*Uğruna savaştığım bu hayat, sana değer.
Yaradılış gereği karanlığa ve sise ve yokluğa ve yalnızlığa alışık olmama karşın titreyen bedenim her adımda daha çok üşüyordu. Luhan'ın geçmişle yüzleşmesinin ardından bizi birbirimizden ayırdılar. Onu ait olduğu yere, beni ait olduğum yere bıraktılar. Eski kulübemde uyandığımda başımda bekleyen biri vardı.
Ona Karanlığın Lordu, İblis, Şeytan ve bir çok lakap takıyorsunuz bu yüzden ne şekilde ifade etmem doğru emin değilim. Çoğu kendi cinsimden olan yaratıklar onunla yüz yüze görüşmemiş olduğundan olsa gerek yattığım yerde ona bakmak saygısızca hissettirmişti. Doğruldum.
"Hata ettin."
Diyecek lafım yoktu. Etmiştim. Ama bu kurallara uymadığım için değildi. Bence hata kuralları çiğnemiş olmak değildi. Hata onun gitmesine izin vermiş olmamdı. Küçükken onu koca dünyada bir başına bırakmış olmamdı.
"Ettim." Başımı eğip yere baktım.
"Bağışlamak bana düşmüyor. Sen kurallara uymadın. Ceza olarak ne istersin?"
"Ne ceza alacaksam sonu olacak değil mi? Sonsuza dek acıya hapsolmak istemiyorum."
Hiç çekinmeden konuşuyordum çünkü ona acıtasyon yapsam anlardı. Yalan söylesem anlardı. Düşünsem anlardı.
"Olacak. Sonunda ona kavuşmanı sağlayacağım. Senin hatanın bedeli buradan kovulmak olacak. Uzun yaşayamayacaksın. Seni zorlu bir yola sokacağım. Onu gerçekten seviyor musun göreceğim." Sonra uzun tırnağını kolumun içine batırdı.
"Akan kanla ona bir yazı bırak. Seni beklemesi gerekecek." Bazen kötünün en kötüsü olarak nitelendirilen bu varlığa karşı üzüntü duyuyorum. Kavuşamamış ve yarım ve hatalı. Ama hala nefretle yanıyor. Onu kötü yapan bu. Nefreti.
"Bizden birini ortada bırakacak kadar yüce değil." Diye ekledi.
O bırakmaz. Sonsuza dek bile olsa bekler. Ben bundan eminim.
Yine de başımı salladım ve koluma iki kelime yazdım.
Bekle beni
"O iyi mi?"
"Yaşıyor."
Dizlerimi yere koydum ve başımı eğdim. Bunlar bize okullarda öğretilmişti. İlk kez böyle bir olay yaşasam da az çok ne yapmam gerektiğini biliyordum.
Sonra uzun parmaklı bir el kafamı bir topu tutar gibi tuttu. Hafızamı yitireceğimi hissettim. Acı içinde bağırdım ama kendimi geri çekmedim. Sadece kendime onun ismini tekrar edip durdum. Bazı saniyeler kendi ismimi bile unuttum ama onunkini bas bas bağırıyordum.
Sonra gökten düşmeye başladım. En az beş metre düştükten sonra bir kar tepeciğine düştü bedenim. Başımın üzerinde cehennem ateşi gibi bir sızı vardı. Acıyla beraber tısladım ve başımı kara sokmak istedim. Gözümün önüne sürekli onun yüzü geliyordu. Unutmamak için tüm gücümü kullanıyordum.
Son kez onunla konuşmak istedim. Belki son kez duyar beni diye.
Bütün odağımı o yaptım. Yattığı yatağı hissettim. Başını koyduğu yastığı hissettim. Gözüne değen perçeminden içeri süzüldü kelimelerim.
"Luhan vaktim az ve bu yaptığım doğru değil. Yani düşüncelerine girmek. Ama yanına doğru bir yoldan gelmek için zorlu bir yola girmem gerekiyor. Senden tek istediğim beni beklemen. O kolundaki dövme var olduğu sürece çabaladığımı bil. Geleceğim sevgilim. Korkma.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜMÜŞSERVİ - HunHan
FantasyÇırpındıkça batıyor, battıkça parlıyor, parladıkça ilgimi çekiyordu.