"Ben üzgündüm ama onlara yorgunum dedim."
•°•
Hastane odasına yerleştirilmiş ve ortamı bütünüyle sarmış cihazdan gelen korkunç nabız sesiyle, uyuduğu kanepede irkildi Steve. Üzerinden, muhtemelen hastaneye ait olan kapüşonu yavaşça atarken yerinde doğruldu. Elleriyle yüzünü sıvazladı ve başını silkelerken ayılmayı denedi.
Hastanelerden küçüklükten beri nefret ederdi ve hasta olsa dahi, çok gerekmedikçe buraya adımını bile atmazdı. Beyaz koridorlardan geçtiği her an duvarlara sinmiş hüzün, öfke ve çaresizliği iliklerine kadar hisseder, bazen bu hissin başını ağrıtışını sessizlikle karşılamak zorunda kalırdı.
Ama şimdi, her hastane kapısından girdiğinde koklamaya alıştığı o keskin ve bazen mide bulandırıcı olabilen B vitamini kokusunun yerine Tony'nin kokusu sarmıştı alanı bütünüyle. Bu yüzden tüm havayı rahatça içine çekebildi ve kollarını iki yana açarak bir ip gibi gerindi.
Saate baktığında sabah altıyı gösteriyordu ve tam bu saatlerde Steve, deniz kenarında koşusunu yapardı. Şimdi yapabileceği tek şey burada, Tony'nin yanında bulunmaktı ve açıkçası durumun bu şekil oluşu Steve'i hiç olmadığı kadar mutlu ediyordu. Tony, yatakta kıpırdanıp çarşafın hışırtılı sesini Steve'in kulaklarına doldururken, sarışın adam hızla ayağa kalkarak bakışlarını oraya dikti.
Zayıflamaktan çökmüş yanakları ve dişlenmekten çatlamış dudaklarıyla, sabit güzellik algısının epey dışına çıkmıştı esmer adam. Fakat Steve, Tony'nin yüzüne iyice yaklaşırken bu değişimden hoşnutsuz görünmüyordu. Aksine, gözüne her haliyle güzel gözüküyordu ve bu görüntü Steve'in pek karşı koyabildiği bir görüntü sayılmazdı.
Bu sebeple, sol kolunu hemen bitişiğindeki duvara dayayıp oradan destek alırken, iyice yaklaştı karşısında uyuyan adama. Saçları alnına dökülmüştü, ağzı hafif aralıktı ve göğsü sakin bir dinginlikte inip kalkıyordu. Bir elini karnının üzerine koymuş, diğerini de hemen yanına sabitlemişti.
Steve bir süre öylece göz hapsine aldığı adamı izledi. Ve bunu yaptığı her saniye, nedenini bilmediği bir şekilde midesinde kasılma hissediyordu. Hâlâ inanamıyordu ki. Senelerce mezarına çiçekler ektiğini, o mezarı örten toprağa akıttığı gözyaşlarını ve bazen orada uyuyakaldığını hatırlıyordu. Zihnine tükenmez bir kalemle yazılmış pek çok yaşanmışlık, esmer tene sahip adama bakarken daha fazla hatırlatıyordu kendini. Tony'nin yokluğunda yaşadığı tüm sıkıntılar bile şimdi güzel görünüyordu gözüne.
Derin bir iç çekip yüzünü incelemeyi sürdürdü adamın. Gözleri kaşlarına doğru kayarken, fark etmek istemediği bir şey fark etti;
Tony'nin kaşları olabildiğince çatıktı ve bedeni epey kasılmıştı.
Yutkunmakta zorlandığını hisseden Steve, normalde her uykusu derin olan bu adama ne olduğunu sorguladı. Tony uyurken asla çatık kaşla uyumazdı ve hep rahat gözükürdü fakat bu sefer farklıydı. Sanki sonsuz fazlalıkta kötü rüyalar görüyordu ve bu rüyalardan bir türlü uyanamıyordu. Sanki kendi bilinci onu bir odaya tıkmış ve çıkmasına izin vermiyor gibiydi.
Ürkekçe kaldırdığı sağ elini, Tony'nin alnına serpilmiş saçlarına değdirdi Steve. Mavi gözlerinin içini hüzünle karışık bir mutluluk sararken tutamları sanki onlara hiç dokunmuyormuşcasına, yumuşakça geriye itti. Fakat saçlar da tıpkı Tony gibi inatçı olduğu için tekrar alnına döküldü. Steve gülümsedi. Uzun zaman sonra, Tony ile ilgili bir şey, onu gerçekten gülümsetebilmişti.
"Keşke seni daha önce bulsaydım." diyerek fısıldadı Steve, elinin üst tarafını Tony'nin pürüzsüz teninde gezdirmeye başlarken. "Seni daha önce bulsaydım ve her şey bambaşka olsaydı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
west coast • stony
ФанфикшнSteve Rogers, yedi senedir ölü zannettiği sevgilisinin aslında bir odaya hapsedildiğini öğrenir. • şiddet ögeleri ve tetikleyici unsurlar barındırır, etkilenecek olanlar lütfen okumaya başlamasın. • tamamlandı.
