-Arminaaaaaaaa, telefonun çalıyor. Merhaba Leman Teyze, nasılsınız? Teşekkür ederim bende iyiyim.Armina'da geliyor hemen. Gerizekalı gelsene.
Homurdanarak Begüm'ün elinden telefonumu aldım.
-Annem.
-Armina nasılsın. Boş ver onu dün neden Begümlere gittin, Rüzgar ile beraber neden dönmediniz. Çocuğa bir de mızmızlanmışsın, mırın kırın etmişsin. Ne kadar üzgündü akşam geri döndüğünde.
Anlamadım.
-Rüzgar dün size ne dedi ki anne?
-Ne dedi, hımmm... Armina zorunlulukla yanıma gelmiş, hiçte memnun değildi. Herkesin ortasında bana bağırıp gidince bende bir şey diyemedim. Kusura bakmayın. Çok mahcubum ama Armina biraz sert çıkışınca yapabileceğim bir şey yoktu falan dedi işte. Ama nasıl mahcuptu çocukcağız. Sen niye öylece bıraktın çocuğu, ayıp kızım. Üstelik hiç bir sebep yokken herkesin ortasında bağırdın. Valla Rüzgar olanları anlatınca babanda bende yerin dibine girdik. Kendimizi nasıl affettireceğimizi bilemedik. Ama en sonunda baban uygun bir yol buldu. Yarın çiftliğe gidecektik ya, baban Nurgül Hanımları da çağırdı. Rüzgar'da gelir orada iyice kaynaşırsınız. Küçük oğulları da gelir tabi. İyi oldu bu iyi. Aranız düzelir. Armina orada mısın?
-Bilmiyorum. Beynim uyuştu sanırım, dur kendime geliyorum. Anne nasıl böyle bir şey yaparsınız. Ben koca dönem boyunca okullar kapansın da çiftliğe gidelim diye bekledim yaa. Hem önce bir kızınızdan duysanıza neler olduğunu. Eğer o herkesin içinde beni ezmeseydi bende ona herkesin içinde bağırmazdım. Ne yapsaydım yani tüm aşağılayıcı lafları karşısında gülümsese miydim?
Uzunca konuştuktan sonra derin bir nefes alıp devam ettim.
-Ben gelmiyorum.
Biraz bekledikten sonra annem cevabını verip telefonu kapattı.
-Gelmezsen İstanbul hayallerini unut.
Annem telefonu yüzüme kapatınca telefonu yatağa fırlatıp yere oturdum. Dizlerimi karnıma çekip kollarımı bacaklarıma doladım, daha sonrada öne geriye sallanmaya başladım.
-Gerizekalı, gerizekalı, gerizekalı, gerizekalı, gerizekalı... GERİZEKALI!!!!
Sonrada kafama yastık yedim.
-Ne yaptığını sorsam Armina, özele mi girmiş olurum?
Biraz bekleyip Begüm'ün ne dediğini kavradığımda hemen yerden kalkıp Begüm'ün yanına oturdum.
-Begüm yaa... Ben bu Rüzgar beyinsizini döverim. Aptal. Gitmiş annemlere ne demiş biliyor musun? Yok sizin kızınız bana herkesin içinde bağırdı, yok sizin kızınız beni herkesin içinde rezil etti. Hah, çimkafaya bak yaa...
Begüm konuşmak için ağzını açtığında susturup devam ettim.
-Dur dur, daha bitmedi. Sonra benim bu kime çektiler bilmem ebeveynlerim çok sevgili Rüzgar arkadaşımı ve biricik ailesini çiftliğe davet etmiş. Düşünebiliyor musun? Çünkü ben düşünemiyorum. Aklım almıyor. Beynim "Error" veriyor. Bak bak, görüyor musun kulaklarımdan çıkan dumanları. Gitti gül gibi beynim. Hep o salak yüzünden. Bütün devrelerim yandı. Her an burnumdan da duman çıkartıp komşuların dumanları görüp yangın var diye itfaiye çağırmasına neden olabilirim. O derece sinirliyim.
En sonunda nefes aldım ve Begüm fırsattan istifade lafa girdi.
-Aptal mısın Armina? Bu harika bir haber. Yani beyninin kül olması değil tabii, çiftliğe gelecek olmaları. O salağa bütün laflarını yedirebilirsin. Hem hiç aynaya bakmadın mı? Çok güzelsin, ama kesinlikle bakımsızsın. Hem ne demiş atalarımız çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır. Atalarımız dememişte olabilir tabii. Önemli değil. Bugün sana bir güzel bakım yaparız, birde alışverişe çıktık mı tamamdır. O pisliği yok edeceğiz. Bu arada çocuk yakışıklı mıydı?
Ve bu sefer kafasına yastık yeme sırası Begümdeydi.
...
(Rüzgar'ın Ağzından)
Saçmalık. Şuan yaptığım, ileride yapacaklarım kelimenin tam anlamıyla saçmalık. Sadece ve sadece aklından zoru olan birisi bunları yapar ve benim aklımdan zorum yok. Ancak zorba bir ailem var. Ve ben bunun acısını çekiyorum. Lanet.
-Rüzgar oğum gelmeyi düşünür müsün?
Gözlerimi olabildiğince ifadesiz olmaya zorlayarak anneme döndüm.
-Hayır.
Saygısızlığım üzerine babam o delici bakışlarını üzerime dikip derslerinden birine başladı.
-Yapma Rüzgar. Daha öncede aynı şeyi yaptın ve biz şuan bu nedenle işi gücü bırakmış vaziyette buradayız. Sen böyle birisi değilsin ki. Bu aileyle, o kızla alıp veremediğin ne var?
Bir bilsem. Keşke bilsem. Tek bildiğim o kızla aynı ortamda kalmak istememem. Onun olduğu yerde huysuzlanıp aptallaşıyorum. Ama sebebini bilmiyorum ve buda beni daha çok sinirlendirip saçma şeyler yapmaya itiyor. Mesela evlerindeyken yaptığım şey, neden onlara arkadaşlarımla buluşmam gerektiğini söylemiştim ki. Halbuki önemli bir şey değildi. Yada ona restorantta bulaşmam gerekli değildi. Tek yaptığı oturup bayık gözlerle etrafa bakmaktı. Ona kızmam için bir sebep yoktu, ama yaptım. Aptalcaydı.
Ama bunların hiçbirini babama cevap olarak sunmadım, sadece gözlerine baktım. Ve eminim babam beni anladı.
-Pekala, bir şey demiyorum. Ama söz ver, o kıza ailesine saygısızlık etmeyeceksin. Belki Armina ile aran iyi değildir ama bu ona bulaşman ve kötü davranman için bir sebep değil. Hem sen ondan büyük değil misin? Abi ol ve sus. Söz mü?
Haklıydı. Babam noktasına kadar söylediği her şeyde haklıydı, her zamanki gibi. Ve bende her zaman olduğum sakin çocuk imajına bürünüp söz verdim. Bozulmamak üzere bir söz.
-Armina'yı asla üzmeyeceğim, hiçbir zaman. Söz veriyorum baba.
Babam gülümseyerek çantaları taşımaya çalışan bir görevlinin elindeki çantalardan ikisini bana verip yürümeye başladı.
-Evet, oğlunuz hep çalışsın. Böyle devam.
Gülerek ilerlerken at sesleri duymaya başladım. Hızla koştuğu nal seslerinden belli olan atı gözlerimle ararken onu gördüm. Yeşil otların arasında beyaz gömleği, siyah pantolonu ve tıpkı dört nala koşan atının yeleleri gibi savrulan simsiyah saçları... Armina.
Kısa mı oldu ki biraz? Neyse, sorun etmeyeceğinizi düşünerek kendimi sakinleştiriyorum. Biraz gecikmiş olabilirim özür dilerim ama bir daha ki bölümü erken yazmaya çalışacağım. Yeni bölüm için sınır koymak gibi saçma bir şey yapmıyorum ama yorumlarınızı oylarınızı bekliyorum. İyi okumalar...:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğa Altı Varlık Armina
HumorSaçlarım, hani Perwolle yıkamadığınızda siyah tişörtünüz ilginç bir renge girer ya sonunda toz bezi olmaya mahkum olurlar, hah işte benim saçlarım o renk. Gözlerim ise kahverengi. Ama nasıl kahverengi; sütlü kahve rengi gibi değil, ceylan gözlü gibi...