Kafam karışık bir şekilde Tolga'yı o kızla kaldıkları eve bıraktıktan sonra sonunda evimin önündeydim. İkinci denememle anahtar kapıyı açtı. Zaten ilk taktığım anahtar kapıyı açsa kıyamet kopar.
İçeri girdiğimde Yağız deli danalar gibi dönüp duruyordu. Giymeyi asla bırakmayacağını bildiğim kırmızı çizgili pijamaları ve karışmış saçlarıyla tuhaf görünüyordu. Yani herzaman ki gibi.
-Ne arıyon la?
Sıkıntıyla karşımdaki kırmızı koltuğa oturdu.
-Sorma abi yaa. Diş fırçam ortalıkta yok.
-Diş fırçanı salonda mı arıyorsun Yağız? Bazen üniversiteye girebildiğine şaşırıyorum.
Bana öldürücü oduğunu zannettiği halbuki deve kuşlarını andıran o bakışını attı.
-O kadar aptal değiliz heralde. Ama odamda, banyoda ve senin odanda bulamayınca burayı senin Doğa Altı Varlığının topladığı aklıma geldi. Belki süs diye bir yerlere koymuştur diye düşündüm.
-Nerden benim oluyormuş lan?
Yağız bana iğrenç bir gülüş attı:
-Hadi hadi... Yeme beni Rüzgar yaa.
Sinirle arkamı döndüm ve ellerimi yumruk yaparak odama girdim. Yatağıma oturunca cebimdeki telefonum titremeye başladı. Hızla telefonumu çıkarıp ekrana baktım. Ekrandaki ismi görünce yüzüme bir gülümseme yayıldı. Hemen telefonu cevapladım.
-Alo?
Karşıdaki ses cevap vermede gecikmedi:
-Alo aşkım?
(Armina'nın Ağzından)
Evden içeri girince kendimi turuncu koltuğa attım. Kafamın içinde son ses "Köylü Kızı" şarkısı çalıyor ancak ben harika sesimle bağırarak söyleyemiyorum. Neden? Çünkü yorgunum. Parmağımı kaldırıp yanımda oturan Begüm'ü dürtükleyip "Kalk lan bana su getir!!! Lütfeeeeeeeen..." demeye bile mecalim yok. Ve böyle durumlarda üşengeçliği ve yorgunluğu hiçe sayıp parmağımı kıpırdatmaktansa susuzluktan ölmeyi yeğlerim. Neden mi? Çünkü ben Doğa Altı Varlığım. Hani şu Rüzgar'ın hep dalga geçtiği, hani yüzüme alayla bakan Rüzgar'ın, hani tek yapmadığı şeyin yüzüme karşı sen değersizsin diye bağırmayan Rüzgar'ın.
Oturduğum yerde doğruldum ve çığlık atmaya başladım bir yandan da saçlarımı çekiyordum. Begüm bana "Yine ne oldu gerizekalı?" bakışlarını atıyor ve bende rezil olmuşluk sendromu yaşıyordum. En sonunda koltuktan kalktım ve zıplamaya başladım. Evet az önce yorgunluktan ölüyordum ama şuan zıplayıp deli danalar gibi tepiniyorum. Neden mi? Çünkü ben Doğa Altı Varlığım, hani şu Rüzgarın hep dalga... Tamam tamam yeniden başlamıyorum.
Begüm beni tişörtümden çekince tekrar kotuğa oturdum.
-Noluyor Armina? Kafayı mı yedin? Dur tahmin edeyim, Rüzgar yüzünden değil mi? (Şu ortaya çıktığında suratını parçalamak istediğim sinsi sırıtış)
-Ne alakası var Begüm? Ben sadece sinir krizi geçiriyorum, rezil olmuşluk sendromuyla harmanlandırılmış sinir krizi.
Şu ortaya çıktığında suratını parçalamak istediğim sinsi sırıtış gittikçe genişledi.
-Ha yani Rüzgar'ın suratına bakmamasıyla hiç bir şekilde alakası yok.
-Yakından uzaktan yok. Bence artık sus Begüm. Rüzgar ismini duydukça sinirlerim tepeme toplanıyor çünkü. Ben yatıyorum, iyigeceler. Ve yarın okula gideceğiz çok oyalanma kalkmıyorsun sonra.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğa Altı Varlık Armina
HumorSaçlarım, hani Perwolle yıkamadığınızda siyah tişörtünüz ilginç bir renge girer ya sonunda toz bezi olmaya mahkum olurlar, hah işte benim saçlarım o renk. Gözlerim ise kahverengi. Ama nasıl kahverengi; sütlü kahve rengi gibi değil, ceylan gözlü gibi...