• you can rest now •

2.3K 185 313
                                        


"Dünya, hassas kalpler için cehennemdir."

Boş sokağın aydınlattığı güneş, demirden dövme evin kapısına ışık huzmelerini gönderirken kapının önündeki, eve senelerdir girilmediğini belli eden yıpranmış paspasa bir süre bakma ihtiyacı hissetti Tony. Üniversite birinci sınıfta, işten kazandıkları parayla ev için aldıkları ilk eşyaydı. Bu paspas Tony'e, aşık olduğu adamla kimsenin yardımı olmadan bir eve çıkabilmenin haklı gururunu yaşatmış ve gariptir ki geleceğe daha umutla bakmasını sağlamıştı.

Aslında yerdeki sadece bir paspas değildi. Üzerinde pek çok insanın ayak izini taşıyan, bazen bir kediye veya köpeğe ev olan, bazen de Steve'in Tony ile kavga edip uyukladığı yerdi. Bu paspas pek çok şeydi. Tony nesnelere bu kadar çok anlam yüklemeyi seven birisi değildi fakat bilirsiniz, çoğu şey gibi hayat, onu da değiştirmişti.

Hafif engebeli yol ve radyoda çalan şarkı eşliğinde eve yaklaşırlarken, klimanın içeriyi ısıttığı arabada üşüdüğünü hissetti. Oda'dan kurtulup gerçek dünyaya adım attığı andan itibaren, kendisiyle alakalı ilk değişime kendi kendine tanık olmuştu. Değişeceğini biliyordu, yaşadığı tüm o şeylerden sonra bu kaçınılmazdı. Bir kere ruhunu, çocuk yanını, umutlarını ve aydınlık yarısını o odada bırakıp gelmişti.

Elinde kalan tek şeyle, Steve'e olan aşkıyla gelmişti.

Arabayı uygun bir alana park eden Steve, önce Tony'e ait olan sırt çantasını aldı ve sonra büyük bir dakiklikle Tony'i arabadan çıkarken yakaladı. Sağ koluyla bedenini, sanki birazdan ellerinden kayacakmış gibi sıkıca tuttu.

İçinde anlamlandıramadığı bir korku vardı. Tony seneler sonra bu eve eskisi gibi bakabilecek ya da rahat edebilecek miydi bilmiyordu. Belki duvarları mutlulukla süslenmiş odalarından, senelerdir buraya kavuşamamanın getirdiği hırçınlık ve öfkeyle nefret edecekti. Belki başka yere gitmek isteyecek, belki de mutluluk maskesini yüzüne takacaktı.

Kapının önüne ilerledikleri sırada bastıkları zemin ikisinin ayaklarının altında erimiş ve taş çatlasa beş yüz metre olan mesafeyi sanki kilometreler katediyorlarmış gibi hissetmişlerdi.

Kapının önüne vardıklarında Steve, anahtarı kapı kilidine yerleştirirken derin bir nefes aldı. Bundan sonra oynadıkları tiyatro oyununda doğaçlama gideceklerdi çünkü bu kapı, sahne perdelerinin açılışı ve elinde replikler olmadan oynamaya çalışan iki tiyatrocunun gösterisiydi.

Tek eliyle kapıyı açan sarışın adam, içeriye geçmesi için Tony'i yönlendireceği sırada kolunun sıkıca kavradığını hissetti. Kahverengilere baktığındaysa belirsiz bir noktaya odaklanmış, olduğu yere çivi gibi çakılmıştı.

Steve anlıyordu. Yaşadığı pek çok şey gibi bu da zordu.

Bu yüzden sırtındaki çantayı pervaza doğru koydu ve esmer adamın yüzünü avuçları arasına aldı.

"Tony biliyorum kolay değil, senden her şeye hemen adapte olmanı da beklemiyorum, kimse bekleyemez," diye mırıldandı Steve. Esmer adamın yüzünde gezinen elinden birini saçlarına çıkartıp geriye doğru taradı ve devam etti. "..ama burası güzel anılarla dolu. Bu dört duvarın her birinde bizim gölgelerimizin izi var."

Tony kırık bir gülümseme bıraktığı esnada aklından yaşadıkları bütün güzel anılar geçti. Bu yer, bütün anılara ev sahipliği yapmıştı ve Tony ölse de buradan nefret edemezdi. Hayatında Steve'den sonra sahip olduğu tek şeydi.

Sevdiği adamın suskunluğu süregelirken, başıyla ayak bastıkları paspası işaret etti Steve. Onun işaretiyle Tony de oraya yöneltmişti bakışlarını. "Bak, beni eve almadığın gece burada uyumuştum."

west coast • stonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin