Günümüz (18. yy Osmanlı Dev. II.Mahmut Dön.)
Köşe başında durmuş
"Hadi oğlum MK." diyerek kendime gaz verdim ve yürüyüp
"Yemekler de geldi." diyerek içeri girecekken kapıdaki korumalar bariyerine takılmıştım. Gereksiz bir ciddiyet sahibi olup önüme gerdiği iri vücuduyla
"İçeri giremezsin." deyiverdi korumalardan biri. Yüzümü düşürerek
"Ama acıktıklarını söyleyip yemek getirmemi istediler." deyiverdim. Karşımdaki bay kasıntı
"Hüsrev Bey' in kesin emri var. İçeri kimseyi alamayız." dediğinde
"Aynı zamanda her isteklerinin anında yerine getirilmesi isteğini de hatırlatırım. Adamlar çalışıyor yahu açlıktan ölsünler mi?" diye ikna etmeye çalışıyordum. Aylardır uğraslarıma rağmen bir saniyeliğine bile içeri giremenin sinirini bastırmaya çalışırken korkulardan biri elimden tepsiyi alarak
"Git hadi, biz veririz." deyiverdiği anda beynime kanlar sıçradığını hissederek gözlerimi sinirden usulca kapadım. O an kafamda yine ufak çaplı bir fırtına kopuyordu muhtemel olarak.Gözlerim kapalıyken devreye soktuğum vampir güçlerin sayesinde ruhum iki saniye içerisinde laboratuara gidip gelmişti bile. Bu süre zarfında bembeyaz laboratuar içerisinde etrafta çeşitli otlar ve bitkilerle kaynayan koyu kırmızı kan, kezzap ve çeşitli asitler, bir sürü de ilaç gözüme çarpmıştı. Son anlarda ilaçlara odaklandığımda ise hepsi insan vücudunda kalıcı ve ciddi zararlar yaratabilen türler olduğu dikkatimi çekmişti.
Gözlerimi açtığımda ise koruma olacak bay kasıntılara sakince
"Tabii ki." diyerek gülümsedim ve yavaşca uzaklaştım oradan.
Koridorda ilerlerken
"Aman Allah' ım, korkunç şeyler olacak."
diye fısıldayabildim korkulu gözlerle duvara yaslandığım an.
Tam olarak neyin peşindeydi bu adam? Hala çözememiştim ama gördüğüm tüm malzemeler kesinlikle olacak kötü şeylerin habercisiydi.Benim gücüm de buydu, birinci gücüm olan deliliği saymazsak ikincisi yani vampir olduktan sonra kazandığım gücüm astral seyehatti. Gezginler sınıfının bir alt sınıfı olan Ruh Gezginleri içerisinde sayılıyordum. Şu kıytırık hayatımda gücümü bu ikisinden ( Delilik ve astral seyehat) alıyordum. Delilik nasıl bir güç demeyin, bir kere insanlar sizi fazla kâle almıyor e sizde onları. Dünyanın en güzel şeyi bu bana göre. Deli kişilerin normal kişilere göre daha geç yaşlandığı da kesinlikle doğru. Herşeyi beş dakikadan fazla takmıyorum, dert edinmiyorum, üzülmüyorum, ve bir sebep olmasa bile eğlenebiliyorum. Mesela müziğin olmayışı dans etmeme, mutsuzluk gülmeme, kurallar onları çiğnememe ya da hüzünlü şeyler mutlu olmama engel değil. Ben istediğim an istediğim yerde istediğim şekilde davranabilirim.
Bence bu mükemmel birşey ve başkalarının aksine benim için çok normal.
Normallik nedir? Alışılagelmiş bir durum, bir nevi sıradanlık hâli değil midir? İnsanların genel kanaati kimin veya neyin normal olduğuna karar verirken ve sözüm ona normâl insanlar farklı olana büyük bir baskı uygularken ben farklılığımla gurur duyuyorum ve her geçen gün onlar gibi olmadığıma şükrediyorum.Benimle aynı yetenekte kişiler olsa danışırdım ama yoktu. Bu yüzden ilk zamanlar benim lanetim gibiydi. Onu kullanmak ve yönetmek bir hayli güç olmuştu. Rüyasına, odasına hatta tuvalet ve banyosuna yanlışlıkla seyahat ettiğim kişileri hatırladıkça gözlerim kanıyor. Tabi kimisine yalnızca ruhum gidiyor ve o kişinin bundan haberi olmuyordu. Onun dışında bir silüet şeklinde bedenimle ruhum aynı anda da gidebiliyordu. Bu şekli dadece rüyalara seyehatte oluyordu. O zaman o kişinin de uyandığında beni hatırlama ihtimali vardı. Gücümü bildikleri için işte bu şekliyle bir çok düşman kazandığımı inkar edemeyeceğim. Bilmeyenlere daha heyecanlı olabilirdi tabii.
Mutfakta oyalanırken birden aklımda bir ışık yandı. Hemen en lezizinden bir insan kanı çıkardım dolaptan. Elimdeki torbaya yüzümü buluşturarak bakıverdim ve el ucuyla tezgaha atıverdim. Kim bilir bunun için hangi cana kıyılmıştı. Genelde Hüsrev bu kanlar için bir vampir kolonisi ile anlaşıyordu. Onları koruma ve türlü yardımlar karşılığında düzenli olarak poşet poşet insan kanı satın alıyordu. Hastahaneden kan bağışı yapan insanlardan getirdikleri söyleniyordu ama iç yüzünü kimse bilmiyordu. Tabi bunun dışında hobi olarak ava çıkmayı ihmal etmiyorlardı. Adı üstünde
"Avcılar" dı onlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ISIRIK
FantasyNOT: SAHİPLEN.COM adresinden telif hakkını üzerime almış bulunmaktayım. Çalıntı durumunda yasal işlem başlatılacaktır. Dilâ 19. yüzyıl Osmanlısında uğradığı bir saldırıda yaralanıp bilincini kaybeder. Gözlerini açtığında kendisini kurtardığını söyl...