"hoşça kalın millet. sizinle tanışmak güzeldi." dedi jungkook.
"güle güle hyung."
saat geç olduğu için çocuklar eve geri döndüler. bütün gün kasabada yürümek onları çok yormuştu. eve girer girmez hepsi de odalarına koştular.
"minho, daha değişmedin mi?" diye sordu chan, odadayken.
"değiştirdim hyung." dedi banyonun kapısını aralarken minho.
"gel buraya otur. sana söylemem gereken bir şey var." minho yatağa doğru yürüdü ve chan'ın yanına oturdu. "bu senin omuzun hakkında."
"ne hakkında?"
"hayır, demek istediğim..." chan iç çekti. "o adamları gönderen kişi... inanması güç olacak biliyorum ama..."
"chan, söyle." minho elini chan'ınkinin üzerine koydu.
"o benim babamdı. korkma, tamam mı? herkesin onun öldüğünü ve onu benim öldürdüğümü bildiğini biliyorum, ama öyle değil ve çocuklar bunu biliyor."
"bu nasıl mümkün olabilir?"
"bak. babam annemi dövüyordu. çok kötü. yapabileceğim tek şey ağlamaktı ve sonuç olarak beni bunun için dövdü. bir gün yine beni dövmek istedi ve annem onu engellemeye çalıştı, bu yüzden onu öldürdü. korkmuştum. bu yüzden bir mutfak bıçağı aldım, elini bıçakladım ve kaçtım. komşular çoktan polisi aramıştı bile. o korkak onu yakalayacaklarını bildiğinden sahte ölümünü belgeledi. ondan sonra ismini değiştirdi ve şimdi hâlâ yaşıyor. ve bence o benim ölmemi istiyor." chan bitirdiğinde minho'ya döndü ve onun ağladığını gördü.
"neden ağlıyorsun?"
"ben... ben sadece... bunu sana yapmaya nasıl cüret edebilir?" minho hıçkırdı.
"şimdi her şey yolunda, gerçekten. haydi sadece uyuyalım, tamam mı? hiçbir şey olmayacak." dedi ve minho'nun yatağa uzanmasında ona yardımcı oldu. ve böylece uykuya daldılar.
minho uyandığında yatak boştu. hızlıca kıyafetlerini giyip oturma odasına koştu.
"minho?" woojin kafasını mutfak kapısından dışarı çıkardı.
"woojin hyung, chan nerede?" diye sordu çocuk.
"oh, chan mı? o dışarı çıktı. alışveriş merkezine gideceğini söyledi ya da bilmiyorum... neden ki?"
"hayır, sadece..." telefonu minho'nun sözünü yarıda kesti. telefonunu cebinden çıkardı ve baktı. bir mesajdı.
***********: minho bu benim, chan. benimle alışveriş merkezinde buluş.
mesajda bunlar yazıyordu. ayakkabılarını giymeye başladı.
"woojin, ben dışarı çıkıyorum. chan beni çağırdı." diye bağırdı.
"tamam." woojin mutfaktan ona tekrar bağırdı.
minho evden çıktı ve woojin'in arabasını alıp alışveriş merkezine doğru sürmeye başladı.
oraya varır varmaz arabadan indi ama aniden ağzının etrafında bir bez hissetti.
gözleri ağırlaştı ve kısa sürede her şey karanlığa büründü.chan alışveriş merkezinden çıktı ve otoparkta woojin'in arabasını gördü.
"woojin burada ne arıyor?" arabaya doğru yürüdü. kapıları açıktı ve anahtarı da üzerindeydi. garip, diye düşündü. ardından arabaya bindi ve eve doğru sürmeye başladı.
"woojin." eve girer girmez bağırdı.
"chan?" çocuklar mutfaktan çıkıyorlardı.
"araban alışveriş merkezinin önünde ne yapıyordu?"
"minho almıştı."
"nasıl yani?"
"evet. bu arada minho nerede? onu senin çağırdığını söylemişti."
"ne, ben öyle bir şey yapmadım. ben..." chan ne olduğunu fark etmiş gibiydi. "hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır."
"chan, neler oluyor?" diye endişeyle sordu jisung.
"bu o. minho'yu aldı. bundan eminim."
"ne yapacağız?"
"o beni istiyor, minho'yu değil. ona hiçbir şey yapmayacak. en azından biz böyle umalım."
* * *
"vay, vay, vay. burada kimimiz varmış?" minho gözlerini açar açmaz bunları duymaya başladı. "ya bu bizim channie'nin sevimli minho'su değilse?" adam güldü. "nasıl... nasıl... yazık..."
"sen kimsin?" minho ayağa kalkmaya çalışırken bunu sordu ama başaramadı. bakışlarını aşağı doğru çevirdiğinde ayaklarının ve ellerinin bağlı olduğunu gördü.
"chan sana söylemedi mi? hayal kırıklığına uğradım." gülmeye devam etti.
"sen chan'ın babasısın." minho'nun yüzü karardı.
"evet benim canım."
"benden ne istiyorsun?"
"senden? hiçbir şey. ama chan'dan..."
"onu asla alamayacaksın." diye bağırdı minho.
"oh, canım. burada olduğunu anlayacağı ilk an bana koşacak." ve yeniden gülmeye başladı.
"hayır." minho titrek bir şekilde bunları söyledi.
"onu görüş alanımdan çıkar." diye emir verdi. bunun üzerine minho odadan sürüklenerek çıkarıldı.
"chan." diye fısıldadı gözyaşları yanaklarından öylece akıp dururken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ー don't kill me, love me ♡ banginho
Fanfiction❝bir çetenin üyeleri yanlışlıkla minho'yu kaçırıp onu liderlerine, chan'a, getirirlerse neler yaşanırdı?❞ /hyunsung ☆ changlix\ ᐷ çeviri, angst.