"i can't saved us, my atlantis."
{FINAL}
•◇•
İnsan yaşamı, pamuk ipliğine bağlı der çoğu insan. Bu söz fazla klasik olsa da doğruluğu tartışılmazdır. Ne zaman gideceğimiz konusunda bize bir seçenek sunulmaz, veya bunu önceden bilebilme şansına erişemeyiz. Nasıl gideceğimizi seçme şansına erişemediğimiz gibi.
"İlk ne zaman fark ettin?"
Sarışın adamın buz gibi sesi odadaki soğukluğu ikiye katlarken, nefes alışverişleri dışında bir şey duyulmuyordu.
"Josh beni odaya kapattıktan üç ay sonra."
Yani Tony, ölüme yaklaşacak kadar uzun süredir çekiyordu bu hastalığı. Kimseye bir şey söylememişti ve Steve'in anlamadığı asıl nokta da buydu. Böyle önemli bir durumu nasıl saklama bilincinde bulunmuştu?
Yutkundu. İçinde bir yanardağ vardı ve durmaksızın lavlarını akıtıyordu. İşin garibi kendisi dışında kimseyi yanmıyordu.
Steve Rogers kendi yanardağında, diri diri ve içten yanıyordu. O bu haldeyken Tony'nin bir kaya gibi sert ve hissiz olması korkunçtu.
"Neden bize hiçbir şey söylemedin Tony?" dedi Natasha. Gözleri ağlamaktan kızarmış ve epeyce şişmişti. Arkadaşını kaybedeceği gerçeğine hala alışamıyordu. İnsan böyle bir şeye nasıl alışır ve nasıl kabullenir bilmiyordu. Üstelik birinin öleceğini bilerek o günü beklemek, cehennem ateşinde yanmaktan farksızdı.
Tony bunun saklanacak bir şey olmadığını biliyordu fakat son günlerini kasvetle geçirmek istemiyordu. Mutlu terk etmek istiyordu bu yüzüne asla gülmeyen dünyayı.
Oturduğu kanepede dirseklerini dizlerine yerleştirip öne doğru eğildi ve bir paket sigara çıkarttı. O bunu yaparken ne Steve, ne Natasha, ne de Bucky ona içme dedi.
"Çünkü son günlerimi siz daha ben ölmeden mezardaymışım gibi davranmanızı izleyerek geçirmek istemedim." diyerek yanıtladı kızıl saçlı arkadaşını Tony. Sigaradan bir nefes daha çekip sözüne devam etti.
"Bir daha olsa bir daha yapardım. Şu suratlarınızın haline bakın."
Alaycı gülüşünü havaya bırakıp kahvelerini pencereye dikti esmer adam. Gökyüzünün, bu odadaki herkesten daha huzur verici olduğu kesindi.
"Bizden istediğin şey bunu kabullenmek Tony. Ne kadar zor olduğunu göremiyor musun?"
Bu sefer konuşan Bucky olmuştu. Tony'nin yıllardır bir hastalığın pençesinde kıvrandığını öğrendikten sonra içindeki bütün iyi duygular anında silinivermişti. Tony sinirle gözlerini Bucky'e yöneltti.
"Geberip gidecek olan benim Bucky. Bunu bana mı söylüyorsun? Gerçekten mi?"
Bucky anında dudaklarını birbirine bastırdı ve susmayı seçti. Tony'e cevap verebilecek gücü kendisinde bulamıyordu. Oda tekrar ürkütücü bir sessizliğe bürünmüşken Steve dakikalardır çivi gibi çakıldığı kanepeden bir hışımla kalkarak kendisini dışarıya attı.
Bir duvar buldu kendisine ve ona tutunmaya çalıştı fakat nafileydi. Beyaz taş sanki elinin altından kayıp gidiyordu ve düşmekten başka seçeneği yoktu. Kendisini kısık bir inleme ve gözyaşlarıyla yere bıraktı. Az önce tutunmaya çalıştığı duvara tırnaklarını batırırken bedeninin birisi tarafından sarmalandığını hissetti.
"Steve, kalk hadi. Bunun bir faydası yok." dedi Bucky. Onun da gözleri dolmuştu ve arkadaşının acısını dindirecek herhangi bir şeyi yoktu. Çaresizliği hiç bu kadar derinden hissettiğini hatırlamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
west coast • stony
FanfictionSteve Rogers, yedi senedir ölü zannettiği sevgilisinin aslında bir odaya hapsedildiğini öğrenir. • şiddet ögeleri ve tetikleyici unsurlar barındırır, etkilenecek olanlar lütfen okumaya başlamasın. • tamamlandı.
