Sorusu üzerine sadece masum olduğunu düşündüğüm bir gülümseme ile cevap verdim. Sonra telefonu aklına gelmiş olacak ki gözlerini yerdeki telefona yönlendirdi. Sonrada sinirini bastırmaya çalıştığı her halinden belli bir şekilde konuşmaya başladı:
-Ne tür bir canlısın sen?Bu soru beni rezil edip kızacağının bir göstergesi olduğu için hemen en masum ve tatlı halimle cevap verdim:
-Doğa altı varlık. Ben doğa altı varlık Armina.Ben bu cevabım karşısında onun aslında benim mükemmel olduğumu fark edip benimle arkadaş olmaya çalışmasını beklerken o sadece güldü. Hemde hayvan gibi güldü, hatta anırdı desek de olur. Ya da ulusa sesleniş yaptı. Yani anlayacağınız şu karşımdaki krocan yeri göğü inletti. Pislik.
Uzun bir süreden sonra hala insanlara özgü olmayan bir şekilde gülüyordu. Ne? O kadar komik bir şey demedim ki. Acaba başka bir gezegendeki yaratıklarla falan mı konuşuyor? Yoksa niye bu kadar uzun süreli ve yüksek sesli olsun. Evet, evet olabilir. Masumca başımı yukarı kaldırıp acaba hangi gezegenle konuşuyor diye baktığımda görünürde bir gezegen de yoktu. Anırışlarıda bitince gözlerimi ona döndürdüm. Şaşkınca bana bakıyordu.
-Ne yapıyorsun?
-Hangi gezegenle konuşmaya çalıştığını çözmeye çalışıyorum.Garip garip bana bakarken yine gülmeye başladı ama bu sefer daha insancıldı.
-Sen cidden doğa altı varlıksın. Hahaha... Doğa altı varlık.
Evet, gezegenle yada başka türlü bir canlıyla konuşmuyormuş. Bana gülüyormuş. Ne hoş. Sinirlendim.
Daha fazla duramayacağımı durursam gözlerimi kısmaktan ileri gidebileceğimi anlayınca -mesela ağlamak, evet maalesef sinirlenince ağlarım- arkamı dönüp eve doğru ilerlemeye başladım.
Karamel tonlarının ağırlıklı olduğu salonlarına girdiğimde annemler de kalkmışlardı. İki seçenek; ya o gerzeğin anırışlarını duydular ve kızımıza bir şey mi oldu diye korktular ya da eve gidiyoruz.İlk seçeneğin olması için nelerimi vermezdim. Babam sinirle oturduğu yerden kalkıp bahçeye koşuyor. Bana güldüğü- pardon anırdığı için o salakbeyinsizaptalmalçimkafayı bir güzel benzetmesini çok isterdim. Öyle çok siterdim ki düşündükçe sesli bir şekilde iç geçirebilirim. Ve yaptım, şuan bana ters ters bakıyorlar. Herneyse. Anladınız değilmi? İkinci seçenekmiş, eve gidiyoruz. Olsun buda gayet güzel.
Eve gittiğimizde fazla oyalanmadan kendimi hemen yatağıma attım ve bugünkü rezilliklerimi düşündüm. Yine oluyor. Ne zaman rezil olduğumu hatırlasam içten içe yanmaya başlarım. Mesela küçükken yani on üç- on dört yaşlarındayken (çok küçükmüşüm) eve babamın bir arkadaşı gelmişti. Ben odamdayken bir kapı sesi duydum ve adam gitti zannettim. Sonrada odamdan çıkıp "Gitti mi?" diye çığır çığır bağırdım. Ne bileyim ben gitmediğini. Feci rezil olmuştum. Ve uzun süre hatırladıkça terlerdim.
İşte şimdi bu oluyor.
Bunu düşünmemeliyim. Başka bir şeyler düşünmeliyim. Mesela babamın eve dönerken yolda söylediklerini. O bana anıran ayı -kibar olmalıyım- bana anıran ayıcık İstanbul'dan gelmiş. Üniversitede okuyormuş.
Bu beni ilgilendirmiyor ki. Babam bunu neden söyledi sanki. Ne olmuş yani o ayıcık benim okumak istediğim üniversitede okuyorsa. Hıh, ne olmuş yani. Ya ama onun orada ne işi var yaa?
Uzun süredir İstanbul'da okumak istiyordum. Biricik ebeveynlerim ise pimpiriklenip küçük kızlarını tek başına Ankara'dan İstanbul'a göndermek istemiyorlar. Şimdi anlaşıldı beni neden o ayıcıkla tanıştırdıları. Güya o orada bana gözkulak olup abilik yapacak.
Hah, o anca bana anırır be. Ayıcık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğa Altı Varlık Armina
HumorSaçlarım, hani Perwolle yıkamadığınızda siyah tişörtünüz ilginç bir renge girer ya sonunda toz bezi olmaya mahkum olurlar, hah işte benim saçlarım o renk. Gözlerim ise kahverengi. Ama nasıl kahverengi; sütlü kahve rengi gibi değil, ceylan gözlü gibi...