"millet, kahvaltı hazır!" diye bağırdı chan. birkaç dakika sonra ise felix koşarak kendini sandalyesine attı.
"yay~ kahvaltıyı minho hyung hazırlamış." sonrasında ise herkes mutfakta toplandı. woojin ne kimseyle göz teması kuruyordu, ne de konuşuyordu.
"hey, sen iyi misin?" diye sordu minho. sorusunun kötü bir amaç taşımamasına rağmen woojin onu umursamamıştı.
"umarım öylesindir.""bir dakikalığına da olsa çeneni kesemez misin?" dedi woojin.
"evet... tabii ki." minho başını aşağı eğdi ve yemeğini yemek yerine elindeki çatalıyla beraber yemeğiyle oynamaya başladı.
chan minho'nun kulağına eğildi ve fısıldadı, "minho, onun hakkında bu kadar düşünme ve yemeğini ye." minho ona burukça gülümsedi ve yemeğini yemeye başladı.
"dinleyin. bugün dışarı çıkacağız. hepimiz." dedi chan.
"bu işimize geri döndüğümüz anlamına mı geliyor?" diye sordu jisung.
"öyle de denebilir ama bu gece biraz eğlenmeye çalışacağız."
"ama hyung ya insanlar bizim kim olduğumuzu öğrenirlerse?" diye bir soru daha sordu seungmin.
chan'ın cevabı ise, "yapamazlar. yüzlerimizi hiç görmediler." oldu.
"sen öyle diyorsan... ama ben hastaneyi de kontrol etmemizi istiyorum." dedi changbin.
"edeceğiz."
"o zaman haydi gidelim." felix heyecanla ayağa kalktı.
"ben bulaşıkları yıkayana kadar olmaz." diye itiraz etti minho.
"sana yardım etmeme izin ver hyung." jeongin ayağa kalktı ve tabaklardan birkaçını aldı.
etrafı temizledikten sonra dışarı çıktılar. büyük olan arabayı aldılar ve chan sürücü koltuğuna geçti. şehre gidiyorlardı. chan kırmızı ışık yanınca arabayı durdurdu. ardından kafasını çevirdi ve minho'ya baktı.
"bana nerede duracağımı söyle, tamam mı?" minho kafasını salladı. chan tekrar sürmeye başladı.
15 dakika süren bir yolculuktan sonra minho, "chan hyung, burada dur." dedi.
chan arabayı durdurdu ve herkes indi."sana güvenemeyeceğimizi biliyordum. sen bizi kahrolası polislere getirdin." dedi woojin.
"minho neden buradayız?" diye sordu çocuğa chan. minho'nun bunu yapabileceğine inanmak istemedi.
"sadece bana güven lütfen. söz veriyorum hiçbir şey olmayacak." ve binaya girdi. diğerleri tereddüt ettiler ama sonra onu takip ettiler. minho binaya girerken herkes koltuklarından kalktı.
polis memurlarından biri, "bay jeon'u arayın." dedi.
chan ise, "neler oluyor minho?" diye sordu.
"endişelenme hyung. bu ö-"
"minho~" tanıdık bir ses duydu. ardından çocuk koştu ve minho'ya sarıldı. "neredeydin? çok endişelendim. üzgünüm babama bu haberi yaymasını söyledim çünkü ben sadece çok endişelendim. ve..."
"hey hey, sakin ol jungkook. ben iyiyim. kaçırılmadım. sadece memleketime gitmiştim çünkü çocukluk arkadaşlarımı özledim. evet, bugün benimle geldiler ama yakında geri dönecekler." minho, en yakın arkadaşına yalan söyledi. woojin nedenini merak etti.
"minho, iyi olduğunu görüyorum." bu jungkook'un babasıydı, baş komiser.
"evet efendim, öyleyim."
"bak jungkook, sana beklememiz gerektiğini söylemiştim. endişelenme minho, bundan sonra bu haberi yaymayı bırakmalarını söyleyeceğim."
"teşekkürler bayım. gitmeliyim jungkook, arkadaşlarım yakında gidecekleri için onlara etrafı gezdirmeliyim." dedi ve arkadaşına sarıldı.
"tabii ki, ama bir dahaki sefere geldiğinde onları bana da tanıt." dedikten sonra minho'ya sarılmayı bıraktı.
"tamam, görüşürüz." hepsi de eğildi ve arabaya gittiler.
"gördün mü, sana söylemiştim." minho kıkırdadı.
"evet. peki... şimdi nereye gitmek istersiniz?"
"haydi alışveriş merkezine gidelim ve orada da kahve içelim. üstelik minho'nun da kıyafetlere ihtiyacı var." diye yalvardı hyunjin.
chan, "o zaman alışveriş merkezine gidiyoruz." dedi ve hepsi de arabaya bindiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ー don't kill me, love me ♡ banginho
Fanfiction❝bir çetenin üyeleri yanlışlıkla minho'yu kaçırıp onu liderlerine, chan'a, getirirlerse neler yaşanırdı?❞ /hyunsung ☆ changlix\ ᐷ çeviri, angst.