✨ZOMBİ:ÖLÜLERİN DİRİLİŞİ

76 48 11
                                    

Günümüz/İstanbul
Heryeri karıştırarak etrafı iyice aradıktan sonra tek gördüğüm tek tük malzemelerdi. Bunları daha önce ruhum bedenimden ayrıldığı anda da görmüştüm. Önümdeki meyan kökü, kezzap ve türlü zararlı ilaçlar üzerinde bakışlarımı gezdirirkan parçaları birleştirmeye çalışıyordum.
Ama nafile olmuyordu.

Tüm bunlar ne anlama geliyordu bir türlü anlayamıyordum.
Hüsrev tıbbi şeyleri pek sevmediğim konusunda haklıydı. Ama bir dakika eğer onlardan bir parça alıp William' a götürürsen belki o burada neler döndüğünü anlayabilirdi. Hemen eldiven takarak parçaları almaya koyuldum.

Bitirmeye yaklaştığımda karşı duvarda yamuk duran tablo dikkatimi çekti. Elimdekileri ceplerime koyarak tabloya yaklaştım. Gözlerimi bir an bile ayırmamıştım bunu yaparken. Ellerim tabloya giderken duvardaki el izini farkettim.

Aklıma aniden gelen düşünceyle tabloyu yerinden çıkardığımda karşımda üzerinde anahtar deliği olan bir kasa duruyordu.
"Vay vay vay..."
sözlerinin ağzımdan çıkması ile keyfim yerine gelmişti. Kasayı kontrol ettim fakat kitliydi. Ama bu bana engel dahi olamazdı çünkü kilitli kapıları açmakta oldukça ustalaşmıştım.
Rahmetli babam çilingirdi ve daha üç dört yaşlarımda her kilitli kapıyı açabiliyordum.

Hemen ceplerimi yoklayarak eline gelen tırnak makasının bıçak kısmıyla açmayı denedim fakat kilit için fazla kalın gelmişti. Etrafta bulduğum türlü şeylerle denedikten sonra son olarak küçük bir tek parçasıyla denerken
"klink" diye bir ses çıkararak kilit yerinden oynadığı an sevinç çığlığı atmamak için zor tuttum kendimi.

Hızla kapağı açtığımda çekmece tarzı birşeyle karşılaşıverdim. Kendime doğru çekerek yerinden çıkarıp masa üzerine koyuverdim. İyi ama tüm bu tüpler ne içindi. Bir karış boylarında parmak kalınlığında ince, uzun ve bir çekmece dolusu içi siyah sıvılarla dolu tüpler vardı.

Birini elime alıp ışığa tutarak inceledim. Biraz yoğun bir sıvıydı fakat ne olduğu konusunda hiç bir fikrim yoktu.
O sırada korkunç bir tıslamaya benzeyen bir sesle tüylerimin ürpermesine engel olamadım.

Kafam sesin geldiği yöne ani bir hareketle çevrilince yan tarafta bir kapı dikkatimi çekti. Çekmeceyi kasaya yerleştirirken tüplerden birini gömleğimin iç cebine atarak kasayı kilitledim ve tabloyu aynı şekilde yerine asarak yüzümde beliren korku dolu bir ifadeyle usulca sesin geldiği kapıya yaklaştım.

Bu sırada ayak sesleri duyulmaya başlanmıştı.
Sesler giderek te ana kapıya yaklaşıyordu. Paniğe kapılarak önünde durduğum kapıya bakarak içeriden gelen korkunç seslere aldırmamaya çalışarak içeriye atıverdim kendimi.
Her yer karanlıktı kapıya yüzüm dönük iken arkamdan gelen iğrenç tıslama ve fısıltımsı sesleri duyabiliyordum. Bedenimi baştan aşağı korku ve ürperti kaplamıştı. O an tüm tüylerinin diken diken olduğuna yemin edebilirdim. Dışardan gelen sesler artık laboratuar içerisinden gelmeye başladığında hekimlerin geldiğini anlamıştım. Bu da ışığı yakamayacağım anlamına gelir.

Arkamı dönerek oraya baktığımda göz gözü göremeyecek denli karanlıkta fakat kim ya da neyden çıktığını anlayamadığım bir takım sesler duyuluyordu. Dışarıda gündüz iken içeri neden gece gibi karanlıktı? Aklım almıyordu gündüz vakti bir oda nasıl böyle zifiri karanlık yapılabilmişti.
Belki de bir vampirin özel yeteneğidir bilemiyorum.

Ceplerimi yoklayarak etrafı hafif aydınlatabilecek bir şeyler aradım. Eline gelen kibritle sevindim. Az önce samanlığın patlmasına sebep olduğum kibrit o hengamede iyi ki cebime atabilmişim. Hemen bir kibrit çakıverdim ve ışığı kaldırarak karanlık odaya tuttuğumda geniş bir oda olduğunu anlamıştım ve etrafta bir sürü kafes vardı.

ISIRIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin