13. Bölüm- Kalp Atışı

111 11 16
                                    

Öğrendiğim şeyler arasında şu mutlaka büyük yer işgal edecektir; sevgi sadece sevgidir. Ve sadece iki kişiyi ilgilendirir. Veren ve alan. Bu bir topluluğa duyulan sevgi de olabilir. Ama her türlü o sevgi bir bir verilmediği müddetçe gerçek değildir bilirsiniz. Birinin gözlerine söyleyemiyorsanız sevdiğinizi, bu gerçek olsa da sadece sizi ilgilendirir. Eğer söyleyebiliyorsanız da bu sadece artık iki kişiyi ilgilendirir.

Bir insanı sevdim. Hem de tüm kalbimle. Ve sadece yüzü değildi ona duyduğum hayranlığın sebebi. Asla da olamaz, olamayacak. Sevgi gözle görülenden çok daha ötedir. Ve sevgi herkesin işi değildir.

Her gün yolda birini ağaca sarılmışken göremezsiniz. Ama bu kimse sarılmıyor demek değil.

Bir insan beni sevdi. Sevgisini anlatmak bana düşmez. Ama benim onun gözlerinden okuduğum şey güven ve huzur.

O bir ev ve ben bir tuğlayım. Ama onun için evi ayakta tutan önemli bir kolon gibiyim. Oysaki o bensiz de ayakta durabilecek kadar güçlü. Ben sadece bir tuğlayım. O kendi gücünden habersiz bana büyülü. Elbet ki büyüyü bozacak kadar aptal değilim. Sonuçta ben de evime aşığım. Ama ona öyle güçlü olduğunu vurguluyorum ki işimi sağlama alayım. Ben olmasam da eve güneş girmesi için pencereleri açmalı. Hüzünde kaybolmamalı. Bu benim çıkarlarımdan çok daha önde bir amaç.

Bir eko gibi yankılanıyor ona ait olan cümlelerim kocaman minik evde. Ona ulaşıyor sessizce. Yanağındaki gözeneklere kadar her yeri emiyor kelimelerimi. Gözleri bana dönüyor. Gülümsüyor. Sonsuz bir ışık kaynağı gibi ısıtıyor. Büyülenmekten öte bu, kapılıyorum. Bir tuğla olduğumu unutuyorum. Ona hayran olan bir başka eve dönüşüyorum. İç içe iki ev tek bir yuva. İki ayrı kalp, tek bir his.

Elindeki tabloyu gösterdi bana.

"Sence nereye asmalıyım?" Üzerinde gece resmi olan tabloya baktım uzun uzun. Beraber yapmıştık. Onu bana getiren ay ışığı denize vuruyordu. Güzel bir geceydi. Ama yıldızlar yoktu. Onlar vardı. Ama tabloda değillerdi. Onlar tam da tabloyu tutan bedenin gözleriydi.

"Bence ilerdeki duvar ona uygun." Tüm dişleri parladı camdan sızan ışıkla.

"Benim de aklımdan orası geçiyordu." Elindeki çekici alıp istediği yere bir çivi çaktım. Çiviyi o vermişti. Ufacık eve ilk çivimizi bıraktık. Son olmayacağı belliydi. Benim aksime o çizimlerle duvarı donatmayı sevenlerdendi.

"Daha bu salona bir sürü asacağız. Kollarını hazırla." Güldüğünde alay ederce güldüm ben de.

"Gücümü hafife aldın ha? Görüşürüz." Dil çıkarıp kolilerle ilgilenmeye başladığında onunla didişmenin bile ne kadar benzersiz olduğunu kavramıştım.

Benim hayatımın amacı Luhan değildi. Ama eğer hayat bir bahçeyse o bahçede tek bir gül vardı ve o da benim için Luhan.

Haklısınız. Bazen güller solar. Bazen güllerin kökleri bile çürür. Ölürler. Bazen başka bir gül açar. Değişir bakış açınız. Biliyorum. Bunların hepsi hayat. Farkındayım. Ama sonunu düşünen kahraman olamaz değil mi?

"Yemek sipariş ettim."

"Nolur pizza deme." Başımı eğerek ona baktığımda pizza olduğunu anlamıştım.

"Bıkmayacaksın değil mi?"

"Aslaaaaa. Pizzadan bıkılır mı be?! Hem sana veririm tüm mantarlarımı olur mu?"

"İyi madem. Tüm mantarların benim." Dil çıkarıp işime döndüğümde o kadar kutunun arasında ufacık olan görüntüsüne kıkırdamadan edememiştim.

İstediği gibi tüm tabloları duvarlara astığımda yemeğimiz gelmiş afiyetle yemiştik. Yorgun olunca şu insanların bayıldığı ama samandan farksız gelen tattaki şey bile güzel oluyor.

"Çok doydum.." Luhan kafasını dizime koyduğunda çoktan hava kararmıştı. Elektrik henüz gelmediği için evde olan tek ışık sokak lambasının loş iziydi.

Peçeteyle yüzündeki salçaları temizleyip güldüm.

"Pasaklı."

Gözlerini kısıp bana baktı.

"Beğenemedin mi?"

"Yo, en sevdiğim." Şirince gülümsedi.

"Sen olmasan dizine yattığım kişi, bu kadar  huzurlu olmaz kesinlikle daha tertipli olurdum."

"Bu güzel bir şey mi? Yoksa üzülmeli miyim?"

"Güzel elbette. Çünkü beni pasaklıyım diye sevmekten vazgeçmeyeceğini biliyorum. Benden iğrenip soğuyacak kadar ufak bir sevgin olmadığını biliyorum. Bunları cümle içinde abartılı abartılı söylemesen de ben senin benimle bakışmalarından bile tüm hepsini anlıyorum. Başkasıyla aynı evde yaşama planım asla olamazdı. Hele ki romantik bir ilişki kurma fikri.. bilirsin. Babamsız zordu ve ben pek örnek göremedim. Bu yüzden incitilmek, incitmek, ortada kalmak.. bunlar gerçekten uzun uzun düşünülüp üzecek şeyler. Ama.." doğruldu ve dağılan saçlarını düzeltip bana döndü.

"Senin yanındayken bu saydıklarımın hiç biri canımı sıkamıyor. Şuan, şu dakika o kadar güzel ki. Eminim 10 yıl sonra hatırladığımda bayılacağım bu anıya. O yüzden tadını çıkarıyorum. Sanki gelecekten şuana gönderilmiş gibi. Sanki sonsuza dek bir şuanımız varmış gibi. Sonsuza dek beraberiz. Ve bu.. derin düşünüp üzülmeme engel oluyor işte. Bana şuanımı sevdirdiğin için minnettarım. Sen olmasan belki bunu çok geç öğrenirdim. Belki hiç öğrenemezdim hatta. Bilemeyiz."

"Senin kadar zeki birinden bir şey kaçmaz."

"Doğru söylüyorsun."

İkimiz de güldüğümüzde burnunun kenarına ufak bir öpücük bıraktım.

Gece gündüze karıştı. Yıldızlarım parladı. Onunda yıldızları var. Ama ben onları hiç görmedim.

GÜMÜŞSERVİ - HunHan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin