O çocuğun peşinden gitmiştim. Beni bir kulübeye soktu. Üzerindeki siyah yelekten kurtuldu. O sırada etrafı inceliyordum. Epey eski bir yerdi. Toz içerisinde birkaç resim duruyordu masanın üzerinde.
İlerleyip resme dokunduğumda yanıma gelmişti.
"Eskiden o ikisi burada yaşıyordu. Şimdi şehre taşındılar." Gözlerimi resimden ona çektim.
"Sen?" Kaşlarını yukarı kaldırıp dudağını büzdü.
"E ben de onlarla yaşıyordum işte. Şimdi tekim. Bir gün unutup televizyonu açınca korkup bu evi terkettiler. Yaklaşık beş yıl oluyor." İlk tüylerim ürperse de sonrasında onun için üzülmüştüm.
"Ailen?" Elini saçlarından geçirdi.
"Öyle bir kavramımız var mı emin değilim. Belki benim anne babama hastır. Bilemem. Onlar en son gördüğümde kalan dokuz kardeşimle yemek yiyorlar ve beşimizi şehirde satmayı konuşuyorlardı. Onu duyunca bir daha eve girmedim." Gözlerimi kırpıştırıp hayretle baktım. Ne yani benim babamdan daha beterleri de mi vardı?
"Satmak derken?" İlerleyip koltuğa oturdu.
"Kötü işler için kullanıyorlar bizi. Yani bazılarınız. Ailem pek sonunu düşünmez. Benim aksime. Babam annemdense insan kadınlarla beraber olur mesela. Ne annemin üzülmesi umurunda, ne tanrı ne biz ne başkası. Böyle saçma bir hayattansa tek bir başıma parazit gibi dolaşmayı tercih ettim." Ona öyle olmadığını söylemek istedim.
"Üzücü. Peki sıkılmadın mı? Yani tek.. sevgilin falan yok mu?" Yüzüme uzun uzun bakıp birkaç dakikanın ardından konuştu.
"Yok."
"Hmm.. Kızlar nasıl sizde?" Güldü. Hatta kahkahalarla.
"Kızlardan hoşlanmıyorum. Sadece güzel oğlanlar." Parmak uçlarımı masaya batırarak başka yöne baktığımda tekrar güldü.
"Baekhyun diye bir çocuk vardı. Bana baya abayı yakıktır. Gelir birazdan. Onun güzel olduğunu düşünüyorum." Onun ne olduğunu öğrendiğimden daha çok ürperdi içim.
"Yaa.. öyle mi? Şey mi yapıyorsunuz.." Başını iki yana yatırdı.
"Bazen. İhtiyaç oldukça." Alt dudağımı belli etmeden ısırdığımda kapı aniden açılmıştı.
"Sehun! Köyden-" İçeri giren çocuk beni gördüğünde donakalmıştı. Dikkatle beni incelediğinde ten rengi git gide atıyordu. Sonra Sehun'a dönüp sorgularca baktı.
"Luhan, Baekhyun. Baekhyun, Luhan. İşte tanışın."
"Sehun manyak mısın? Ne işi var burada?!" Sehun kızgın bir bakışla ona baktığında yanaklarımdaki havayı bir yanağımdan diğerine atmakla meşguldüm. Demek buydu Baekhyun.. Gerçekten dediği gibi güzelmiş. Simsiyah saçları alnına düşüyordu. Gözlerinde kalem vardı ve adeta gelip beni becermezsen çok şey kaybedersin diyordu.
Tanrım adalet nerede?!
"Gönder onu." Baekhyun denilen çocuk koluma yapıştığında kolumun alev alacağını hissetmiş acı ile tıslamıştım.
"Baekhyun çek elini." Seri bi hareketle beni kendine çekmese o çocuğun elinde küle dönecektim. Tanrım.. cayır cayır yanıyordu bu.
"Nasıl?"
"Sus artık. Bir şekilde onu korumalıyız. Yerini öğrenirlerse biteriz." Baekhyun olduğu yerde dolanmaya başlamıştı. Sonra aniden dönüp kapıyı kapattı. Gözleri bordo gibiydi.
"Geri dönmen lazım. Başımıza bela olacaksın."
"Aaaa! Yeter be! Sanki ben çok mutluyum ulan! Lan cinsiniz be cin! Git de git.Gidebilsem niye durayım? Delirmedim daha o kadar!" Baekhyun yüzünü buruşturup 'hıh'ladı. Sehun'un yanına gelip elini omzuna koyduğunda vereceği tepkiyi merak ettiğimden onları izlemeye başlamıştım.
Bileğini tutup kendinden uzaklaştırdı.
"Seninle dışarıda özel konuşalım." Baekhyun bana bakıp gözlerinden alevler fışkırırken Sehun'un elini tutup dışarı çıkarttı onu. Ben sadece izledim. Ne aptalca. Bir insana düşme düşme, insan olmayan ilk gördüğün şeye kalbin çarpsın! Saçmalık.
Buruk hissedince koltuğa oturdum. Ne bekliyordum ki sanki? Onlar farklıydı. Onlar uzun zamandır kim bilir neler yaşamışlardı. Belki bu koltukta...
Eww!
Hızla ayağa kalktığımda yumruklarımı sıkıp onları bekledim. Kapının aralığından Baekhyun'un çok sinirli olduğunu görebiliyordum. Sehun öylece duruyordu. Sadece dudakları kıpırdıyordu. Sonra Baekhyun'la bakışlarımız kesişti. Yamuk bir gülüş gördüğümde bir şeytanlık yapacağını anlayıp kapıyı gürültülü bir şekilde kapattım.Lanet özellerini görmek bile istemiyordum.
Kendimi sakinleştirirken gözüme tahta parkelerin arasından çıkan kağıt çarptı. Anlam veremeyerek yere eğildim. Eğilince parkenin ucunda açmak için bir boşluk buldum. Parkeyi kaldırdığımda bir tomar mektupla karşılaşmıştım. Elim tam onlara uzandığında Sehun elimi kavrayıp beni ayağa kaldırmıştı.
"Onlara dokunma."
"Ama neden?" Yüzüne bakarken burukluğumu fark etmesin diye dalgaya alıyordum.
"Bunlar.. özel. Yani eskiden burada oturanların. Hatıralara dokunmasak daha iyi."
Baekhyun'un öksürmesiyle Sehun elimi bıraktı.
"Bak Luhan, öncelikle Sehun demiştir ama bilmelisin ki burası senin alıştığın yere hiç benzemiyor. Muhtemelen boyut değiştirdiğin için acıkmayacak, tuvalete gitmeyeceksin. Seni gödermenin bir yolunu bulacağım ama o zamana kadar kimsenin senin insan olduğunu anlamaması gerekiyor. Anladın mı?"
"Anladım. Salak değilim." Göz devirdiğimde bir an sabır dilediğini düşündüm.
"Bana kalsa seni çoktan köyün ortasına atardım ama Sehun üzülür. O yüzden beni sinirlendirme ki Sehun'u üzmeyeyim. Anlaştık mı sarı şey?" Bir an saçından tutup yere çakasım gelmişti.
"Bana bak şey falan deme bana! Git söyle. Kaybedecek bir şeyim yok. Zaten araftayım. Naparsan yap!" Alayla gülüp burnumuz değene kadar bana yaklaştı. Bir an gözbebeğini görememiş olmam beni korkuttu. O kadar koyu bir kırmızıydı ki gözleri, bir an bir el gözlerinden fırlayıp boğazıma yapışacak sanmıştım.
"Onların sana neler yapabileceğinden haberin yok. Sınırı geçmişsin. Ellerine düşersin. Sana hayal dahi edemeyeceğin şeyler yaparlar. Sınırımı zorlama ki o düşündüğün el gözlerimden fırlayıp boğazına yapışmasın." Bunu dedikten sonra bir duman gibi hızla kulübeden çıktı. Ani bir hastalık geçirip aniden atlatmış gibi hissediyordum. Enerjim emilmiş gibi.
"E manyak bu?" Sehun'a dediğim şeyle gülmesini gizleyemedi.
"E biraz manyaktır. Hepimiz öyle değil miyiz zaten?" Durdum.
"Hepimiz.. bir ortak yönümüz var." Bir kahkaha patlattı.
"Manyak olmamız?" Ben de onunla güldüm.
"Manyak olmamız!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜMÜŞSERVİ - HunHan
FantasíaÇırpındıkça batıyor, battıkça parlıyor, parladıkça ilgimi çekiyordu.