chan yukarı, odaya çıktı. sinirliydi. yatağına yastık ve battaniyeleri aldı ve öfkeyle yere attı. balkonun kapısını araladı. dışarı çıktığında rüzgar yüzüne vuruyordu. iç çekti. çocuğun haklı olduğunu düşünüyordu. ama o kimdi ki? o chan için bir hiç kimseydi, öyleyse neden çocuğun söylediklerini umursuyordu?
chan geri döndü ve kendini yatağına attı. tavanı inceledi. kafasından binlerce düşünce geçiyordu. neden planlarına katılmıyordu? sorunun cevabını biliyordu ama çocuk bunu bilmiyordu. duygularını kontrol edemiyordu. sinirlendiğinde her şeyi mahvediyor ve bu da birçok soruna yol açıyordu. bu yüzden üyeler onun gitmesine izin vermiyordu. çok geçmeden chan uykuya daldı ve kendi üzerini bile örtemedi.
ertesi gün çocuklar her zamanki gibi uyandılar, kahvaltı yaptılar ve her zaman olduğu gibi yine "iş"lerini yapmaya gittiler.
çocuklar günlerini boşa harcadılar. her zaman olduğu gibi. ve chan'ın kırdığı şeyleri bulmak için geri döndüler. ve bu da her zaman olduğu gibiydi. her zamanki gibi bir müzik açtılar, ama sürpriz yapmak yine her zamanki gibi onlara yardımcı olmadı. çocuklar korktu ve odalarına gittiler. söz konusu olan çocuk kızdığında kimse onun yanında bulunmak istemiyordu.
chan evin içinde dolaşıp her şeyi kırmaya başladı, ta ki o hücrenin kapısına gelene kadar. bir ses duyduğunda oradan ayrılmak üzereydi. şarkı. birisi şarkı söylüyordu. ama ses çatladı, şarkıyı söyleyen kişi ağlıyor gibiydi. chan yavaşça içeri girdi. orada, pencerenin altında, minho ve onun yanaklarında geziye çıkmış olan gözyaşları duruyordu. şarkı söylüyordu. sesi çok yumuşaktı, tıpkı chan'ın annesi gibi. bu chan'ı sakinleştirdi.
*gece gökyüzü çok parlıyor
dört bir yanından yıldızlarla birlikte
keşke o sihirli denizin
bir parçası olabilseydimkanatlarımı açıp uçmak için
gökyüzünde yüksek ve
yıldızlar kadar parlak olmak için
karanlıkta kaybolanlara yardım etyollarını bulmalarına yardımcı olmak için
onların sana inanmasını sağla
karanlık bile ışığa ihtiyaç duyar
oradan gerçekten çıkabilmek içinama burada olduğumu bil
bu kafesin içinde kilitli olduğumu
özgür olmak istediğimi
ve bu zincirlerden arınmış olmayı*
(şarkının adını da yazara sorarsınız artık, çünkü o yazmış :o)chan hücrenin kapısını sessizce açtı ve ayak parmaklarını içeri soktu. ve minho'nun birden başı dönmeye başladı. dengesini kaybetti, düşmeye hazırdı ama chan yere düşmeden önce minho'yu yakalamak için yeterince hızlı bir tepki verdi. çocuk titriyordu.
chan, çocuğun dudaklarının soğuktan ne kadar da mavileştiğini ve gözlerinin de kırmızı ve kabarık olduğunu, muhtemelen ağladığını fark etti. chan çocuğun soğuk bedenini kucakladı ve odasına götürdü. odaya girdikten sonra chan, çocuğun bedenini yatağa yavaşça yerleştirdi ve battaniyeyle örttü.
(chan'ın odası.)
chan, çocuğun yemesi için sıcak bir şeyler yapmaya, mutfağa gitti. bir süre sonra ise elinde bir kase çorba ile geri döndü. chan, minho'nun bir zamanlar mavi olan dudaklarının güzel bir pembeyle gölgelenmeye başladığını fark etti ve çocuğu uyandırdı.
"al, ye. ve endişelenme, içine zehir falan katmadım." chan, kaşığı minho'nun ağzına yaklaştırdığını söyledi. minho çok açtı. ve bu yüzden chan'ın kendisini çorbayla beslemesine izin verdi.
çorba bittiğinde ise, "dinlen." dedi. sonrasında ise odadan çıkıp kaseyi mutfağa koydu. geri döndüğünde minho çoktan huzur içinde uykuya dalmıştı. chan da yatağın diğer ucuna kıvrıldı ve o da uykuya daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ー don't kill me, love me ♡ banginho
Hayran Kurgu❝bir çetenin üyeleri yanlışlıkla minho'yu kaçırıp onu liderlerine, chan'a, getirirlerse neler yaşanırdı?❞ /hyunsung ☆ changlix\ ᐷ çeviri, angst.