli

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


★★★★

Bölüm nasıldı?

Sizce Yaman duygularında ciddi mi?

Elis, ne yapmalı?
Yaman’ın peşinden koşmaya devam mı etsin yoksa yeni aşklara yelken mi açsın?

Düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için çok önemli.

Yeni bölümde neler olsun istersiniz?

Sizi çok seviyorum.

Elif Diril.

Kalp Ortağım: GÖNÜLÇELENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin