• at the bottom •

3.3K 265 247
                                    


"Birazdan yağmur dinecek, doğada her şey tazelenecek, derin derin soluk alıp verecek... Fırtına beni tazelemeyecek sadece."

2012

Yorgunluğun vermiş olduğu ağırlıkla yeterince yeni sayılmayan, hatta yaşlı işi denebilecek kanepeye bıraktı kendini Tony. Normal şartlar altında rahat olmanın yanından bile geçemeyen bu kanepe, birkaç saat önce üzerinde oturduğu sıraların sertliğinden yumuşacık geliyordu. Sayısal derslerle ilgilenmek zordu, fakat mühendis olmaya çalışmak daha da zordu. Tabii ki derslerini verme konusunda zorlanmıyordu Tony, hatta okuldaki başarısı sebebiyle devamlı projelere katılıyor -bazılarında zorunlu katılıyor- bu sebeple eve doğru düzgün adım atamıyordu. Üniversiteyi çoğunlukla sevgilisi ve arkadaşlarıyla gezerek geçirmesi gerekirken, sürekli çalışıyordu.

Üstelik bu çalışma sadece ders ve projelerle sınırlı kalmıyordu. Kıt kanaat geçirebilen Tony, akşam olduğunda part time bulduğu işe gitmek durumunda kalıyordu. Birazdan kalkıp mesaiye gideceği aklına geldiğinde derin bir iç çekti. Ellerini alnına dayayıp biraz ovuşturdu ve gözlerini kapattı.

"Hey, hoşgeldin."

Sesin geldiği yöne, sinir bozucu bir yavaşlıkta kafasını çevirdi Tony. Şiş ve parlaklıktan yoksun kahvelerini mavilerle buluştuğunda yorgunluğunun uçup gittiğini hissetti. Sevgilisi Steve Rogers, kendisinde farklı etkiler bırakıyordu ve Tony bu etkilerin her birine delicesine aşıktı. Etkilerden de ziyade tam şu an kirli saçlarının arasına konulan öpücüğe de delicesine aşıktı.

Aynı üniversitede ve farklı bölümlerde okuyorlardı Steve ve Tony. Steve'in, Tony'nin aksine sözel zekası daha baskın olduğundan tarih öğretmenliğine yönelmişti. İnsani ilişkileri, çocuklara karşı beslediği derin sempatiye de eklenince doğru yolda olduğunu anlamıştı sarışın adam.

Meslek seçimi farklılıklarından kaynaklı olarak Steve, üniversite hayatının yüzde altmışlık kısmını gezmeye ayırabiliyor, Tony'nin olmadığı zamanlar arkadaşlarıyla takılıyor, sadece gündüzleri çalıştığı kitapçıya gidip biraz para kazanıyor, evde dinleniyor ve yemek falan yapıyordu. Hayat, kelimenin tam anlamıyla Steve'e güzel, Tony'e işkenceydi.

Tanışmaları ise gayet klasik bir şekilde, ortak arkadaşları sayesinde olmuştu. Sonrasında bir aylık flört süreci yaşamışlar ve sevgili olduktan dört ay sonra eve çıkma kararı almışlardı.

"Bu gece mesaiye kalmak zorunda değilsin. Ara ve yorgun olduğunu söyle." dedi sarışın adam güçlü kollarını hemen bitişiğindeki yorgun bedene sararken. Tony ile defalarca bu konuda tartışmışlardı ama keçi inadı yüzünden Steve, Tony'nin işte çalışmasına göz yummak zorunda kalmıştı. Aslında Tony, üşengeç sayılabilecek türden bir insandı fakat Steve çalışırken kendisinin hiçbir şey yapmaması adil gelmiyordu. Kendisine maddi anlamda yardım edecek bir aileye de sahip değildi çünkü henüz beş yaşındayken çocuk esirgeme kurumuna bırakılmış, kaderini başkalarının çizmesine izin vermek zorunda kalmıştı.

O günü hatırlıyordu Tony. Annesinin duygudan yoksun, buz gibi bakışları altında çırpınırken, tutunabileceği bir dal aradığını, çığlık çığlığa ağladığını ve beni bırakmayın diye feryat ettiğini hatırlıyordu. Sonra o iğrenç kalplerinin suratlarına ayna gibi yansıdığı görevlilerin, kendisini tutarak yukarı kata çıkarttığını. Her birini.

Hatırlamamayı isterdi.

Ama her istenilen gerçekleşmiyordu. Trajik bir şekilde.

"Seninle güzel bir tatil yapmak istiyorum bu yüzden, senin gibi çalışmam lazım." diye yanıtladı Tony iğneleyici bir dille bitişiğindeki adamı. Sonra başını Steve'in boynuna gömdü.

west coast • stonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin