2014
Tony, gözlerini yavaşça ve adım adım titrekçe açarak küçük pencerenin izin verdiği kadar ışık girmesini sağladı irislerine. Ağzındaki kötü tattan olsa gerek yüzünü buruşturdu ve tek kişilik yatağının hemen bitişiğindeki komodinden suyuna uzandı.
Sonra üzerindeki yorganı elinin tersiyle atarak ayaklarını, demirden dövme, fazla rahat sayılmayan fakat yine de idare edilesi yataktan sarkıttı. Bir süre ayılmayı bekledi çünkü her zaman, zaman alırdı.
Elinde tuttuğu su bardağından birkaç yudum aldı ve ardından onu eski yerine koyarak ayaklarının halısız, taştan zeminle temasına izin verdi. Yüzünü, odanın hemen çaprazındaki küçük lavaboda yıkadıktan sonra, yine aynı oranda küçük sayılan mutfak tezgahına yönelerek vitamininin olduğu kutuya uzandı. Fakat aradığı şey orada yoktu. Siktir dedi yüksek sesle. Sonra anında dudaklarını birbirine kapattı, sanki ona "hey! diline dikkat et" diyebilecek birisi varmış gibi.
Vitaminler Tony'nin buradaki tek ve en önemli güç kaynağıydı bu yüzden, akşam Josh geldiğinde yanında vitamini de getirmesini umdu.
Karnının acıktığını hissettiğinde mutfak tezgahının yanına konumlandırılmış buzdolabına yöneldi ve bir paket süt çıkarttı, sonra mısır gevreğini. Fakat tam o anda aklına gelen şeyle mısır gevreğine giden eli durdu, havada öylece bir tüy misali asılı kaldı.
İrkildi, sakin benliğinin birden eriyip ayağının altındaki zemine aktığını hissetti. Bu odanın hapishanesinde yaşayalı, arkadaşları ve Steve'inden ayrılalı tam iki sene olmuştu.
İki sene önce bugün Tony, hayatında onu mutlu eden her şeyi kaybetmişti. Evet, her şeyi kelimenin tam anlamıyla kaybetmişti ve bu tek pencereli daracık odada, çektiği cehennem azabına eşlik edecek bırakın tek bir insan, tek bir canlı bile yoktu.
Fakat esmer adam bütün bunlara rağmen kendisini kaybetmemişti. Alışılmışlığın hissettirdiği uyuşukluk hissi ve damarlarında akan kandan tutun tırnaklarının ucuna kadar süregelen o yakıcı acı yardımcı olmuştu ona bu süreçte. Sorun aslında bu değildi. Sorun, Tony'nin yalnızlıkla sınanıyor oluşuydu.
Küçükken anne ve babası tarafından terk edildiğinde, hayatın acı bir gerçeğiyle daha yüzleşmiş ve bir şey fark etmişti.
Yalnız kalmaktan ödü kopuyordu.
Ve işte, neticede kalmıştı. Oturup sohbet edebileceği hafif kararmış dört duvardan başka bir şeyi yoktu elinde. Bu gerçeğin kalbinde açtığı boşluk ve bu boşluğun yarattığı aitsizlik hissi gözlerine yansıyordu esmer adamın.
O kadar uzun zaman olmuştu ki, aitlik kavramını da lügatında yitirmişti. İçindeki pek çok şey gibi onlar da intihar etmişti ve Tony çabalamamıştı bile. Sadece duvara bir çentik daha atmış, gözündeki yaşların sanki gülümsemek kadar normal bir şeymiş gibi akmasına izin vermişti. Artık duygular da karışıktı. Mutluluğun beraberinde sürüklediği o kocaman gülüşler ve göz pınarlarından boşalan gözyaşları aynı kategorideydi Tony için. Normalde birbirlerine tamamen zıtken esmer adam, onları tek bir noktada birleştirebilmişti.
Hep yaptığı gibi yatağının bitişiğindeki duvara bir çizik daha attı. Elleri, sanki sibiryadaymış gibi titrekti. Onları gözyaşları takip etti. Sonra dizlerinin üzerinde durduğu yatağa tamamen uzandı ve onları karnına kadar çekti. İçerisi sıcaktı fakat Tony üşüyordu.
Omuzlarının sarsılmasına engel olamazken güçsüz sesinin nefesiyle beraber duvara çarpmasına izin verdi, sayıklar gibi bir ses çıkarttı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
west coast • stony
FanfictionSteve Rogers, yedi senedir ölü zannettiği sevgilisinin aslında bir odaya hapsedildiğini öğrenir. • şiddet ögeleri ve tetikleyici unsurlar barındırır, etkilenecek olanlar lütfen okumaya başlamasın. • tamamlandı.
