eve dönüşleri hyunjin onu bozana kadar gayet sessizdi.
"hyung arabayı durdurabilir misin? kendimi hiç iyi hissetmiyorum."
"ne yapabilirim?" dedi woojin.
"woojin hyung, herhangi bir kafenin yakınlarında durabilirsin ve hyunjin de lavaboyu kullanıp kullanamayacağını sorabilir." dedi minho. woojin ona güvenmese de hyunjin'e değer verdiği için dediğini yapmaya karar verdi. araba durur durmaz hyunjin hızla inerken jeongin de onun peşinden koştu.
"peşlerinden git seungmin, bu ikisi bir belaya neden olabilir." woojin konuşmayı bitirdiğinde seungmin de arabadan inip onların peşinden gitmeye başladı.
woojin ise minho'yla kalmak istemediği için arabadan çıktı. bir anda yüzlerini kaplayan siyah maskeli insanlar tarafından kuşatıldıklarında, arabaya yaslanıyordu.
"ne istiyorsunuz? kimsiniz?" diye sordu woojin. hiçbir şey söylemeden saldırmaya başladılar. woojin dövüşmeye başladı. minho ise bu gerçekler karşısında şok olmuş ve biraz da korkmuştu. gözleriyle etraftaki seungmin'i ya da diğerlerini aramaktan ileri gidemiyordu. nasıl kavga edileceğini bilmiyordu o yüzden hiçbir konuda yardımcı olamadı.
woojin hiç durmadan tekmeliyor ve yumrukluyordu ama onlar yine de ayağa kalkıyor ve ona tekrar saldırıyorlardı. minho yavaşça arabadan indi ve gördüğü bir sonraki şey onun nefesini kesti.
"woojin." diye bağırdı.
woojin sadece minho'nun sırtıyla yüzleşmek için geri döndü. çocuk tökezleyerek woojin'in kollarına düştü. woojin aynı anda kollarındaki çocuğun hem güçlükle nefes aldığını hem de omzundan akan kanları fark etmişti.
"woojin hyung." seungmin'in bağırışını duydular. ardından üç çocukta onlara doğru koşmaya başladı.
"woojin, minho." chan, jisung, changbin ve felix de aniden ortaya çıktılar. chan minho'ya koşup ona sarıldı.
"ne oldu?" diye sordu.
"şimdi... bunun zamanı... değil chan..." minho güçlükle nefes alıyordu. "onlar hâlâ... buradalar."
"sizi piçler, tüm kemiklerinizi kıracağım." diye gürledi. chan'ı böyle görünce hepsi de oradan toz oldular. "arabaya binin. changbin sen kullan."
"tamam chan." dedi changbin. arabaya bindiler ve changbin olabildiğince hızlı sürmeye başladı.
"ne oldu minho?" diye sordu chan, minho'nun elinden tutarken.
"benim hatamdı chan." dedi woojin. "bana kimin saldırdığını görmedim, minho beni engelledi ve... ve bıçaklandı. adamın bıçağı varmış ve..." woojin gözyaşlarını tuttu. minho'ya güvenmediği için kendini suçlu hissediyordu.
"sorun değil woojin hyung. ben iyi olacağım." minho woojin'e gülümsedi.
"teşekkür ederim." ve en sonunda gözyaşlarına boğuldu.
"sen de iyi misin hyung?"
"minho konuşma. daha hızlı sür changbin. hatta tekrar hastaneye sür."
"gerek yok chan. eve sürsün. sadece omuzumda ve o kadar da derin değil. eğer hastaneye gidersek bunun nasıl olduğunu sorarlar ve başımız derde girer." dedi minho.
"emin misin?" chan sordu, minho sadece gülümsedi. "eve sür changbin."
* * *
"efendim, chan o çocukla ilgileniyor gibi görünüyor."
"anlıyorum. adı ne?"
"minho."
"hm, oh bakalım şimdi ne yapabileceksin channie, sadece bekle." adam bir manyağı andırır bir şekilde güldü. "şu minho denen çocuğu bana getir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ー don't kill me, love me ♡ banginho
Fanfiction❝bir çetenin üyeleri yanlışlıkla minho'yu kaçırıp onu liderlerine, chan'a, getirirlerse neler yaşanırdı?❞ /hyunsung ☆ changlix\ ᐷ çeviri, angst.