Alabileceği en koyu sarı renkte parlayan dolunay, ışığını dans ettirircesine etrafa saçarak zifiri iken alacakaranlığa çevirmeye başladığı bu orman içerisinde yalpalayarak yürümeye çalışıyor, ağaçlardan destek alarak ilerlerken ara sıra düşüp kalkıyordum. Ormanda guruldayan karnımın seslerine aldırmayarak kana susamış halde öylece yürürken baş dönmelerim giderek artmaya başlamış gördüklerim gerçek mi yoksa halisülasyon mu ayırt edemiyordum.
Gözlerim kararıyor adeta önüne siyah bir perde iniyor ardından onu zar zor onu aralıyordum fakat tekrar tekrar iniyordu o siyah perde gözlerime. Uzun süre direnerek yürümüştüm, aniden yorgun düşüp olduğum yere yığılıverdim. Acıyan suratımın hissiyle inlediğimi hatırlıyorum. Gözlerim kapandığında o sahneyi anımsadım. O hain planı... Bana kurulan bu tuzağa nasıl düşmüştüm öyle?
Telaşlı telaşlı aceleyle eski püskü bir eve girdim. Her yer bomboştu, harabe bina içerisinde etrafıma bakınarak ilerliyordum. Ara sıra
"Kimse var mı?" diye seslenerek ilerliyor, gözlerim birilerini arıyordu. Hızla birinin yaklaştığını hissettiğimde sırtıma saplanan bir acıyla irkildim.Bir ses
"Birini mi arıyordun?" diye haykırdı arkamdan. Ses neredeyse kulağımın dibinden gelmişti. Kafamı hafifçe yana çevirdiğimde meşalenin aydınlattığı duvarda sırtıma iğne ya da çivi gibi küçük birşey saplayan bir adam gölgesi gördüğümü hatırlıyorum. Sapladığı her ne ise verdiği acı ise tarif edilemeyecek kadar büyüktü.Uyuşan dizlerim direncini kaybettiğinde tanıdık gelen sesi bir yerlerden çıkarmaya çalışırken yere yığılıverdim. Birden anımsadığım bu sahneyle irkilerek açtım gözlerimi. Karanlık ormanın orta yerinde yüzüstü yatıyordum. Beynimin hücreleri adeta uyuşmuş bir şekilde az önce olanları hatırlamak için zorluyordum. Biri bana birşey saplamıştı ve şuan bu haldeydim.
Olanların çoğu kısmı bulanıktı zihnimde. Hatırlamaya zorladım, karanlığın etkisiyle büyüyen ve bir gölgenin yaptıkları karşısında ağırlaşan gözlerim yuvalarından fırlayacak gibi sızlıyordu.
Tekrar yorgun düşerek göz kapaklarım ağırlaşıverdi, birkaç dakika sonra direncimi yitirdiğimde kapanıverdi gözlerim. O harabe binada sağ yanağıma yüzüstü yıkıldığımda yalnızca siyah ayakkabılarını seçebildiğim karanlık bir adam etrafımda dönerek
"Belki de o sinir bozucu kontrolünün bozulma zamanı gelmiştir. Ha William." diyen sözleriyle kulaklarımın çınladığını duyabiliyordum.Adamın yüzüme doğru yaklaşarak eğildiğini üzerimdeki gölgesinden anlayabiliyorum. Yüzüme yaklaşan gölge nihayet netleştiğinde "Hüsrev." diyerek dudağımdan dökülüvermişti adı. Yüzüme oldukça yanaşmış
"Bakalım ilk kurbanın kim olacak?"
diyerek attığı ürkütücü kahkahalarıyla doğrulup etrafımda dolanmaya devam etti.Hüsrev avcı vampirlerin lideri idi, en büyük düşmanım. Ya da sözümü geri alıyorum, en büyük düşmanım olmak için sıraya girmesi gerek.
Bana çaresiz halde yardım için gelen kadını da o ayarlamış olmalıydı. Güya kocası evde bir başına ölümle savaşıyordu, ben de hekimlik içgüdüsüyle koşarak gelirken tuzak olabileceği ise aklımın ucundan bile geçmemişti.Kendime kızarak ağırlaşan göz kapaklarım karşısında direniyordum. Zar zor çıkarabildiğim cılız sesimle
"Bana n'aptın?" diyebildim. Duymuş olacak ki tek dizinin üzerine çökerek suratıma yaklaştı tekrar o iğrenç sürat ifadesi.
"Elinde tuttuğu şırıngayı kaldırarak loş karanlığında etkisiyle ürkütücü görünürken
"Birazdan elin, kolun uyuşacak ardından gözlerin kararacak ve kalp atışın duracak." dediğinde etkilerini tarif ettiği bu ilaç bir yerden tanıdık gelmişti.Hastahanede hastalara acılarını hissetmemeleri için enjekte ediyorduk. Avcı vampir, sinir bozucu sesiyle
"Uykuya dalacaksın ardından uyandığında kontrol elinde olmayacak, kendini kaybedeceksin."
diye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ISIRIK
FantasiaNOT: SAHİPLEN.COM adresinden telif hakkını üzerime almış bulunmaktayım. Çalıntı durumunda yasal işlem başlatılacaktır. Dilâ 19. yüzyıl Osmanlısında uğradığı bir saldırıda yaralanıp bilincini kaybeder. Gözlerini açtığında kendisini kurtardığını söyl...